İçerik Akışı

Haksız el koyma nedeniyle maddi tazminat istem- Değer kaybı- Kazanç kaybı- Gelir kaybı hesabı- Faiz- Tazminatta indirim-

Haksız el koyma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin davada, trafik sicil kaydına konulan tedbir sebebiyle aracın değer kaybına uğrayacağının kabul edilemeyeceği- Davacının el konulan araç nedeniyle kazanç kaybı hesaplanırken yılın her günü gelir elde edeceğinin kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğu- Davaya konu aracın, gelir kaybına yönelik hesaplama, el koyma tarihinden itibaren ileriye yönelik yapıldığı için her ay için belirlenen gelir kaybına o aydan itibaren faiz yürütülmesi gerekirken el koyma tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin hatalı olduğu- Araca el konulmasında araç sürücüsünün taşıdığı yüke ilişkin belgelerle birlikte tır karnesini de tam olarak yanında bulundurmaması, yükün taşınmasında şüpheli durumlar olmasının da etkili olduğu göz önünde bulundurularak hesaplanan tazminattan uygun bir indirim yapılması gerektiği, belirlenen kazanç kaybının tamamının hüküm altına alınmasının hatalı olduğu-

Elektronik Tebligat- Beş Günlük Süre

Elektronik ortamda tebligatın ulaşma tarihini izleyen beşinci günün sonunda tebligatın yapılmış sayılacağına ilişkin hükmün "Beş günlük sürenin muhatabın haklarını kullanmasını sağlayacak ‘yeterli ve makul bir süre’ olarak kabul edilemeyeceği, -posta yoluyla ve ilanen tebliğ usulünde- tebliğin yapılmış sayılması için öngörülen sürelerle karşılaştırıldığında beş günlük sürenin ‘kısa’ olduğu, elektronik tebligatın gönderildiğine dair bilgilendirmeyi sağlayan ‘kısa mesaj servisi (SMS) hizmetinin’ zorunlu olmaması ve mükelleflerin tamamı tarafından talep edilmemesi karşısında amaca hizmet etmediği, elektronik tebligat sistemine geçilmesiyle birlikte sistemden önce ve sonra mükellefiyet tesis ettirenler arasında uygulanacak tebligat yöntemleri yönünden farklılıklar meydana geldiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırı olduğuna ilişkin başvuru sonucunda; vergilendirme işlemlerine ilişkin belgelerin tebliğinde; öncelikle Vergi Usul Kanunun uygulanması gerektiği, bu Kanun’da hüküm bulunmaması hâlinde ise Tebligat Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği- Vergi hukukumuzda elektronik tebligat uygulamasının yasal dayanağının Vergi Usul Kanunun 107/A maddesinin oluşturduğu- ‘İsteğe bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep edenlerin’ bağlı oldukları vergi dairesine başvurarak bu sistemden yararlanabilecekleri; ‘kurumlar vergisi mükellefleri, ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanların ise (Kazançları basit usulde tespit edilenlerle gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler hariç)’, tebliğ ile belirlenen sürelerde bildirimde bulunarak elektronik tebligat adresi alma ve elektronik tebligat sistemini kullanma zorunluluklarının bulunduğu- Elektronik tebligatın muhataplara kontrol etme yükümlülüğü yüklediği ve bu yükümlülüğe uyulması halinde tebliğin yapılmış sayılacağı tarihten de önce tebligattan haberdar olunacağı için dava açma süresi ve hukuki yollara başvuru süresi yönünden bir hak kaybı yaşanmayacağı- Günümüz teknolojik imkân ve koşullarında, elektronik posta adresini beşer günlük aralarla kontrol etme yükümlülüğünün mücbir sebep hâllerinde beş günlük kanuni sürenin işlemeyeceği hususu da gözetildiğinde; kanun koyucunun, makul olmayan bir külfet getirmediği, bu kuralda birey ile kamu yararı arasındaki dengenin korunduğu ve mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olduğu- Elektronik tebligat sisteminin, ayrım gözetmemesi nedeniyle eşitlik ilkesine aykırılığından söz edilemeyeceği-

Tasarrufun iptali- Edimler arasında fark-

Tasarruf tarihi ve yakın tarihte üçüncü kişi hesabından çekilen paranın tasarrufa yapılan ödeme olarak değerlendirileceği-

Sözleşmenin feshi, tapu iptali ve tescil, müdahalenin men'i davası- İmar barışı-

İmar barışı nedeniyle imara aykırılıkların giderilmesi konusunda davalı tarafça müracaat yapıldığına göre mahkemece yapılan müracaatın sonucuna göre bir karar verilmesi için kararın re'sen bozulması gerektiği-

Temsilcide yanılma- TMK. 1007, HMK. 124

TMK. mad. 1007 uyarınca, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu, davada hazine yerine tapu müdürlüğünün davalı gösterilmesi ve Hazinenin vekili tarafından temsil edilmiş olmasının temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi gerektiği- Temsilcideki yanılmanın sonradan düzeltebilir nitelikte olduğu ve temsilcide yanılmanın hukukî yaptırımının, hasımda yanılmada olduğu gibi, davanın reddi gibi ağır bir sonuç doğurmayacağı- Temsilcide yanılma halinin mahkemece re'sen gözetileceği ve davanın Hazineye yöneltilmesi için davacı yana olanak verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulmuş olmasının hukuka aykırı olacağı-

