Mahkemece; dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak yerel bilirkişi ve tanıkların HMK'nun 259 ve 290/2. maddeleri gereğince keşif yerinde dinlenmelerinin sağlanması, davacının zilyetliğinin hangi tarihte başladığının ve ne şekilde devam ettiğinin, zilyetliğinin kendi nam ve hesabına mı yoksa tapu maliki olan davalının izni ile mi gerçekleşip gerçekleşmediğinin tanıklardan sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, zilyetliğin ilk başlangıç tarihinin somut olay ya da tarihlerle saptanmaya çalışılması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK'nın 261. maddesi gereğince aykırılığın giderilmesi, yine keşife katılacak teknik bilirkişilere taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların yaşı, cinsi ve sayısı ile diğer bir kısım muhdesatların niteliği ve sayısı belirtilmesi suretiyle infaza ve denetime elverişli basit kroki düzenlettirilmesi, Yargıtay ve Dairemiz'in devam eden kökleşmiş uygulamalarına göre tapu kaydının intikal gördüğü 2004 yılına kadar davacının zilyetliğinin mülkiyeti kazanmaya yeterli olacak şekilde ekonomik amaca uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekeceği-
Mahkemece yazılı gerekçe ile ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de bozma ilamına uyulmakla davacı yararına kazanılmış hak oluştuğu gibi tapu kayıt malikinin mirasçılarının tespiti yönünden davacı tarafa süre ve imkan verildiği, davacı vekili tarafından süresinde ...... Sulh Hukuk Mahkemesi ....... Esas sırasında kayıtlı davanın açıldığı ve bu dava sonucunun bekletici mesele yapılmasına karar verildiği halde ....... Sulh Hukuk Mahkemesi ........ Esas sayılı davanın sonucu beklenmeden ve taraf teşkili sağlanmadan davanın reddinin doğru olmadığı-
Davacının iddiasına göre davanın, kadastro tespitinden önceki miras yoluyla intikal, taksim ve eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal nedenlerine dayalı TMK'nun 713/1 ve 996, 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesi gereğince açılmış mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davası olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 15. maddesi uyarınca harici paylaşımın belgelerle, bilirkişi ve tanık beyanları ile kanıtlanabileceği-
Fen bilirkişi raporunda, davacının kullandığı alanın yüzölçümü açıkça belli olmasına rağmen, kullanılan alandan fazlasının davacı adına tescil edilmesinin doğru olmadığı-
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Zaman bakımından görev ve yetki başlıklı 26.maddesine göre; Kadastro Mahkemesi'nin; 10’uncu maddeye göre kadastro komisyonu tarafından gönderilen tutanaklara ait davaları, 11 inci maddede belirtilen askı ilanı içinde açılan davaları, Mahalli hukuk Mahkemelerinden 27 nci madde uyarınca Kadastro Mahkemesine devredilen dava ve dosyaları, Kadastro Mahkemelerine dava açıldıktan sonra, tesbitten önceki haklara dayanarak, asli müdahil olarak katılanların iddialarına dair uyuşmazlıkları inceleyeceği ve karara bağlayacağı-
Yerel mahkemece direnme kararının gerekçe bölümünde Yargıtay ve Yargıtay tetkik hakimlerinin çalışma düzeni hakkında yapılan ve davanın esası ile ilgisi olmayan değerlendirmelerin hukukilikten uzak olduğu; usul kurallarına uygun olmadığı gibi yapılan eleştiriler ve kullanılan üslup hem davanın tarafları hem de toplum nazarında Yargıtay kararlarına duyulan güven ve saygınlığın sarsılmasına yol açabileceğinden, gereğinin yapılması için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bildirimde bulunulması gerektiği- Dava konusu taşınmazın tespit tutanağında belirlenen niteliğine göre "imar ve ihyaya muhtaç" yerlerden olduğu, mahkemece yerinde yapılan keşif sonucu ziraat mühendisi bilirkişi tarafından hazırlanan raporda ise "taşınmazın yer yer sürülü olduğu, sürülü olmayan kısımların otluk olduğu, içerisinde taş ve kayalar ile meşe palamudu ile badem ağaçlarının bulunduğu" belirtildikten sonra, açık bir şekilde "fen bilirkişisi raporunda (A) harfi ile ve sarı renkte gösterilen çekişme konusu bölümün gerekli ekim, dikim ve bakım işleri yapıldığı takdirde bakımlı bir bahçe olabileceği" belirtilmiş olduğundan, çekişme konusu bölümün imar ve ihyasının tamamlanmamış olduğu ve dosya içerisinde yer alan bu bölüme ait fotoğraflar da "imar ve ihyanın gerçekleşmediğinin" anlaşıldığından, TMK. mad. 713/1 ve 3402 s. Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri uyarınca "zilyetlikle mülk edinme" koşullarının kanıtlandığının söylenemeyeceği-
