5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 17.4.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun’un 52. maddesi ile değişik 88. maddesinin 19. fıkrası uyarınca ise, Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurum'un alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğu- 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi, 6183 sayılı Kanun’un 99. maddesine göre daha özel bir düzenleme olup, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinin 16. fıkrası uyarınca prim ve diğer alacaklarının tahsili için 6183 sayılı Kanun uyarınca yaptığı icra takipleri nedeniyle gerçekleştirilen taşınmaz ihalelerinin feshine ilişkin şikayetler hakkında da aynı maddenin 19. fıkrası hükmünün uygulanması gerekeceği- Uyuşmazlığın çözümünde, alacaklı biriminin (Kurtköy Sosyal Güvenlik Merkezi) bulunduğu yer iş mahkemesi olan İstanbul Anadolu İş Mahkemesi görevli ve yetkili olduğundan, Bölge Adliye Mahkemesince, icra mahkemesinin talep hakkında karar verme görevi bulunmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin şikayetin esastan reddine dair kararının ortadan kaldırılarak, HMK'nın 353/1-a-3. maddesi gereğince, icra mahkemesinin görevsizliğine, HMK’nın 20. maddesi gereğince kararın kesinleşmesini müteakip 2 hafta içerisinde talepte bulunulduğunda dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Anadolu İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekeceği-
Uğranıldığı iddia olunan banka zararının tahsili isteminde yetkili mahkeme (İş Mahkemeleri Kanunu m. 5, 15; HMK 7, 16)- İş Mahkemeleri Kanunu m. 5'deki seçimlik hak gereği, davacının davasını ister "dava olunanın ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde", isterse "işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili olan mahkemede" açabileceği- Davalının birden fazla olması hâlinde, dava sebebine göre kanunda davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan mahkemenin bulunması halinde davaya o yer mahkemesinde bakılacağı, ancak söz konusu ortak yetkili mahkemenin iş mahkemesinin yetkisinin tespitinde uygulanma kabiliyeti bulunmadığı, 5. maddedeki yetki kurallarının HMKdaki yetki kurallarına göre özel nitelikte hükümler olduğu- "İş Mahkemeleri Kanunu m. 5'de birden fazla davalının bulunması hâlinde yetkili mahkemenin düzenlenmediği, İş Mahkemeleri Kanunu'nda bu konuda hüküm bulunmadığından uygulanması gereken HMK 7 gereğince davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan mahkemenin yetkisinin kesin olduğundan, davalılar yönünden ortak yetkili mahkemenin tespitine ilişkin direnme kararının onanması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Her ne kadar mahkemece, ............ tarihli tensip zaptının 19. bendinde nispi harç ile ilgili olarak bir sonraki duruşma gününe kadar yasaya uygun şekilde süre verilmiş ve harcın yatırılmaması halinde “dosyanın işlemden kaldırılacağı ve devamında davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine yönelik usulüne uygun ihtar yapılmış ise de harcın yatırılmaması halinde davanın “dava şartı yokluğundan usulden reddi ile şikayetçi aleyhine para cezasına” hükmedilmesinin isabetsiz olduğu, mahkemece yapılması gerekenin harcın yatırılmaması halinde “dosyanın işlemden kaldırılmasına” karar vermek olduğu- Mahkemece harcın yatırılması halinde İİK'nın değişik 134. maddesi uyarınca ihale bedelinin %5'i oranında teminat yatırtılması gerektiğinin de gözden kaçırılmaması gerekeceği-
Belirsiz alacak davası açılamayacağı gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddi üzerine, daha önce müzakere edilen ve anlaşma sağlanamayan alacaklar bakımından yeniden arabuluculuğa başvurulmasını zorunlu kılmak, hem arabuluculuğun amacına aykırıdır hem de mahkemeye erişim hakkını zedeleyeceğinden başvurunun hukuki sonuçları bakımından ilk başvurunun esas alınması gerektiği- Davadan önce var olan arabuluculuk son tutanağı ile yeniden dava açılabileceği- Daha önce arabuluculuk faaliyetine konu edilen asıl alacakların işlemiş faizinin talep edilmiş olmasının kabul şeklini etkilemeyeceği yani asıl alacaklar bakımından gerçekleştirilen arabuluculuğun bu alacaklara ilişkin işlemiş faizini de kapsadığını kabul edilmesi gerektiği- Asıl alacak bakımından arabuluculuk dava şartının gerçekleşmesi hâlinde, bu alacağa bağlı işlemiş faiz bakımından da dava şartı gerçekleşmiş sayılacağı-
