Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu, vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verildiği, bu itibarla vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olduğu, vekâletin kapsamının, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirleneceği, sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğünün daima mevcut olduğu, hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınmasının, satacağı kimseyi dahi belirtmesinin, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermeyeceği, vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekilin değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olacağı, bu sorumluluğun, BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırıldığı-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, tazminat ile birleştirilen satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkin davada birleştirilen dava yönünden dava konusu edilen tüm taşınmazlar hakkında olumlu ya da olumsuz her hangi bir hüküm kurulmamasının hatalı olduğu-
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacının, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğunun anlaşıldığı, ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerekeceği- Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağlayacağı, vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu hususun vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalacağı, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamayacağı, ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği, söz konusu yasa maddesinin buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu, aksine düşüncenin kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olacağı, oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyetin korunmadığı daima mahkum edildiği, nitekim uygulama ve bilimsel görüşlerin bu yönde geliştiği ve kararlılık kazandığı-
Davacının davalıyı vekil tayin ettiği günden hemen 1 gün sonra temlikin yapıldığı ve davacının da çok kısa süre (15 gün sonra)  sonra vekili vekillikten azlettiği, davalıların satış bedeli olarak 190.000,00 TL’nin davacıya elden ödendiğini savundukları, ancak iddia olunan satış bedelinin miktarı nazara alındığında ödemenin yapıldığına ilişkin bir belge ibraz edilmediği, yine iddia olunan satış bedelinin miktarı itibarıyla tanık delili ile ödendiğinin ispatlanmasının da mümkün olmadığı, kaldı ki satış bedelinin davacıya elden ödendiğini beyan eden davalı tanıklarının daha önce ...’yı tanımadıklarını da ifade etmeleri karşısında davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının hususu da kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmediği gözetildiğinde, vekalet görevinin kötüye kullanıldığının sabit olduğu-
İmar çaplarının dayanağı idari işlem iptal edilmedikçe hukuki varlığını devam ettireceği ve korunması gerekeceği, mahkemece tapu iptali ile kaydın eski hale dönüştürülmesine karar verilemeyeceği-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, kayden davacının mirasbırakanı ...’in paydaşı olduğu çekişmeli taşınmazın davalı vekil ...i tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle diğer davalılara danışıklı olarak devredildiği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik bulunmadığı-
Davacı tarafından ...2012 tarihli vekaletnamenin ..2012 tarihinde yapılan satış için verildiği ve akabinde taşınmazın davacı ile davalı arasındaki anlaşma uyarınca ..2014 tarihinde davacıya iade edildiği, davacının, çekişmeli taşınmazı yeniden ...’a satmak gibi bir iradesinin bulunması halinde, iade almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, kaldı ki davalılar tarafından, davacının satış için ikinci kez vekaletname verdiği iddia olunmuş ise de; davacı tarafından verilen ..2014 tarihli vekaletnamenin çekişmeli taşınmazı satmak için değil, aksine taşınmazı satın almak için verildiği, davacı ile davalının ..2014 tarihinde boşanmalarından sonra davalının arkadaşı olduğu sabit olan davalı vekil tarafından taşınmazın devredilmiş olması ve uyuşmazlığa konu ..2014 tarihli devir sonrası satış bedelinin davacıya ödendiğine dair dosya kapsamına bir belgenin ibraz edilmemiş olduğu gözetildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığının anlaşıldığı- Davalıların aynı ilçede yaşadıkları ve birbirleri ile tanışıklıklarının bulunduğu, davalı tarafından çekilen krediye davalının eşinin kefil olmasından da anlaşıldığı, yine davalının çekişmeli taşınmazı devir aldıktan iki gün sonra davalıya devretmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, öncesine dayalı bir devir amacı olsa idi vekil tarafından taşınmazın doğrudan o davalıya devredilmesinde bir engel bulunmadığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalının, durumu bilen ya da bilmesi gereken konumunda olduğu ve davalının, çekişmeli taşınmazı iyiniyetli edindiğinden bahsedilemeyeceği-
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşların birbirlerinden ecrimisil isteyemeyecekleri, intifadan men koşulunun gerçekleşmesinin de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlı olduğu, ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnalarının olduğu, bunların; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren ya da (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleri olduğu, bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmadığı-
Maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesi; diğer bir anlatımla yeni açılan bir davaya karşı o davanın daha önce kesin hükme bağlanmış olduğunun söylenebilmesi için, birinci dava ile ikinci davanın konusunun, taraflarının ve dava sebeplerinin aynı olması gerektiği- Kesin hüküm olduğu kabul edilen her iki dava ile eldeki dava konusunun birbirinden farklı olduğu ve eldeki davada kesin hükümden söz edilmesinin mümkün olmadığı-
Çekişme konusu 179 parsel sayılı taşınmazın kayıt malikinin davalılardan Z. olduğu gözetilerek Z. adına olan kaydın, davacıların miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesi, kalan payın da Z. üzerinde bırakılması gerekirken mahkemece bozmaya uyulduğu halde bozma gereği yerine getirilmeden tapu kayıt maliki ... olmadığı halde yazılı olduğu üzere hüküm kurulmasının doğru olmadığı-