"Fazlaya dair haklar saklı tutularak, şimdilik ...TL’nin davalıdan" tahsili istenmiş olup davanın açıkça belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmediği, yargılama devamında ise alınan bilirkişi raporu üzerine, dava değerinin ıslah edildiği anlaşıldığından, davanın bu hali ile kısmi dava olduğunun tartışmasız olduğu- Kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olmasının, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmeyeceği, zamanaşımının, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesileceği- Taraflardan yalnız birinin hükmü temyiz etmesi halinde Yargıtayın temyiz eden tarafın yararına olarak verdiği bozma kararına uyan yerel mahkemenin artık, temyiz eden tarafın önceki bozulan karara oranla daha aleyhine bir hüküm veremeyeceği-
Tenkis davasının belirsiz alacak davası niteliğine sahip olduğu dikkate alınarak dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayiç bedeline göre değerinin belirlenmesi ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin davacılara ödetilmesine karar verilmesi gerektiği-
Marka tecavüz- Haksız rekabet- Maddi tazminat- Manevi tazminat- Tecavüzün tespiti, men ve ref’i- Davalının ticari kayıtlarının incelenememesi nedeniyle, davalının, davacının markasına benzer marka taşıyan ürünlerden, tespit edilen miktardan daha fazla satıp satmadığı hususunun net olarak belirlenemediği, tespitte 2 litrelik 15.552 adet boş teneke belirlenmesine rağmen bunun tazminat hesabına bir şekilde yansıtılmamasının eksik belirleme sayılabileceği, dolu yağ paketlerine göre yapılan hesabın gerçeğe çok yakın olmayacağı ve bu nedenle de hakkaniyete uygun bulunmadığı-
Şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil; ikinci kademede alacak, maddi ve manevi tazminat istemleri- Dava konusu taşınmazların davacı adına alımı konusunda davacı tarafından davalıya verilen bir vekaletname bulunmadığı ve davacının dayandığı protokolün dava konusu taşınmazların aynının intikalini gerektirir belge niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, tarafların birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabileceği- Davalının davacı adına taşınmaz satın almak için davacıdan aldığını kabul ettiği 45.000,00 TL’nin denkleştirici adalet kuralı gereğince dava tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerektiği- Mahkemece, TEFE ve TÜFE endekslerinin Devlet İstatistik Enstitüsünden sorularak, 45.000,00 TL’nin dava tarihi itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişi veya kurulundan rapor alınarak belirlenmesi ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmesi gerektiği- "Davacının bozma sonrası açıklamaları olmuş ise de, hangi kalemler için hangi miktarları istediği hususu açıklanmamış olduğu, buna yönelik harç da yatırılmadığı, dava dilekçesi incelendiğinde alacak yönünden, belirsiz alacak davası nitelendirmesi yapılmadığı gibi, davacının usulünce düzenlenmiş bir ıslah dilekçesinde bulunmadığı, bu nedenle denkleştirici adalet kuralına göre araştırma yapılması isteğinin hukuki dayanağı bulunmadığı, ortada belirsiz alacak davası da bulunmadığı" görüşünün kabul edilmediği-
İtiraz Hakem Heyetince, kaza tespit tutanağı ve ceza soruşturma dosyası, dosya içerisine alınarak, dosyanın Adli Tıp Kurumu, İTÜ Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek konusunda uzman bilirkişi kuruluna tevdii ile kaza tespit tutanağı ve tüm dosya kapsamı ile oluş şekline göre olaydaki kusur oranlarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti ve meydana gelebilecek çelişkilerin giderilmesi yönünden ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınması, ondan sonra dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilip varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği- İtiraz Hakem Heyetince hükme esas alınan bilirkişi raporunda; kaza tarihinde 43 yaşında olan davacının TRH 2010 Yaşam Tablosu'na göre muhtemel bakiye ömür süresi belirlenmeden, davacının 99 yaşına kadar yaşama ihtimali olduğu kabul edilerek ve bu yaş baz alınarak "irat yöntemi" ile işleyecek/ bilinmeyen devre hesabının yapılmış olduğu, işleyecek aktif dönem ile işleyecek pasif dönem başlangıç ve bitiş tarihlerinin de açık bir şekilde yazılmadığı anlaşıldığından daha önce rapor düzenleyen bilirkişiden denetime elverişli ek rapor alınıp, oluşacak sonuca göre hükmü temyiz eden davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak da dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerektiği- Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik'in 16/13 maddesi gereği, hesaplanan vekalet ücretinin 1/5'i oranında vekalet ücretine hükmedilmesi, hesaplanan miktarın maktu vekalet ücretin altında kalması durumunda AAÜT'nin 17. maddesi gereğince karar yılındaki maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Uyuşmazlık; somut olayda asıl davada dava konusu edilen ilave tediye dışındaki toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakların belirsiz alacak olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının anılan alacaklar yönünden belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır..
Davacının kaza tarihi ve sonrasındaki tüm tedavi evrakları da eklenerek, davacıya ait dosyada mevcut raporlar da irdelenmek suretiyle , kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine uygun şekilde, rapor alınıp, sonucuna göre,temyiz eden davalı lehine usuli kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp bozmayı gerektirdiği- Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabildiğinden davacı vekili tarafından yapılan ilk ıslah dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde ikinci ıslah dilekçesi doğrultusunda hüküm kurulmasının doğru olmadığı ve bozmayı gerektirdiği-
Dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren ancak sonra yürürlükten kaldırılan HMK'nın 109/2. maddesinde talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacağı düzenlenmişse de, davanın açıldığı tarihte 1086 sayılı HUMK hükümleri yürürlükte olduğundan ve HUMK hükümleri uyarınca da fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava açılması mümkün olduğundan, somut olayda kısmi dava açılması yönünde tamamlanmış bir işlem bulunduğu ve belirsiz alacak davasına ilişkin HMK'nın 107/1. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı- Islah hakkının tahkikat bitene kadar kullanılması gerekmekte olup, bozma kararı sonrası ıslah yapılmasının mümkün olmadığı- Davacı vekili karar duruşmasında açıkça fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak talebiyle bağlı kalınarak 10.000TL tazminat miktarı üzerinden karar verilmesini talep ettiğinden, mahkemece de bu taleple bağlı kalınarak hüküm kurulduğundan, direnmenin uygun olduğu-
Davacının iş kazası neticesinde açmış olduğu tazminat davasında verilen kararın Yargıtayca onanmasından sonra, davacının önceden hüküm altına alınmayan bakiye tazminat için açtığı tazminat talepli dava "belirsiz alacak" davası olarak açılmasına rağmen, tazminatın belirli olduğu sonucuna ulaşıldığından, somut olayda belirsiz alacak davasının koşulları bulunmamakta ise de davacının, dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşma imkânı olmayıp, bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunması karşısında, eldeki eda davasını açmakta hukukî yararının bulunmadığının söylenemeyeceği-
Haksız fiile dayalı olarak açılan alacak davasında; alacak miktarı davadan önce delil tespiti dosyasında alınan bilirkişi raporunda belirlendiğinden, davacının belirsiz alacak davası açmasının hatalı olduğu- Dava dilekçesinde belirtilen alacak miktarı dikkate alınarak bu miktar yönünden mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya bir haftalık kesin süre verilmesi (HMK. 119/2) ve duruma göre davaya kısmi dava olarak devam edilmesi gerektiği, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı- "Şartları oluşmadan belirsiz alacak davası şeklinde açılan davanın, dava şartı noksanlığı nedeniyle mahkemece usulden reddedilmesi gerektiği" görüşünün kabul edilmediği-