Taşınmazın maliki olmayan, takibin ve ihalenin tarafı olmadığı anlaşılan şikayetçinin İİK'nın 7343 sayılı kanunun 27. maddesi ile değişik 134/3. maddesinde belirtilen kişilerden olmadığı, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerinin de kabulünde olup, açılan davanın nispi harca tabi olduğu ve teminat gerektirdiği, bu nedenle, Mahkemece, kanunda belirtilen istisnai kişiler dışında kaldığı anlaşılan şikayetçiye öncelikle nispi harç ve akabinde ihale bedelinin %5'i oranında teminat yatırtılmadan yargılama yapılmasının ve bu hususun Bölge Adliye Mahkemesince gözden kaçırılmasının hatalı olduğu-
Mükerrer takibin iptali talebinin (derdestlik iddiasının) icra mahkemesine (süresiz) şikayet yolu ile yapılabileceği (Yargıtay 12.HD'nde görüş değişikliği)-
İhale edilen mal muhammen bedelin üstünde bir bedelle satılmış olmakla beraber yapılan usulsüzlük malın daha yüksek bedelle satılmasını önlemiş ise, malın daha yüksek bir bedelle satılamamış olmasından zarar görmüş olan ilgilinin ihalenin feshini istemekte hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekeceği- Asıl olan malın gerçek değerinden ihale edilmesi olduğundan, malın salt muhammen değerin üzerinde satılmış olması halinde, her zaman "zarar unsurunun oluşmadığını" göstermeyeceği ve "malın gerçek değerini bulduğu" anlamında yorumlanamayacağı-
Takip dosyasının incelenmesinde; alacaklı banka tarafından, kredi sözleşmesinin asıl borçlusu ............Tarım Ürünleri San. ve Tic. AŞ ile ipotekli taşınmazların malikleri aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibine başlandığı, şikayetçilerin kredi sözleşmesinin asıl borçlusu olmayıp, sadece asıl borçlu lehine taşınmazlarını ipotek veren taşınmaz maliki olarak takipte yer aldıklarının, şikayete konu ipotekli taşınmazların malikinin şikayetçilerden ........... olduğunun görüldüğü, buna göre, Bölge Adliye Mahkemesince şikayetçi ..........Tüketim Ürünleri Pazarlama Dağıtım ve Ticaret A.Ş.’nin şikayette aktif husumet ehliyeti bulunmadığından anılan şikayetçi yönünden istemin aktif husumet yokluğundan reddi ile şikayet tarihinde uygulanan İİK'nın 134/2. maddesine göre işin esasına girilmeden ihalenin feshi talebinin reddine karar verilmesi nedeniyle şikayetçi aleyhine para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde tüm şikayetçiler yönünden ihale bedeli üzerinden para cezasına hükmedilmesi isabetsiz olup anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Takibin ve ihalenin tarafı olmadığı anlaşılan şikayetçinin İİK'nın 7343 sayılı kanunun 27. maddesi ile değişik 134/3. maddesinde belirtilen kişilerden olmadığı, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerinin de kabulünde olup, açılan davanın nispi harca tabi olup, teminat gerektirdiği, bu nedenle, Mahkemece, kanunda belirtilen istisnai kişiler dışında kaldığı anlaşılan şikayetçiye öncelikle nispi harç ve akabinde ihale bedelinin %5'i oranında teminat yatırtılmadan yargılama yapılmasının ve bu hususun Bölge Adliye Mahkemesince gözden kaçırılmasının hatalı olduğu-
İhalenin feshi şikayetinin 287 ada 299 parsel ve 284 ada 62 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olduğu ve bu taşınmazdan 287 ada 299 parsel sayılı taşınmazın malikinin .........., 284 ada 62 parsel sayılı taşınmaz malikinin ise ............... olduğu, bu kişilerin kredi sözleşmesinin asıl borçlusu olmayıp, sadece ipotekli taşınmaz malikleri olduğu görüldüğünden, şikayetçi ..............’ın maliki olmadığı 287 ada 299 parselde kayıtlı olan taşınmaz için, ...............‘ın ise maliki olmadığı 284 ada 62 parselde kayıtlı taşınmaz için aktif husumet ehliyetinin bulunmadığının, maliki oldukları taşınmazlar yönünden ise şikayette aktif husumet ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekeceği- İstemin İİK'nın 134/2. maddesi uyarınca şikayetçinin aktif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle reddi halinde işin esasına girilmemiş olacağından şikayetçi aleyhine para cezasına hükmedilmesi mümkün olmayıp, mahkemece şikayetçiler aleyhine para cezasına mahkum edilmesi isabetsiz ise de; anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-