Maaş haczi- Borçlunun çalışmakta olduğu tüzel kişiliğin sorumluluğu-

Şikayetçi üçüncü kişi şirket, borçlunun çalışmakta olduğu işyeri olup, tüzel kişiliğin, İİK. mad. 355 ve 356. maddeleri gereğince sorumluluğunun bulunmadığı- İcra müdürlüğü tarafından, borçlunun maaşından kesinti yapmakla yükümlü olan kanuni muhatabın tespit edilip, onun, haciz müzekkeresinin ilk tebliğ tarihi olan tarihten itibaren yapılması gereken kesintilerden sorumlu olduğunun kabulü gerektiği- Tüzel kişiler adına ve adı geçenin ticaret sicilindeki adresine gönderilen tebligatın, Tebligat Kanunu'nun 21/1. maddesine göre yapılmış olması halinde, tebliğ memurunun Yönetmeliğin 30 ve 31. maddelerindeki koşulları araştırmasına gerek bulunmadığı; muhatabın adreste bulunmaması halinde, bunun nedeninin araştırılması ve tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespit edilmesinin gerçek kişiler yönünden zorunlu olduğu; hükmi şahısların sıfatı ve niteliği itibari ile böyle bir araştırmanın yapılmamış olmasının tebligatın usulsüzlüğü sonucunu doğurmayacağı-

Mirasçıların imza itirazı-

Keşide yeri bulunmayan bonoya dayanılarak yapılan genel haciz yoluyla takipte, mirasçıların kötüniyetle imza itirazında bulundukları saptanmadığından aleyhlerine tazminata hükmedilemeyeceği-

İhtirazi Kayıt- Ceza Faturası- İhtar Şartı- Sebepsiz Zenginleşme-

Sözleşmeden doğan hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak talepte bulunulamayacağı- Sözleşme şartlarına uymadan düzenlenen ceza faturaları nedeniyle yapılan ödemelerin iadesi davasında, ceza faturalarının düzenlenmesine ilişkin olarak; taraflar arasında 16.09.2009 tarihinde imzalanmış sözleşmede "ceza faturalarının düzenlenmesinden önce davacıya ihtar şartını içerdiği", 21.05.2012 tarihinde imzalan sözleşmede ise "ihtar şartı hakkında bir düzenleme içermediği" anlaşıldığından, sonraki sözleşmenin ihtar şartını öngörmemesi halinde aynı konu hakkında önceki (ilk) sözleşmenin koşullarının geçerli olacağı ve hem ilk sözleşme nedeniyle düzenlenen ceza faturalarının hem de sonraki tarihli sözleşmeye dayanarak hazırlanan ceza faturalarının sözleşme ihlalinin davacıya ihtarı yapılmadan düzenlenmesinin taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olduğu- Davacının itiraz dilekçesinin, ilk sözleşme dayanak gösterilerek düzenlenen ceza faturalarına ihtirazi kayıt olarak kabul edileceği, bu durumda yapılan itirazın, ilk sözleşmenin devamı niteliğindeki ikinci sözleşmeye dayanak gösterilerek düzenlenen ceza faturaları içinde geçerli bir ihtirazi kayıt olduğu- Faturalar yapılan işin içeriğiyle doğrudan bağlantılı olmadığından, sözleşme hükümlerine uymayan bir ödeme yapılmış olması halinde, ödeme sırasında ihtirazi kayıt ileri sürmese dahi ödeyenin zamanaşımı süresi içinde bu bedelin istirdatını talep edebileceği-

Murisin borcu- Mirasçının hükmen red iddiası-

Murisin borcundan dolayı kendisine takip yapılan mirasçının "murisinin terekesinin borca batık olduğunu ve bu durumda miras bırakanın mirasını hükmen reddetmiş sayıldıklarını" iddia etmesi halinde, icra mahkemesince, mirasçılara genel mahkemede açacakları dava yolu ile terekenin borca batık olduğunun tespitine dair ilam getirmeleri için uygun bir süre verilmesi gerektiği-m

Sigortalının Bildirme Yükümlülüğü- Hayat Sigortası-

Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalının doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğü altında bulunduğu- Hayat sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat davasında, taraflar arasındaki temel uyuşmazlığın, poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kalp hastalığının olup olmadığı, sigortalının önceki hastalıkları ile ölümü arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı, bu hastalıkları kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı noktasında toplandığından; dosya içinde bulunan tıbbi geçmişe ilişkin bilgilerden; murisin sigorta sözleşmesinden önce ortaya çıkan kronik iskemik kalp hastalığı bulunduğu, yine aynı tarihlerde diyabet hastalığının ortaya çıktığı, ancak sigortalının dava konusu hayat sigortası sözleşmeleri imzalanırken, bu tür hastalıklarının olup olmadığı yönündeki sorulara 'hayır' cevabı verdiği, ayrıca sağlık beyanına ilişkin tüm bilgilerinin doğru olduğunu, cevap vermemiş olması halinde tam sağlıklı olduğunun kabul edilerek poliçe düzenleneceğini, açıkça bildirmiş olmadığı bir sağlık sorunu saptanırsa bu poliçeden herhangi bir tazminat ödemesi yapılmayacağını bildiğini kabul, beyan ve taahhüt ettiği ve bu şekilde sigorta sözleşmesini imzaladığı birlikte değerlendirildiğinde, murisin sigorta sözleşmesinden önce kronik iskemik kalp hastalığı ve diyabet rahatsızlığı bulunması ve bunu TTK sair hükümleri uyarınca beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığının anlaşılması ve murisin sigortacıya bildirmediği bu hastalıklarla bağlantılı olarak vefat ettiği ölüm belgesinden anlaşılmış olması sebepleriyle mahkemece davanın reddi gerektiği-