Taraflar arasında 10.11.1993 tarihinde yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden davalı yüklenicinin, yaptığı inşaatla ilgili yapı kullanma belgesi alamadığı, ancak 2018 yılında 3194 sayılı Kanun'a eklenen geçici 16 ncı maddeye göre yapı kayıt belgesi aldığı, kat mülkiyetine geçildiği sabit olan olayda “alınan yapı kayıt belgesinin binayı imara uygun hâle getirmeyeceği”, iskân ruhsatı alınamaması hâlinde, sözleşmenin geriye etkili feshedileceği, yapının arsa sahiplerine bırakılacağı, yapı bedelinin yükleniciye ödenmeyeceği, yüklenici adına kayıtlı olan hisse ve bağımsız bölümler ile tapuya güvenerek yükleniciden hisse veya bağımsız bölüm satın alanların hiçbir şekilde iyiniyet iddiaları dinlenmeden adlarına tapuda kayıtlı taşınmazların tapularının iptal edilerek arsa sahipleri adına tescil edileceği-
Kullanım kadastrosu sırasında taşınmazlar 2/B alanı olarak Hazine adına tescil edilirken taşınmazlar üzerinde fiili kullanımı bulunanların ve muhdesatların tespit edilerek tapunun beyanlar hanesinde gösterilmekte olduğu- Kadastro tespiti sırasında taşınmazın fiili kullanımı tereke adına olmayıp kendi adına olacak şekilde davacıya ait olup davacının kardeşleri olan davalıların bu kullanıma karşı çıktıklarına veya taraflar arasında uyuşmazlık konusu edildiğine dair bir belge veya bilgi de bulunmadığı- 3402 sayılı Kanun'un Ek 4. maddesine göre tespit sırasında aranan husus fiili kullanım olup taşınmazın mülkiyeti Hazineye ait olduğundan mülkiyet hakkı bakımından değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı- "Davacının taşınmazı kullanımının kendi adına değil, tereke adına olduğu, murisin ölümü ile taşınmazın ve üzerindeki fındık ağaçlarının elbirliği mülkiyet hükümlerine tâbi olduğu" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idare tarafından pasif ve suskun kalınmış ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edilmiş, aynı zamanda dava konusu taşınmazda paydaş olan idarenin mülkiyet hakkının özüne dokunan bu eylemi ile kamulaştırmasız el atma olgusu gerçekleşmiş olduğu, dava konusu taşınmazın uzun yıllardan beri yapılan parselasyon planları ile kamu hizmetine tahsis edilmiş olması ve son olarak da özel spor tesisleri alanına tahsis edilmiş olması nedeniyle fiilen el atılmamış olsa dahi mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlandığı, belirtilen nedenlerle taşınmaz bedelinin ödenmesi gerektiği-
Davacı sirket ile kayıt maliki arasında yapıldığı iddia edilen 01.06.2017 baslangıç tarihli kira sözleşmesinde kayıt malikine atfen atılan imzanın davacı sirketin temsilcisi tarafından atıldığı, kayıt malikinin adı geçen tarihlerde kısıtlı olduğu, davacı tanıklarının kira iliskilisinin varlığına dair beyanda bulunmadıkları ve toplanan delillerden davacı tarafından kira iliskisinin varlığı kanıtlanamadığı dikkate alınarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki iliskinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği-
Kadastro tespitine itiraz istemli eldeki davada, davacının dayandığı eski tarihli tapu kaydının dava konusu taşınmazı kapsayıp kapsamadığı, davacının ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunup bulunmadığı- Yapılan keşif, mahkeme gözlemi, mahalli ve tespit bilirkişilerinin beyanları ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın kuzeyi, doğusu ve güney sınırları ile beraber uzanan kuru derenin bulunduğu, kuru dereden sonra 394 sayılı mera parselinin geldiği, 394 sayılı mera parseli ile dava konusu 395 sayılı parseli zeminde birbirinden kuru derenin ayırdığı, .. Tapu Sicil Müdürlüğünün yazısına göre davacının dayandığı tapu kaydının revizyon görmediği, alınan bilirkişi raporlarına göre bu tapu kaydının tüm sınırları itibarıyla dava konusu taşınmazı da içerisine alacak şekilde çok geniş bir alanı kapsadığı, taşınmazın davacının dedesine ait olduğu ve ölümüne kadar kullandığı, ot biçmek suretiyle tarım arazisi olarak kullanılan taşınmazda davacının da aynı şekilde 20 yıldan fazla süredir zilyet olduğu ve zilyetlik süresinin eklemeli olarak 100 yılı geçtiği- "Uygulanan tapu kaydının Saza yolundan itibaren taşınmazın bulunduğu yere ulaşma imkânı olmayıp bu nedenle taşınmazın bu tapu kaydı kapsamında kaldığının kabulüne imkân bulunmadığı, mera parseli ile arada ayırıcı bir unsur olmadığı gibi taşınmazın konumu ve eylemli durumu itibarıyla ve dosyaya ekli fotoğraflara göre üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetliğin de bulunmadığı gerekçesi ile karar düzeltme isteminin reddi gerektiği" görüşü ile "Davacının dayandığı tapu kaydının uygulanmasının mümkün olmadığı ancak ot biçmek suretiyle kullanılan taşınmazda ekonomik amaca uygun zilyetliğin gerçekleştiği ve karar düzeltme isteminin bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
HGK. 29.11.2023 T. E: 2022/(20)8-78, K: 1164
Taşınmaz hakkında müdahalenin men’ine karar verilip verilemeyeceği- Davacının anayasal haklardan olan mülkiyet hakkına dayanarak eldeki elatmanın önlenmesi davasını açtığı- Yargılama sırasında yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporundan anlaşılacağı üzere davalının davacının taşınmazına 9.05 m2 lik müdahalesinin olduğu- Mahkemece, davaya konu yerin tarihi eser niteliği gözönünde bulundurularak uyuşmazlığın çözümü için Kadastro Müdürlüğünde çalışmalar yapılması, dolayısıyla husumetin idari yoldan çözülmesi gerektiği belirtilerek davanın reddine karar verilmişse de, dosya kapsamından Kadastro Müdürlüğüne defaten başvuruların yapıldığı ancak özellikle Valilik Kadastro Müdürlüğünün yazısında belirtildiği üzere başkaca yapılacak bir işlemin olmadığının bildirildiğinden adli yargı yerlerinin görevli olduğu bir konuda uyuşmazlık şeklinde yargı önüne gelen hususta bağlayıcı karar vermeksizin husumetin idari yoldan hâllinin gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- İİK'nun 30 uncu maddesi de gözönünde bulundurulmak suretiyle davacıya mülkiyet hakkının teslimi yani elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 17/2 nci madde hükmüne göre orman içi açıklık niteliğinde orman sayılan yerlerden olduğu ve 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği'nin 26/a maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılmasının zorunlu olduğu ve bu tür yerlerin zilyetlikle kazanımı mümkün olmadığından davacı Maliye Hazinesi ve asli müdahil Orman İdaresi tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Uyuşmazlığın; dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu'nun (6831 sayılı Kanun) 2/B maddesi ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu hususun tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplandığı-
Uyuşmazlığın; dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu hususun tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplandığı-