Aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte, ortağın uzun süre kooperatife uğramaması ve aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi, kooperatifin kuruluş amacına uygun faaliyetini uzun süredir yerine getirmemesi üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, başka bir anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiğini benimsediği ve eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini ortaya koyduğu, böyle bir ortağın açtığı davanın da dürüstlük kuralına aykırı olduğu ilke olarak kabul edilmekte ise de, somut olayda davacının istifasının görüşüldüğü genel kurul tarihi ile dava tarihi arasındaki kısa süre nazara alındığında dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilemeyeceği-
Anlaşmalı protokol hükmünün yerine getirilip getirilmediği, davalının ödemeyi taahhüt ettiği bedeli ödemeksizin taşınmazın satışına yanaşmamasının doğru olup olmadığı- Boşanma davasında, duruşmada alınan taraf beyanları, ibraz edilen ve mahkemece kararın eki olarak kabul edilen ve onaylanan protokol ile; mal rejiminin tasfiyesine yönelik bir anlaşma yapıldığının kabulü gerektiği- Aksi halde, davalının taşınmazın satışına yanaşmaması durumunda, kendisini satış yapmaya zorlayacak başkaca hukuki yollar olmaması nedeniyle davacının protokolde belirtilen mal rejimi tasfiyesinden kaynaklanan talepte bulunamayacağı sonucunu oluşturacaktır ki, bu durumun tarafların evlilik birliği içinde edindikleri mal varlığının tasfiyesi amacıyla anlaşmalı boşanma protokolü düzenlenirken oluşan iradelerine aykırılık teşkil edeceği- 2011 yılında kesinleşen boşanma kararından dava tarihine kadar geçen süre dikkate alındığında, taşınmazın satışı konusunda makul bir sürenin geçtiği, buna rağmen davalının satışa yanaşmamasının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu- Evlilik birliği içinde ödenen taksitlerinin yarısına tekabül eden bedelin tahsiline karar verilmesi gerektiği- "Boşanma protokolünde taşınmazın satımı ile ilgili vade belirlenmemesi, taşınmazın satışı halinde davacı tarafa 12.300 USD ödeme yapılacağının düzenlenmesi, dava tarihi itibari ile taşınmazın satılma durumunun olmadığı, yani protokolün ödeme yapılmasına ilişkin ön şartın gerçekleşmemiş olduğu, davalının temerrüde düşürülmediği, davanın sadece alacak davası gibi değerlendirilerek karar verilmesinin hatalı olduğu" şeklindeki karşı oya itibar edilmediği-
Kooperatif ortakları bakımından geçerli olan ve öğretide "açık kapı ilkesi" olarak kabul edilen ilke uyarınca ortaklık şartlarını taşıyan ve kooperatife ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler kooperatife girmekte serbest olduğu gibi kooperatiften çıkarken de serbest olduğu- Açık kapı ilkesinin bir uzantısı ve onu tamamlar nitelikte olan "kooperatifin korunması ilkesi" gereğince ortağın kooperatiften çıkışının kooperatife zarar vermemesi gerektiği- Aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte, ortağın uzun süre kooperatife uğramaması ve aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi, kooperatifin kuruluş amacına uygun faaliyetini uzun süredir yerine getirmemesi üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, başka bir anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiğini benimsediği ve eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini ortaya koyduğu, böyle bir ortağın da açtığı kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali istemine dayalı açtığı davanın dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve korunmaya değer hiçbir hukuki menfaati kalmadığı-
Aynı bono alacağının bölünmek suretiyle farklı farklı icra takibine konu edilerek tahsil edilmeye çalışılmasının mümkün olup olmadığı?
Islahın konusunu, tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğu- Taraflardan birinin, ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerektiği- Davaya cevap veren ve zamanaşımı savunmasında bulunmayan dava tarafının bu savunmasını ıslah suretiyle sonradan ileri sürebileceği-
Boşanma ve velâyet yönünden kararın kesinleştirilmesini belirterek kusur belirlemesi, erkek yararına hükmolunan maddî ve manevî tazminat ile yoksulluk nafakası taleplerinin reddi, iştirak nafakası miktarı yönlerinden istinaf kanun yoluna başvurulduğu - Çocuklar yararına aylık 500,00'er TL iştirak nafakasına, müvekkili yararına 1.000,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, yasal faizi ile 150.000,00'er TL maddî-manevî tazminata hükmedilmesine karar verildiği-
Taraflarca TMK'nun 166. maddesinin 1. fıkrası uyarınca boşanmalarına karar verildiği ancak kararın dokuz yıl sonra davacı tarafın talebi ile tebliğe çıkarıldığı, bunun üzerine davalı erkeğin temyiz dilekçesinde karar tarihinden sonra davacı ile bir arada yaşadıklarını ve evlilik birlikteliklerini devam ettirdiklerini, 2022 doğumlu ikinci çocuklarının dünyaya geldiğini, davacı kadının ise barışma durumları olmuş ise de davalının kusurlu eylemleri yüzünden ilişkilerinin yürümediğini beyan etmesi karşısında tarafların karardan sonra barışarak evlilik birliğine devam ettiği, ortak çocuklarının dünyaya geldiği anlaşılmakla barışmadan önceki kusurlu davranışlarının karşılıklı olarak affedildiğinin veya en azından hoşgörü ile karşılandığının, ayrıca kararın dokuz yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra tebliğe çıkarılmasının da dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve boşanma iradesinin samimi olmadığı-