Kayıt malikine kayyım tayin edilerek TMK.nun 713/2. maddesine dayalı olarak açılan davaların yürütülmesinin mümkün olmadığı, kayıt malikinin mirasçılarının bilinmesi halinde davaya dahil edilerek mirasçılar aleyhine yargılamaya devam edilmesi, aksi halde gerek tapu sicilinin tutulmasından sorumlu olması ve gerekse TMK.nun 501.maddesi hükmü uyarınca son mirasçı sıfatıyla, Hazine aleyhine yargılamaya devam edilerek hüküm kurulmasının gerekli olduğu- Kayıt malikinin, tanınmıyor, hatırlanmıyor olması, adresinin tespit edilememesi, tebligat yapılamaması, uzun yıllar önce taşınmış ya da ölmüş olması, mirasçılarının belirlenememesi gibi hususların, o kişinin tapu kütüğünde maliki bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmeyeceği, yine, tapu sicili ekindeki kadastro tutanağı, tedavül (el değiştirme) ve bunlara esas kayıt ve belgelerden tapu malikine ilişkin bilginin mevcut olması durumunda da bilinmeyen kişi olarak kabul edilmeyeceği-
Mahkemece; TMK’nun 713/2. maddesinde belirtilen hukuki sebeplerden birine dayanılarak açılan davalarda, bu tür davaların niteliği ve özelliği gereği husumetin yargılama sırasında tamamlanması mümkün olduğundan, davanın öncelikle dava konusu taşınmazda tapuda nizalı payların kayıt malikleri olan kişilere husumet yöneltilmesi, bu kapsamda, anılan şahısların sağ olup olmadıklarının ve vefat etmiş iseler varsa mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi için hasımlı (hasım Hazine olmak üzere) mirasçılık belgesinin alınıp dosyaya konulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması; mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, bundan ayrı kadastro çalışmaları sırasında dava konusu taşınmaza uygulanan K.sani 341 tarih 18 sıra ve 28 sıra numaralı tapu kayıtlarının ilk oluşumundan itibaren tedavülleri ile birlikte bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına alınması, gerek duyulması halinde getirtilen kayıtların uzman bilirkişi aracılığı ile günümüz yazı diline çevrilmesinin sağlanması, malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması halinin; taşınmazın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak gerekli bilginin tapu sicilinden çıkarılmasının imkansız olması (HGK'nun 10.04.1991 tarih ve 1991/8-51 E., 194 K. sayılı ilamı), kütükteki bilgi ve belgelerden gerekli dikkati gösteren herkesin malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde ve malik sütununun boş bırakılması, malik adının müphem ve yetersiz gösterilmesi, malik adının silinmiş ve yenisinin yazılmamış ya da hayali ismin yazılmış olması gibi hallerde malikin tapu kütüğünden anlaşılamadığı sonucuna varılacağı, diğer yönden; kayıt malikinin veya mirasçılarının ve bunların adreslerinin bilinmemesi, tanınmamaları, kendilerine tebligat yapılamamış olması, o kişinin bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmeyeceği de gözetilerek, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece Hazine'nin 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 18/2 maddesi gereği açmış olduğu iptal ve tescil davalarının 10 yıllık hak düşürücü süre kapsamında kalıp kalmadığı araştırılarak, hak düşürücü sürenin dışında kaldığı anlaşılması durumunda, iddia ve savunma çerçevesinde toplanacak delillere göre uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece yapılacak işin; davacı vekiline süre verilerek, HMK. 31. maddesindeki "hakimin davayı aydınlatma ödevi" uyarınca, TMK'nın 713/2. maddesindeki hangi hukuksal sebebe dayalı olarak dava açtığının açıklattırılması; bundan sonra davacı tarafa dayandığı hukuki sebeple ilgili olarak delillerini bildirmesi için süre ve imkan tanınması, aynı imkanın karşı tarafa da verilmesi, bu ilkeler doğrultusunda tüm deliller toplanıp, gerçekleşecek sonucuna göre bir karar verilmesinden ibaret olduğu-