Davacı ile gayri resmi birliktelik yaşayan, bu birliktelikten dünyaya gelen çocuğun babası olduğunu kabul eden, nüfusa kayıt işlemleri gündeme geldiğinde ise "eşinden boşanacağını, evlendikleri zaman çocuğun nüfusu ile ilgili bir sorunun kalmayacağını" beyan eden erkeğin bu aldatıcı davranışları ile aleyhine babalık davasının açılmasını engellediği- Tarafların ortak çocuğun doğumundan önce ve sonra birlikteliklerini bir aile oluşumu içinde sürdürdükleri, resmi evliliğin gerçekleşeceği yönünde davalının davacıda güven duygusu yarattığı ve onu oyaladığı kanıtlandığından, babalık davasının süresinde açılmadığından bahsedilemeyeceği-
Kadın tarafından açılan ilk davanın reddedilmesinden sonra ancak bu red kararı kesinleşmeden önce açılan ikinci boşanma davasının dava dilekçesinde; ilk davadan farklı ve ilk davanın açıldığı tarihten sonra da devam ettiği iddia edilen boşanmaya sebep olabilecek yeni vakaların ileri sürüldüğü, dinlenen tanık beyanında bu vakıaya ilişkin anlatımların yer aldığı anlaşıldığından davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği- "Eldeki davanın ilk davanın yargılaması devam ederken açıldığı, böyle olunca somut olayda derdestlik' koşullarının bulunduğu" ve "kesin hüküm bulunduğu" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davalı yanca açılan davanın zaman aşımına uğradığı iddia edilmiş ise de, davaya konu kredinin 31/01/2013 ve 12/02/2014 tarihli kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredilerin tahsiline ilişkin olduğu, kredinin ödenmemesi üzerine hesabın 26/03/2014 tarihinde kat edildiği, 2014 yılı içerisinde alacağın tahsiline yönelik olarak takip yapıldığı, takip sonucu ipotekli taşınmazların alacağa mahsuben 02/07/2015 tarihinde satışının gerçekleştirildiği, rehin açığı belgesi alındığı, eldeki davanın ise 12/09/2017 tarihinde açıldığı gözetildiğinde davalı yanın iddia ettiği 5 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı-
Kira sözleşmenin kurulması sonrasında ekonomik değişiklikler ile rayiç kira artışları ve kiralananın durumuna ilişkin değişimlerin özel bir uyarlama hükmü olan TBK m. 344 uyarınca  açılacak davada değerlendirileceği, genel uyarlama hükmü olan TBK m. 138'in uygulanamayacağı- TBK m. 344 hükmünün henüz yürürlüğe girmemesi nedeniyle uygulamadığı durumlarda ise uyuşmazlığın 818 sayılı eBK ile 6570 sayılı kanun ve yerleşik Yargıtay kararlarına göre çözümlenmesi gerektiği- Uyuşmazlık konusu 12.11.1972 tarihli ve 49 yıl süreli kira sözleşmesinde ilk yıl sonrasındaki kira dönemleri için artış şartı kararlaştırılmamış olup uzun süreli kira sözleşmelerinde başlangıçta kararlaştırılan edimler arasındaki dengenin daha sonradan değişen koşullar nedeniyle aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda sözleşmedeki mevcut kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman uyarlama davası açılabileceği-  Uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, sözleşmenin kurulması anındaki ve dava tarihindeki tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınması ve dava tarihi itibariyle sözleşmedeki kira parasının uyarlanmasına karar verilmesi gerektiği- Sözleşmede artış şartı olmadığına göre, mahkemece; kira bedelinin tespiti ve uyarlama sonucu yeni kira bedelini belirlenmediği takdirde, sözleşme yazılı kira bedelinin dışında geçmişe dönük olarak başka bir kira bedeli esas alınarak kira alacağına hükmedilebilmesinin mümkün olmadığı- Dava yoluyla kira bedelinin belirlenmesi halinde, kira bedelinin tespitine veya uyarlamaya ilişkin hükümler kesinleşmedikçe alacak talebine konu edilemeyeceği gibi geriye etkili sonuç doğurmayacağı-
Alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı olduğunun tespit edilmesinin kanuni sonucu olarak alt işveren işçisi, başlangıçtan itibaren asıl işveren işçisi sayılarak işlem görecek ise de, alt işveren işçisinin asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmesi için 6356 sayılı Kanun'un 39 uncu maddesindeki şartların mevcut olması gerektiği- Davacının sendika üyeliğinin davalı Belediyeye bildirilmemesi ve davacının da toplu iş sözleşmesinden yararlanma talebi ile davalı Belediyeye bir başvurusunun bulunmaması karşısında, davacının hesaplamaya esas dönemde toplu iş sözleşmesinden yararlanmasının olanaklı olmadığı- "Özel Dairenin bozma kararında davacı işçinin sendika üyeliğinin davalı Belediyeye bildirilmesinden itibaren toplu iş sözleşmesinden yararlanmasının mümkün olduğunun belirtildiği ve ilk derece mahkemesince bu bozma kararına uyulması ile davalı işveren yararına usuli kazanılmış hak oluştuğu" ve "kişinin kendi muvazaasına dayanamayacağı, hakkını kötüye kullanan, muvazaalı işlemle işçinin sendika üyeliğini engelleyen ve üye olduğu hâlde toplu iş sözleşmesinden yararlandırmayarak muvazaalı işlem yapan işverenin hukukça korunmaması, muvazaalı işlemin sonuçlarına katlanması gerektiği, dosya içeriğinde davalı ... İnsan Kaynakları ve Eğitim Daire Başkanlığı yazısında davacının sendikaya üye olduğu, davacının kayden işvereni olan şirketi ile Sendika arasında imzalanan toplu iş sözleşmesinden ilk defa ....tarihleri arasında yararlandığının bildirmesi karşısında davalının davacının sendika üyeliğinden haberdar olduğu ve hukuk güvenliği açısından da direnme kararının yerinde olduğu" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Nam-ı müstear işleminde bazen bir sözleşme yapmak isteyen kimse çeşitli düşünce ve hesaplarla o sözleşmenin tarafı olarak gözükmeyi istemez ve sözleşmede kendi yerine bir başkasının yer almasını sağladığı- Nam-ı müstear, sözleşmeyi kendi adına ancak gizlenmek isteyen kişi hesabına yapar ve onun bu sözleşmenin gerçek tarafı olmasının ve bilinmesini önlediği- Böylece genel anlamda danışıklı bir işlem yapılmış olduğu; çünkü nam-ı müstear işleminin bir danışıklı işlem olup, muvazaanın alt kategorisini oluşturduğu- Sözleşmede taraf gözükmeyen kişinin, sözleşmenin kendi hesabına yapılmış olduğunun tespitini isteyebileceği- Tasarrufun iptali davası yönünden ise; alacaklıdan mal kaçırmak isteyen borçlunun kendi adını gizli tutarak hukuki işlemi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırması olduğu- Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda, alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları, şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiş olduğu-
Davalı ile akrabalığı ve 3 no.lu bağımsız bölümün davacıya ait olduğunu bildiği hususlarının ispatlanamadığı, hakkın kazanılmasında asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğunu, aksini iddia edenin ispatla mükellef bulunduğu, dosya kapsamına göre davalının kötü niyetinin ispatlanamadığından tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet hakkını kazanan kişi konumunda olduğu, bu itibarla aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının kabulünün mümkün bulunmadığı, aynı zamanda davacının 3 no.lu bağımsız bölümün tescilinin mümkün olmaması halinde yerine 7 no.lu bağımsız bölümün tescilini talep etmesinin de hukuken dinlenebilecek bir dava olmadığı, zira 7 no.lu bağımsız bölümün binadaki nitelik ve özelliklerinin ve değerinin çok farklı ve fazla olduğu, sözleşme uyarınca da 3 no.lu bağımsız bölüm yerine edim ifası şeklinde değerlendirilemeyeceği, davacının ancak geçerli sözleşmeye dayalı olarak kendisine verilmesi gereken taşınmazın dava tarihindeki kaim bedelini talep edebileceği, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olarak hazırlanan ve dosyaya sunulan bilirkişi raporu içeriğine göre de dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin de 90.000,00 TL olduğu belirtilerek tapu iptali tescil davasının reddine, alacak talebinin kısmen kabulü ile 90.000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerektiği-