Davacının genel kredi sözleşmesine dayalı takip başlattığı, davalıların sözleşmeye müteselsil kefil olarak katıldığı, davacı banka tarafından mahkemeye ibraz edilen 23.07.2019 tarihli ihtarnamede 3 günlük süre tanındığı, bu durumda muacceliyetin tanınan 3 günlük sürenin sonuna ertelendiği, ancak davacı tarafından takibin 24.07.2019 tarihinde başlatıldığı, davalı borçlulara tanınan süre sona ermeden, muacceliyet süresi bitmeden icra takibine geçilmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesine aykırı olduğu, takip tarihi itibariyle alacağın muaccel olmadığı, bu sebeple usulüne uygun başlatılmış bir takipten söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı ile gayri resmi birliktelik yaşayan, bu birliktelikten dünyaya gelen çocuğun babası olduğunu kabul eden, nüfusa kayıt işlemleri gündeme geldiğinde ise "eşinden boşanacağını, evlendikleri zaman çocuğun nüfusu ile ilgili bir sorunun kalmayacağını" beyan eden erkeğin bu aldatıcı davranışları ile aleyhine babalık davasının açılmasını engellediği- Tarafların ortak çocuğun doğumundan önce ve sonra birlikteliklerini bir aile oluşumu içinde sürdürdükleri, resmi evliliğin gerçekleşeceği yönünde davalının davacıda güven duygusu yarattığı ve onu oyaladığı kanıtlandığından, babalık davasının süresinde açılmadığından bahsedilemeyeceği-
Davalı A.B.'nin ..... Noterliğince düzenlenen 18.05.2005 tarihli ve .... yevmiye numaralı vekâletname ile taşınmaz alım ve satış işlemlerini yapmak üzere kardeşi olan davalı B.B.' yi vekil tayin ettiği, davalı B.B. tarafından anılan vekâletname kullanılarak yüklenici olan davalı A.B.' ye ait bağımsız bölümün 07.07.2007 tarihli harici satış sözleşmesiyle 110.000,00 TL satış bedeli karşılığında davacıya teslim edildiği, banka kaydına göre satış bedeli olarak 100.000,00 TL ödendiği, davalı B.B.' yin kalan 10.000,00 TL’nin çek aracılığıyla ödendiğini kabul ettiği, dava konusu bağımsız bölümün 10.11.2005 tarihinde kat irtifakı tesisi işlemi ile davalı A.B.adına tescil edildiği, ayrıca bağımsız bölüme ilişkin olarak davacı ile davalı A.B.arasında 06.06.2008 tarihli kira sözleşmesi düzenlendiği, 04.06.2009 tarihli azilname ile davalı B.B.' yin vekillik görevinden azledilmesi sonrasında davalı A.B.tarafından dava konusu bağımsız bölümün 28.05.2010 tarihinde davalı M.T' ye satış yoluyla devredildiği, tapu kaydında satış bedelinin 29.000,00 TL olarak gösterildiği ancak bu tutarın ödendiğinin ispatlanamadığı, ayrıca bilirkişi raporunda bağımsız bölümün değerinin 106.000,00 TL olarak belirlendiği, diğer taraftan davalı M.T. tarafından ..... 42. Noterliğince düzenlenen 11.06.2010 tarihli ve ..... yevmiye numaralı vekâletname ile dava konusu bağımsız bölümü dilediği kişiye dilediği bedel ve koşullarda satmak üzere davalı A.B.' yi vekil tayin ettiği, öte yandan davalı M.T.’nin ihtarname ile davacının bağımsız bölümü tahliye etmesini ve 8 aylık kira bedelini ödemesini talep etmesi üzerine davacının ihtarnameyle taşınmazın adına tescil edilmemesi hâlinde yasal haklarını kullanacağını ve tapu iptali ve tescil davası açacağını belirtmesi sonrasında davalı M.T. tarafından davacı aleyhine el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemiyle açılan davanın takip edilmemesi nedeniyle  açılmamış sayılmasına dair verilen kararın taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleştiği, dava konusu bağımsız bölümde hâlen davacının oturduğu gibi davalı A.B. tarafından bağımsız bölümün satışı sonrasında emlak vergilerinin ödendiğine dair belge asıllarının sunulduğu, davalı M.T. hakkında düzenlenen 23.05.2017 tarihli emlak mükellefiyetine ilişkin belgede adres olarak davalı A.B.'nin kızının adresinin gösterildiği, yine  davacı tanığı A.K.'nin davalı A.B.'nin taşınmazı emaneten davalı M.T' ye devrettiğini ve karşılığında para almadığını bildiğini beyan ettiği-02.05.1996 tarihli vekâletnameyle taşınmaz satışı işlemi yapmak üzere vekil tayin edilen B.B. tarafından yüklenici olan davalı A.B.' ye ait bağımsız bölümün 07.07.2007 tarihli harici satış sözleşmesiyle 110.000,00 TL bedelle satılarak davacıya teslim edildiği ve davacının edimini yerine getirerek bedeli ödediği gözetildiğinde harici satış sözleşmesinin geçerli olduğu gibi davalıların diğer davalıya yapılan devrin muvazaalı olduğu yönündeki beyan ve açıklamaları davalı M.T. bakımından bir sonuç doğurmasa da adı geçen davalının iyiniyetli olmadığı, kendisine yapılan devrin muvazaalı olduğunun açıklanan deliller kapsamında davacı tarafça ispat edildiği-