Kadının boşanmaya neden olan olaylarda, kocasından daha ziyade kusurlu olduğu, manevi tazminat ve yoksulluk nafakası takdirinin doğru olmayacağı-
Boşanma davalarında tanıklara sorulacak hususlar–
«İştirak nafakası» ile «yoksulluk nafakası» nun nitelikleri birbirinden farklı olduğundan, yoksulluk nafakası yerine iştirak nafakasına hükmedilemeyeceği–
Davalının eşine pezevenk, şerefsiz şeklinde hakaret ettiği ve sana bunları soracağım dediği, kocanın da karısını evi terketmeye zorladığı ve onu kovduğu, bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olacağı, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilmesinin gerekeceği-
Aynı olaya tanıklık eden çocukların ifadeleri arasında hareket yönünden çelişki bulunduğundan, bu ifadelerin hükme esas alınamayacağı, mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamının eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı, ne var ki bu sonuca tamamen davacının tutum ve davranışları sebebiyle ulaşılıp davalının kusuru bulunmadığından; kusursuz eş aleyhine açılan boşanma davasının reddi gerekeceği-
Açık öğretimde okuyan kişilerin de -diğer koşullar gerçekleşirse- MK. 364 hükmünden yararlanabileceği (bu kişiler lehine yardım nafakasına hükmedimesi gerekeceği)–
Kendisine tebligat yapılacak şahıs imza edecek durumda bulunmadığı takdirde, okur yazar komşulardan bir kişi, bu mümkün değilse tebliğ memurunca davet edilecek köy veya mahalle muhtarı ya da ihtiyar heyeti üyelerinin biri veya zabıta görevlilerinden biri yanında hangi parmağının da kullanıldığı gösterilmek suretiyle parmak izi alınarak tanık huzurunda tebligat yapılmasının yasal zorunluluk olduğu, boşanmaya esas alınan evvelce retle sonuçlanmış davaya ilişkin kararın tebliğinin bu yasal zorunluluğa uyulmadan parmak izine yapıldığı, yasal koşullara uyulmadan yapılan bu tebligatı davalının duruşmadaki inceleme sırasında öğrenmesi tebligatın geriye etkili olarak sonuç doğurmasını sağlamayacağı, usulsüz tebligatın öğrenildiği beyan edilen tarihten itibaren sonuç doğuracağı, ilgilinin usulsüz tebliği belirttiği tarihin tebliğ tarihi olduğu, somut olayda, esas alınan tebligatın usulsüz tebligat olup geçersiz olacağı, üç yıllık ayrılığa başlangıç olarak kabul edilemeyeceği-