Davanın muavaza nedeni ile açılan tasarrufun iptali davası olduğu anlaşıldığından, Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlığın genel görevli Asliye Hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği-
Asıl-alt işveren ilişkisinde ilişkinin muvazaalı veya yasadaki unsurları taşıyıp taşımadığının belirlenmesinde; "biri asıl diğer hukuksal ve ekonomik bağımsızlık ile ayrı bir iş organizasyonuna sahip iki ayrı işverenin bulunup bulunmadığının, alt işveren işçilerinin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılıp çalıştırılmadıklarının,alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin, yardımcı işlerinden olup olmadığının, alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığının, alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığının, alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığının, istihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığının, alt işverene verilen işte, asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığının, yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığının, yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığının araştırılması ve irdelenmesi gerektiği- Davacının davalının asıl işi kapsamında çalıştırıldığı, uzmanlık gerektirmediği için davacının İş K. mad. 2/6-7 maddeleri kapsamında başlangıçtan itibaren davalı bakanlığın işçisi sayılmasının isabetli olduğu- Davacının SSK sicil kaydına göre 31.12.2011 tarihli işten ayrılma tarihinde sonra yeni ihaleyi alan taşeron şirket işçisi olarak 02.01.2012 tarihinde işe başladığı belirtildiğinden, davacı taşeron şirketler değişmesine rağmen, aynı işte ve işyerinde çalışıyor ve fesih konusunda irade açıklaması yok ise devir nedeni ile iş sözleşmesinin devam ettiği kabul edilmesi gerektiği- 02.01.2012 tarihinde işe giriş kaydı yapılan işverenin yeni ihaleyi alan işveren olup olmadığı, iş sözleşmesinin devam edip etmediği araştırılmadığından, bu husus araştırılarak, davacının feshin yapıldığı belirtilen 31.12.2011 tarihinden sonra aynı işte çalışması devam ediyorsa devir nedeni ile iş sözleşmesinin devam ettiği, fesih bulunmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği- 
Davacıların amacı kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri taşınmazlar üzerine muvazaalı icra takibi sonucu konulan hacizlerin kaldırılmasını sağlamak olduğundan, olaylara uygulanacak kanun hükmünü bulmak ve vakıaların hukuki sebebini tayin ederek kanunları kendiliğinden uygulamakla görevli olan hakimin somut olayı değerlendirirken, uygulanacak kanun hükmü olarak davacılar tarafından yapılan bir icra takibi bulunmaması nedeniyle -daha özel nitelikteki- İİK. mad. 277 vd.na göre değil, maddi olguya uygun TBK. mad. 19’e göre inceleme yapması gerekeceği- HMK. mad. 114/h uyarınca, davacıların dava açmakta hukuki yararının olup olmadığının belirlenmesi açısından, davacıların önceden açtıkları tapu iptali ve tescil dava dosyasının sonucunun beklenilmesi gerektiği-
İİK. mad. 277 vd.nda düzenlenen iptal davası açma hakkının muvazaaya dayanarak dava açmasına engel olmadığı- Açılan şuf'a davasının alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik olarak kullanılması durumunda şuf'a davasına konu tasarruf yönünden iptal davası açılabileceği-
Davalılar arasında düzenlenmiş bonoların “muvazaa ve hileye dayalı tanzim edilmiş batıl ve geçersiz bonolar olduğunun tespit ve kabulü ile icra takibinin iptali” talebiyle açılan davada, mahkemece davanın nitelemesi yapılmadığı gibi yazılı olduğu gibi yargılama usulleri ve dava şartları dahi farklı olan iki hukuksal nedene dayalı olarak (BK 18 ve İİK 277 vd.) davanın kabulüne karar verilemeyeceği- Tasarrufun iptaline bakan mahkemece davanın hangi hukuksal nedene dayalı olarak ele alındığının belirtilmesi gerektiği, bu niteleme sonucu hangi delilerin toplanması gerektiği, hangi ön şartların araştırılacağı ve hangi yargılama usulünün tatbik edileceği gibi hususların aydınlığa kavuşacağı- Gerek muvazaa (TBK. mad. 19) hukuksal nedenine dayalı iptal davalarında gerekse İİK. mad. 277 vd  uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında; davacının, davayı açmakta hukuki yararının bulunması gerektiği (HMK. mad. 114/h)- Davacı, davanın kabulü halinde borçlu şirket malları üzerinde cebri icra yetkisi elde edeceğinden, davalı tarafından yapılan ve iptali istenen takipte, davalı borçlunun taşınmazları ve araçları üzerine konulan hacizler de davacının takiplerinden dolayı konulmuş hacizlerden sonra olduğundan, davacı tarafın bu davaların açılmasında hukuki yararları bulunduğu yolundaki iddialarının dayanağını teşkil eden hesapta ise davalıya para kalmadığı bildirildiğinden ve Mal Müdürlüğü de davalı borçlu şirketin herhangi bir alacağının bulunmadığını bildirdiğinden, davacının hukuki yarar ile ilgili ileri sürdüğü borçlu şirket hisseleri üzerine konulan hacizlerle ilgili olarak davalı taraf beyanları üzerinde durularak geçerli bir haciz olup olmadığı araştırılmadığından, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı yeterince irdelenmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
Boşanma protokolüyle temliki taahhüt edilen ve devredilmeyen taşınmaz payının tapu iptali ve tescili ve ayrıca boşanma protokolünün muvazaalı olduğu iddiasına dayalı davalar boşanma protokolünden kaynaklanan davalar olduğundan görevli mahkemenin aile mahkemeleri olduğu-
Limited şirket hisseleri taşınır mal hükmünde olsalar dahi devirlerinin taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel ve kendine özgü bir düzenleme koşuluna bağlandığından, geçerli olabilmesi için yasanın öngördüğü resmi şekilde yapılması gerekeceği,davanın muris muvazaası hukuksal nedenine dayanılarak açılamayacağı, uyuşmazlığın BK'nın 18.maddesi ve TTK.'nın 520.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği-
Borçlu tarafından damadına yapılan taşınmaz satışlarının muvazaaya dayalı olması sebebiyle davalılar arasındaki alacaklılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak yapılan satışın BK mad. 18 (TBK.m.19) gereğince iptaliyle borçlu adına tescilini talep ettiğinden, mahkemece, ilgili Ağır Ceza Mahkemesi ilamının kesinleşmesi beklenerek, alacak kesinleştiği takdirde davalılar arasındaki satış işlemlerinde danışıklık bulunup bulunmadığı konusu araştırılarak, davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna varılması durumunda davacının alacağının tahsili için İİK mad. 283/1'e benzetme yoluyla uygulanmak suretiyle tapu iptaline gerek olmaksızın davacının alacağını alabilmesini sağlamak için davaya konu taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği-
Mirasbırakanın dava konusu taşınmazdaki paylarını diğer davalılara temliki işleminin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı-
Mirasbırakanın, dava konusu parseldeki payları davalılara satış suretiyle temlik ettiği, davalının bir parseldeki 1/2 payını diğer davalıya sattığı, satış sırasında gösterilen bedellerle taşınmazların gerçek değerleri arasında açık fark bulunup, mirasbırakanın satma ihtiyacını gösteren makul bir neden bulunmadığı halde malvarlığını elden çıkardığı, dava konusu taşınmazların terekede önemli bir yer tuttuğu, mirasbırakanla davalıların ilişkilerinin daha yakın olduğu saptanmak suretiyle mahkemece muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal ve tescil istemli davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı-