Davalının vekil olarak hareket etmesi nedeniyle, pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı, bu hususun öncelikle gözetilip davanın husumetten reddine karar verilmesi gerektiği-
Vekaletin kötüye kullanılması nedeni ile alacak istemine ilişkin davada davalı hesap verdiğini ispat edememiş olduğundan, davacıların alacak isteminde haklı olduğu- Uyuşmazlıkta hükme esas alınacak değer, davaya konu hissenin ancak satış tarihindeki gerçek değeri olup mahkemece, belirlenen satış tarihindeki bu gerçek değere hükmedilmesi gerekirken resmi satış akdinde geçen bedelin denkleştirici adalet sistemine göre uyarlanmış sonucuna hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Vekaletin kötüye kullanılması nedeniyle açılan davada; davacının, davaya konu edilen hissesini davalıya sattığı ve parasını aldığı; davacının daha sonra düzenlenen vekaletnameye dayanarak, davalıdan alacak isteminde bulunmasının iyiniyet ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu, vekaletnamenin, aslında taraflar arasında yapılan satış sonrası, işlemlerin yapılabilmesi için verildiği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Sözleşmenin feshi davası-
Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde, müvekkilin avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığı, haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebileceği-
Vekalet yetkisinin kötüye kullanılması ve danışıklı işlem iddialarına dayalı tapu iptali-tescil; olmadığı takdirde, taşınmaz bedelinin tahsili isteği-
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması  gerektiği, bunun dürüstlük kuralının (TMK mad. 2) doğal bir sonucu olarak kabul edildiği ve bu hususun hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu-  HMK. mad. 200 bedelin davacıya ödendiğinin senetle ispat edilemediği, davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığı, davalı tanıklarının, "bağımsız bölümleri davacının ilk eşinden olma davalı oğlunun satın aldığını" ifade ettikleri, ancak davalının bedelini ödediği taşınmazları kendi adına tescil ettirmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı hakkında yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında dört adet bağımsız bölümü tek seferde satın alma gücünün bulunmadığının tespit edildiği ve davalı tanığının alınan beyanında davalının, davacının ilk eşinden olma oğlunun bacanağı olduğunu ifade ettiği, davalının, dava konusu bağımsız bölümü davalının yetkilisi olduğu şirkete devrettiği, ayrıca tapu kayıt maliki adına dava dışı bağımsız bölümü davacının ilk eşinden olma oğlunun vekaleten temlik aldığı, dava dışı bağımsız bölümler ile ilgili davaların da devam ettiği bir bütün halinde gözetildiğinde, davacı tarafından verilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı ve davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerinin anlaşılmış olduğu-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği, söz konusu yasa maddesinin buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu, aksine düşüncenin kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olacağı, oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyetin korunmamış daima mahkum edildiği, nitekim uygulama ve bilimsel görüşlerin bu yönde geliştiği ve kararlılık kazandığı-
Vekil ile sözleşme yapan kişi iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağlayacağı; vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu hususun vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalacağı, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olmayacağı-
Davalılar, dava konusu bağımsız bölümlerin bedeli karşılığında davacıdan alındığını, satış bedelinin davacıya elden ödendiğini savunmuş iseler de; anılan bedelin davacıya ödendiğinin senetle ispat edilemediği, davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığı, öte yandan davalı tanıklarının anılan bağımsız bölümleri davacının ilk eşinden olma davalı oğlunun satın aldığını ifade ettikleri, ancak davalının bedelini ödediği taşınmazları kendi adına tescil ettirmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı hakkında yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında dört adet bağımsız bölümü tek seferde satın alma gücünün bulunmadığının tespit edildiği ve davalı tanığının alınan beyanında davalının davacının ilk eşinden olma oğlunun bacanağı olduğunu ifade ettiği, ayrıca davalının dava dışı bağımsız bölümü davalınn yetkilisi olduğu şirkete devrettiği, dava dışı bağımsız bölümler ile ilgili davaların da devam ettiği bir bütün halinde gözetildiğinde, davacı tarafından verilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı ve davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri sonucuna varıldığı-