İdare tarafından ihale ile verilen işin gerçekleştirilmesi amacıyla taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi kurulduğu ve sözleşme ile adi ortaklığı temsil ve yönetim yetkisinin davalı ortağa verildiği, gelinen aşamada anılan işin geçici kabulünün yapıldığı adi ortaklıkta yönetici ortağın yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılması veya sınırlandırılması istemine dair uyuşmazlıkta, davacı ortak tarafından, davalı yönetici ortağın eylemleri nedeniyle, kamu ihalesinden yasaklanmış ve yetkilisi hakkında ceza davası açılmış olması, her ne kadar haklı sebep olarak gösterilip davalının yönetim yetkisinin kaldırılması ya da sınırlandırılması talep edilmiş ise de; tarafların yetkili temsilcileri hakkında "edimin ifasına fesat karıştırma" suçundan açılan ceza davasında, suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle beraat kararı verildiği, dolayısıyla bu hususun haklı sebep olarak gösterilemeyeceği, kamu ihalesinden yasaklanma işleminin üzerinden ise uzunca bir süre geçtiğinden  bu aşamada ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği- Davalı tarafından ortaklıkla ilgili kendisine bilgi verilmediğine dair ileri sürülen iddianın da ispat edilemediği-
Tüketici işlemi niteliğindeki banka kredileri nedeniyle hayat sigortası yapılmış olması durumunda, bankanın poliçe limitleri dahilinde kalan kredi alacağını öncelikle sigorta şirketinden tahsil etmesi gerektiği, bu hususun, banka tarafından tüketicinin mirasçıları (halefleri) hakkında dava açılabilmesinin ön şartı olduğu- Banka tarafından tüm hukuki yollar tüketilmeden mirasçılara karşı takip başlatılmasının dürüstlük kuralına uygun düşmeyeceği (BAM Hukuk Dairelerinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi istemi)-
İpoteğin fekkine ilişkin davalarda dava değeri olan ipotek bedeli üzerinden nispi harç ve nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ("Davacının dava tarihinden önce ipoteğin kaldırılmasını talep etmediği, ipoteğin kaldırılması için davacı tarafından ipotek fek masrafı ödenmesi gerektiği, davacının kötüniyetli olarak vekalet ücreti kazanma amacıyla davayı açtığı, hakkın kötüye kullanıldığı" iddialarının kabul görmediği)-
Uyuşmazlığın, davalıya ait markanın kötüniyetli olarak tescil edildiğine dair iddianın ispatlanıp ispatlanamadığı, buradan varılacak sonuca göre anılan davalı markasının kötüniyetli marka tescili nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilip verilemeyeceği-
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacının, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamak olduğu- Temelini Medeni Kanun m. 2'de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından alan bu teori ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına borçlarını ödemelerinden kaçınmalarına engel olunmak istendiği- Perdeyi aralamak teorisiyle, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabildiği- Başka bir anlatımla perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlandığı-
Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “uyarlama” davası açılabileceği-
Resmî şekilde yapılmayan taşınmaz satış sözleşmelerinin geçersiz olduğu- Davacılar tarafından yapılan binaların değerinin arazi değerinden fazla olmadığından, temliken tescil şartlarının oluşmadığı- "Davalıların, davacıların pay satın aldıkları taşınmazdaki 40 yıllık zilyetliklerine karşı çıkmamalarının haricen yapılan satışa ahde vefa göstermeleri anlamına geldiği, bu durumda hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki satışın resmî şekilde yapılmadığı yönündeki davalıların savunmasına değer verilmesinin doğru olmadığı, harici satışa değer verilmek suretiyle davacıların tapu iptali ve tescil talebinin kabulü gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davasından dolayı..
Bononun teminat senedi olduğunun ileri sürülmesi şahsi def'i niteliğinde olduğundan, bu hususun avalist tarafından ileri sürülmesinin mümkün olmadığı-
Müşterek çocuğun özel okul eğitimiyle ilgili davalı eğitim kurumu ve dava dışı baba/eş arasında imzalanan sözleşmede taraf olarak yer almayan davacı eşin, TMK m. 188, 189 ve 327 çerçevesinde, dava dışı eşle birlikte eğitim bedelinden müteselsilen sorumlu olduğunun kabul edilemeyeceği- "Müşterek üç çocuğun, birden çok eğitim yılı boyunca özel okulda eğitim aldığı gözetildiğinde, "çocukların davacı annenin rızası dışında özel okula kaydettirildiği" iddiasının genel hayat tecrübesi ile bağdaşmadığı, çocuğun eğitim giderinden kanun gereği anne ve babanın birlikte sorumlu olduğu, özel okula kayıt işlemi ve bundan doğan eğitim giderlerinin günümüz koşullarında evlilik birliğinin sürekli ihtiyaçları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, davacının temsil yetkisinin aşıldığı yönünde hâkim müdahalesini talep ettiği yönünde herhangi bir savunmada bulunmadığı, sorumluluğun sözleşmeden değil kanundan kaynaklandığı ve bu nedenle uyuşmazlığın sözleşmenin nispiliği ilkesiyle çözümlenemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-