Davacının davadaki talebini 5 ay ile sınırlamayıp sadece şimdilik 5 aya tekabül eden miktarı istediği, bu itibarla ıslah dilekçesi ile miktarı artırmasının mümkün bulunduğu-
Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olduğu-
Soyadının değiştirilmesine ilişkin davada; yerel mahkemece, ilk kararda direnildiği belirtilmiş ise de; bozmaya konu önceki kararın gerekçeleri yanında, bozma ilamından sonra davacı ile küçük dinlenerek ve beyanı hükme gerekçe yapılarak direnme kararı verilmiş olduğundan ve idrak çağındaki çocuk yönünden çocuğun beyanlarının münhasıran sonuca etkili olması karşısında mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın bu haliyle, Özel Daire denetiminden geçmeyen tamamen yeni gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olduğu ve temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye ait olduğu-
Davanın 14.04.2011 tarihinde 1086 sayılı HUMK'nın 409.maddesi gereğince bir kez müracaata bırakıldığı, yeni yasa zamanında ise 01.11.2011 tarihinde ikinci kez müracaata bırakıldığı ve mahkemece dava dosyasının iki defa takipsiz bırakılması nedeniyle HMK'nın 320 /son maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilse de, yeni HMK'nun 448. maddesi anlamında tamamlanmış bir işlemden bahsedilemeyeceğinden, 1086 sayılı HUMK'un 409. maddesi gereğince işlem yapılarak sonuca gidileceği-
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasında davanın tarafları dışında üçüncü bir şahsın isticvabının mümkün olup olmadığına ilişkin olup, hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31'inci maddede, hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği-
Delillerle desteklenmeyen ve aynı işveren aleyhine aynı iddia ile açtıkları davalar nedeniyle menfaat birliği bulunan davacı tanıklarının beyanlarının hafta tatilinde çalışma iddiası yönünden hükme esas alınması mümkün olmadığından; diğer bir ifade ile davacı dinlettiği tanıklarla hafta tatillerinde çalıştığı iddiasını yöntemince kanıtlayamadığından davacının hafta tatili ücret alacağı isteminin reddi gerekeceği-
Yargısal faaliyet nedeni ile açılan tazminat davalarında gerek temyiz bakımından gerekse de karar düzeltme bakımından miktar sınırlamasını kaldıran 09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesinin kaldırılması üzerine, bu tip davaların genel hükümlere tabi olduğu, miktar sınırının altında kalması halinde dosyanın kapağının açılmasının mümkün olmadığı, HUMK.’un 440/III-1. maddesinin açık ve amir hükmü uyarınca, Hukuk Genel Kurulunun, onama kararına karşı, karar düzeltme yoluna başvurulamayacağı,karar düzeltme istemine ilişkin dilekçenin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Tarafların hukuki dinlenilme hakkı bağlamında ilk derece mahkemesince duruşma yapılması kural olup, mahkemece tarafların iddia ve savunmalarının toplanarak duruşma açılması ve tarafların açıklamaları dinlenildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken dosya üzerinde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirdiği-
Hükmün kesinleşmesinden önceki herhangi bir aşamada davadan feragat edilebileceği, temyiz edilen ve fakat henüz Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca görüşülmeyen bir direnme kararı, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş olmadığından, bu aşamada davadan feragat edilebileceği-
İş mahkemesinin tefhim edilen kararının hükme ilişkin tüm hususları içermemesi halinde yani sadece hüküm özeti tefhim edilmiş ise temyiz süresi tefhimden değil, tebliğden itibaren başlayacağı, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gerektiği, Anayasa Mahkemesi'nin bu yükümlülüklerin yerine getirilmeden kararın kesinleştirilmesini hak ihlali olarak kabul ettiği-