Hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasında dosya kapsamı itibarıyla hile olgusunun ispatlanıp ispatlanmadığı, burada varılacak sonuca göre davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı- Davacı hile ile iradesinin sakatlandığı iddiasını ispat yükü altında olduğundan "davalının taşınmazın kendisine devredilmesini gerektiren gerçek ve kabul edilebilir bir başka sebebin varlığı ispatlayamadığı" şeklindeki ispat yükünü hatalı şekilde ters çeviren gerekçede isabet bulunmadığı- Davacı ilk olarak zaten aralarındaki yakınlık nedeniyle küçük bir dükkânı davalıya hibe edeceğini, bu vesileyle kredinin teminatı olarak kullanılması imkânı da doğacağından 70 m2 bir dükkânı davalıya devretmek istediğini ancak davalının bankanın kredi için bu taşınmazın yeterli olmayacağını söyleyerek kendisini daha büyük bir dükkânı devretmeye ikna ettiği iddiasına dayanmakta olup dinlenen tanıkların taraflar arasında ihtilaf doğduktan sonraki sürece dair ve duyuma dayalı ifadelerde bulundukları, davalının bankanın kredi başvurusunu reddettiğinden bahisle karşı tarafın iradesini sakatlayarak onu ikna ettiğine dair bilgi ve görgü aktarmadıkları gözetildiğinde tanık beyanlarının tek başına bu iddiayı ispata elverişli olmadığı- Davacının aynı taşınmazda pek çok dükkânın sahibi olduğu, bazılarını satarak devrettiği, dolayısıyla taşınmazların rayiç değerinin ne olduğunu ve 70.000,00TL tutarındaki bir kredi için ne değerde bir taşınmazın teminat gösterilmesi gerektiğini bilebilecek konumda olduğu- Davacı davalının satış için hiçbir bedel ödemediğini ve kredi işlemlerini müteakip dava konusu taşınmazı iade edeceği konusunda kendisini hile ile kandırdığını ileri sürmüşse de davalının, davacıya ait inşaata gerek emek ve mesai sarf ederek gerekse maddi külfetlerin bir kısmını bizzat üstlenerek destek olduğu hususunun davacı tanıkları da dâhil olmak üzere dinlenen tanıklar tarafından doğrulanmış olduğu- Davacı, davalının sonradan bu taşınmazı kendisine iade edip zaten bağışladığı daha küçük bir dükkânı üzerine alacağını söyleyerek kandırıldığını ileri sürmesine rağmen, bu durumu öğrendiğini kabul ettiği andan sonra davalı ile bir araya gelmiş ve dava konusu taşınmazın davalıya ait olduğunu tanıklar huzurunda tekrar beyan etmiş ve keşif sırasında da tespit olunduğu üzere bu yer düğün salonunun bir parçası gibi kullanılacağından buna dair kullanımın ne şekilde yapılacağına dair bir anlaşmaya imza atmış olup davacı bu sözleşmeyi kendi rızası ile şahitler huzurunda imzaladığı sabit olduğuna göre, hile ile elinden alındığını ileri sürülen bir mal için kişinin böyle bir sözleşme yapmasının hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığı- "Davacının nakit ihtiyacı nedeniyle bankadan kredi temini için 73 m2 yüzölçümlü (164.250,00 TL) dükkânı devretmek istediği ancak davalının hileli hareketleri sonucu dava konusu 300 m2 lik dükkânı (750.000,00 TL) davalıya temlik ettiği, davalının 9 nolu dükkânın tamamına malik olmasına rağmen 10.10.2013 tarihli sözleşmeyle davacı ile taşınmazı ortak kullanmayı kabul etmesi, ... sayılı dosyasında verdiği cevap dilekçesinde taşınmazın yarı payını işleri karşılığında aldığını beyan etmesi, o dosyada dinlenilen davalı tanığının da taşınmazın davalıya kredi çekmesi için verildiğini söylemesi, yine bit tanığın tartışmanın küçük dükkân yerine büyüğünün devredilmesinden kaynaklandığına ve davalı sanığın fazlayı iade edeceğini söylediğine dair ifadesi, çekilen kredinin miktarı göz önünde bulundurulduğunda davanın kabulü gerektiği" görüşü, "davalının inşaattaki emek ve mesaisi karşılığında taşınmazın yarısının kendisine devredileceğine dair ...sayılı dosyadaki beyanı gözetildiğinde mahkemenin davacı iddiasını kısmen kabul etmesi ve direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği" görüşü ve "taraflar arasındaki uyuşmazlığın dava dilekçesindeki anlatıma göre inançlı işlem hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, davacı sonradan iade edileceği yönündeki inançlı işlem ilişkisine dair ispata yeterli delil sunamamışsa da davalının... dava dosyasında inşaattaki çalışmaları karşılığında bir dükkânın yarısının kendisine devredileceğini beyan ettiği, bu beyanın taşınmazın yarısı için inançlı işlemin ikrarı mahiyetinde olduğu gözetilerek karar verilmesi için direnme kararının farklı değişik gerekçe ile bozulması gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasında, takibe konu alacağın takip tarihi itibarıyla muaccel olduğunun kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre geçerli bir icra takibi bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği-
Bir taşınmazı çapa bağlı olarak kayden satın alan kişinin hakkının kayden satın aldığı taşınmazın çapıyla sınırlı olduğu-
Dört kardeşin annelerinden kendilerine miras kalan bağımsız bölümü kardeşleri davalıya temlik etme konusunda anlaştıkları, davacının da bu anlaşmaya istinaden payını devretme konusunda davalıya vekâlet verdiği, bu vekâletin satış amaçlı verilmediğinin dosya kapsamından anlaşıldığı- Vekâlete istinaden satışın yapıldığı resmî senetle diğer kardeşler de kendi paylarını devretmiş olup "vekâletin satış amacıyla verilmediği davacıya ait payın davalıya temliki amacıyla verildiği ve hiç bir kardeşin bedel almadığının" doğrulandığı ve bu durumda vekilin vekâlet veren davacının talimatı dışına çıkarak iradesi dışında işlem yaptığının söylenemeyeceği- "Davacı tarafından satış yapma yönünde verilen vekâletnameye uygun olarak tapu müdürlüğünde de satışa ilişkin resmî senet düzenlendiği, bedelsiz devir yönünde davacının bir iradesinin bulunmadığı" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kadının, eşinin rahatsızlığı döneminde onunla ilgilenmediğinin anlaşıldığı, kadının iddialarının çelişkili olduğu ve dinlenen tanık beyanlarının ise samimi bulunmadığı, bu nedenle kadının savunmasına itibar edilmediği gerekçesi ile evlilik birliği erkeğin ölümü nedeniyle son bulduğundan tarafların karşılıklı boşanma talepleri yönünden karar verilmesine yer olmadığına, sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olduğunun tespitine, davacı mirasçıları yararına yargılama giderleri ve vekalet ücretine karar verilmesi gerektiği-
Mirasbırakanın, uzun yıllar boyunca sağladığı bakım ve desteğin yanı sıra ileride de kendisine bakacağı düşüncesiyle gelinine taşınmazını devretmesinin muvazaa kapsamında değerlendirilemeyeceği- Davacıların mirasbırakan tarafından yapılan bu temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını kanıtladıklarını söyleme imkanı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği - Mirasbırakanın, uzun yıllar boyunca kendisine ve eşine sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu yanında ileride de kendisine bakacağı düşüncesi ve güveniyle hareket ettiği, bu durumda hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerektiği hususu-
Davacıların murisi tarafından vekil kılınanın, dava konusu taşınmazlarda davacılara ait payları eşi olan diğer davalıya satış yoluyla temlik ettiği somut olayda; davacı tarafça vekâletnamelerin hile ile alındığı ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığının ispat edilemediği- Vekâletnamelerin farklı amaç ve söylemlerle alınarak kötüye kullanıldığının davacılar tarafından ispat edilmesi gerektiği- Devrin kardeşler arasında yapıldığı ve mahkemece tespit edilen bedel gözetildiğinde, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını gösterecek bir farkın da bulunmadığı- Tanık beyanlarının vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı olgusunun kabulü için yeterli olmadığı-
Ceza dosyasında ve soruşturma dosyasında alınan beyanlardan dava dışı kişinin davalı nam ve hesabına onun temsilcisi sıfatıyla hareket ettiği, davalı ile dava dışı kişinin birlikte ve ortaklaşa faaliyet yürüttüğünün saptandığı, dolayısıyla dava dışı kişi tarafından yapılan işlemlerin davalı yönünden bağlayıcı olduğu- "Ceza yargılamasında savcılık aşamasında ve kollukta alınan ifadelerin temsil yetkisinin varlığına yönelik ikrar olarak kabul edilemeyeceği, eldeki dava dosyasına dava dışı kişinin davalıyı ve inşaat firmasını temsile yetkilendirildiğine dair herhangi bir ortaklık sözleşmesi, vekâletname, imza sirküleri gibi kayıt ve belge ibraz edilmediği, davalı yüklenici ile davanın dayanağı sözleşmeyi ve makbuzları imzalayan dava dışı kişi arasında iş ilişkisi olup olmadığının ve her ikisinin birlikte hareket edip etmediklerinin tespiti için yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Dava konusu taşınmazın davalının murisi adına beyanlar hanesine muhdesatı ile yazımının sağlandığı satış protokolünde zikredilmiş olup, davalının yanı sıra protokolün diğer tarafı olan dava dışı kişilerin de mirasçılar olmasına karşın, icra hukuk mahkemelerindeki tahliye davalarının sadece davalı tarafından açıldığı, elbirliği ile mülkiyet ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda tahliye davası açısından bu kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu nedenle menfi tespit davasında "tahliyenin durdurulmasına" yönelik ihtiyati tedbir talebinin kabulü gerektiği-
Hata, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, ispat yükünün davacı üzerinde olduğu- Davacının taşınmazdaki 1/2 payının yarısının (=1/4'ü) satılması için davalıya vekaletname verdiği, diğer yandan vekil kıldığı kişi ile dava konusu taşınmazda inşaat yapımı hususunda anlaştıkları, vekaletnamedeki yetkiye uygun olarak davacının 1/2 payını üzerinde bırakarak 1/4 payı temlik ettiği gözetildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlandığının söylenebilmesine imkanı olmadığı-