Taraflar dışında paydaşların da bulunduğu paylı mülkiyete tabi davaya konu taşınmaz yönünden müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil talep edilen davada, tüm paydaşların taşınmazdaki fiili kullanım durumuna ilişkin araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği- Davacı "dava konusu taşınmazda yer alan daireyi harici sözleşmeyle davalıya sattığını, satış bedelinin tapu devri sırasında ödeneceğinin kararlaştırıldığını ancak davalıların devre yanaşmadığı gibi daireye yerleştiklerini ve ihtara rağmen taşınmazı boşaltmadıklarını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ile haksız kullanım sebebiyle tazminata (ecrimisil) hükmedilmesini" talep etmiş olup dava konusu taşınmazın arsa vasfıyla tapuda kayıtlı olduğu, taşınmazda kat mülkiyeti veya kat irtifakının kurulu olmadığı gibi davacı ve davalı dışında başka paydaşların da bulunduğu, keşif sırasında çekilen fotoğraflara göre taşınmaz üzerinde çok katlı bir apartmanın yer aldığı anlaşılmakla paydaşın diğer paydaşa karşı açtığı el atmanın önlenmesi davaları yönünden inceleme ve araştırma yapılmaksızın karar verilmesinin eksik incelemeye dayalı olduğu- Mahkemece dava konusu dairenin davacının kullanımında olan yerlerden olduğu konusunda taraflar arasında çekişme bulunmadığından bahisle direnme kararı verilmiş ise de taşınmazda taraflardan başka pay ve paydaşların da bulunduğu gözetildiğinde tüm paydaşları kapsayan bir harici taksim sözleşmesi yahut fiili kullanım durumunun olup olmadığının araştırılması gerektiği, yalnızca tarafların bu konuda mutabık olmasının tek başına sonuç doğurmayacağı-
Önceki gerekçeye ilâveten somut olayda  her iki davalı şirketin yetkilisi olan şahsın davacı alacaklıya gönderdiği elektronik postada, bozulan karar gerekçesinde açıklandığı üzere davalı ............. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin davacıya olan borcunu diğer davalı ........İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin davacı şirketten olan alacaklarından ödenmesini kabul ettiği, bu beyanın  diğer davalı ...... İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından borcun üstlenilmesi mahiyetinde olduğu, asıl davada davacı şirketin bu talebi kabul ettiğinin dosya kapsamıyla anlaşıldığı, davalı- birleşen dosyada davacı  ......... İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin, davalı ........ Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin borcunu üstlendiği, üstlenmenin borca katılma şeklinde yorumlanması gerektiği, bu nedenle asıl davanın davacısına karşı her iki davalının birlikte sorumlu olduğunun kabulü gerekeceği-
Temliken tescil diye adlandırılan davalarda yüklenicinin kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi uyarınca kendisine isabet eden tapu payını ya da bağımsız bölümü üçüncü kişilere temlik etmesi mümkünse de, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri uyarınca yüklenicinin ve temlik suretiyle onun alacaklarına halef olan tapu payı ya da bağımsız bölüm temlik alan üçüncü kişinin tapu payı ya da bağımsız bölüme hak kazanabilmesi için yüklenicinin, sözleşme gereği arsa sahibine karşı üstlendiği inşaat yapma edimini sözleşme ve ekleri, tasdikli proje ve ruhsatı ile imar mevzuatına uygun olarak tamamlayıp teslim etmiş olması gerektiği- Bozma sonrası mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen raporda, inşaatın % 99 oranında tamamlandığının belirtildiği ancak iskan ruhsatı alım ve eksik imalat bedellerinin hesaplanmadığı görülmüş ve mahkemece sadece imar iskan harç bedeli olan 16.623,23 TL depo ettirilmiş olup mahkemece mahallinde yeniden alanında uzman bilirkişi heyetince keşif yapılarak, eksik imalat ve iskan ruhsatının alınması için gerekli bedellerin karar tarihine en yakın tarihli rayiç değerler üzerinden belirlenmesi, belirlenen bedelin 818 sayılı BK’nın 81. maddesi uyarınca birlikte ifa kuralı gereği davalı arsa sahibine ödenmek üzere davacıya depo ettirilmesinden sonra, davacının tapu iptali ve tescil talebi bakımından davanın şimdiki gibi kabulü, depo edilmemesi halinde reddi hükmü kurulması gerektiği-