Acentelik sözleşmesinden kaynaklanan komisyon alacağı ile sözleşmeye aykırılık sebebiyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkin olarak açılan kısmi davada, ıslahla arttırılan miktar yönünden zaman aşımı def'inin değerlendirilmesi gerektiği, davanın belirsiz alacak davası olduğu gerekçesi ile zaman aşımı def'inin reddinin yerinde görülmediği- Belirsiz alacak davasının, niteliği gereği istisnai bir dava türü olduğu ve davacının bunu açıkça dilekçesinde belirtmesi gerektiği- Davacı vekilinin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 190.000,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep ettiği ancak talebinin ne kadarlık kısmının komisyon alacağı, ne kadarlık kısmının cezai şart alacağı olduğunu da açıklamadığından mahkemece davacı tarafa bu husus açıklatılmadan karar verilmesinin doğru görülmediği- Mahkemece cezai şarta ilişkin talebin atiye terk edildiği belirtilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiş ise de; usul hukukumuzda atiye terk müessesesi bulunmadığı-
Haksız eylemin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 765 sayılı Kanun'un 459 uncu maddesinde öngörülen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı Kanun'un 102/4 üncü maddesi uyarınca uzamış ceza zamanaşımı süresi beş yıl olduğu- Haksız eylemin gerçekleştiği 07.02.2004 tarihi gözetildiğinde, beş yıllık uzamış zamanaşımı süresinin 07.02.2009 tarihinde dolduğu; eldeki davada ise, maddi tazminata ilişkin ıslahın 17.10.2012 tarihinde yapıldığı anlaşıldığından davalı yasal süresinde zamanaşımı def’ini ileri sürdüğüne göre, ıslaha konu tazminat miktarının zamanaşımına uğradığı-
Davacı vekilinin bedel artırım dilekçesinin Tebligat Kanunu’na uygun olarak davalı vekiline tebliği ile sonucuna göre karar verilmesi gerektiği; aksinin adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkının ihlali ile bozma sebebi olduğu-
Islah dilekçesi ile talep edilen miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı- Belirsiz alacak davası- Sigorta sözleşmesinden kaynaklı talepler- Davacının zararının belli olduğu tarih-
Islah edilen kısım için davalı Belediye Başkanlığının zamanaşımı savunmasının kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği- Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre zamanaşımı süresinin beş yıl olduğu- Mahkemece, kaza nedeniyle oluşan bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi olmadığı, bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğunun kabul edilmesi gerektiği, kaza nedeniyle değişen ya da gelişen bir arızanın bulunmadığı, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği gibi KTK'nın 109/2 maddsinde düzenlenen ve her hâlde öngörülen on yıl olarak öngörülen sürenin de dolduğu- Davalınin, süresinde zamanaşımı def'îni ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava, 5846 sayılı Kanun kapsamında eserden doğan mali haklara vaki tecavüzün tespiti, men'i, ref'i, telif tazminatı ile maddi tazminat istemlerine ilişkindir...
Islah suretiyle kısmi davanın belirsiz alacak davasına dönüşmeyeceği- Dava açılmakla, belirsiz alacak davasında alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesilmekte iken, kısmi davada talep edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam edeceği- Belirsiz alacak davasında davalı tarafça dava açıldıktan sonra ileri sürülen zamanaşımı def'i sadece ilk talebi değil bedel artırım talebini de kapsayacağı ve süresinde zamanaşımı def'inde bulunmaması halinde arttırılan bedel için sonradan zamanaşımı def'inde bulunulamayacağı-
Uyuşmazlık, dava konusu işlemler nedeniyle davacının zararının bulunup bulunmadığı, zarar var ise tarafların kusuru olup olmadığı, davacının ıslah yapıp yapamayacağına ilişkindir...
Belirsiz alacak davası olarak açılan davada, alacağın davacı bakımından belirlenebilir nitelikte olduğunun anlaşılması durumunda, davalının eylemleri sebebiyle bir zarara uğradığını iddia eden davacının alacağına kavuşmak için dava açmaktan başka bir yola müracaat etmesi mümkün olmadığından, davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı bulunduğu- Davanın türünün başlangıçta var olan hukuki yararı ortadan kaldırmayacağı- Davacının davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirdiği ancak belirsiz alacak davası koşullarının bulunmadığı ihtimalde kısmi dava koşulları bulunuyorsa, mahkemenin açılmış olan davayı doğrudan bir ara kararıyla kısmi dava olarak görüp karara bağlaması gerektiği-
Tazminat miktarına yönelik olarak istinaf isteminde bulunulmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği-
