Taşınmaz üzerindeki kullanım durumu belli olduğuna göre iptal ve tescile konu bölümlerin ana parselden ayrılmasının mümkün olmasının gerekeceği, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, ayırmayı gerektiren taksimlerde ayırma tarihindeki imar mevzuatının dikkate alınacağı, imara ilişkin anılan kanunun hükümleri emredici nitelikte olup gözönünde tutulmasının gerekeceği, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, ayırmayı gerektiren taksimlerde ayırma tarihindeki imar mevzuatının dikkate alınacağı-
Bilirkişi raporlarındaki tespitlere göre davaya konu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve imar ve ihyası tamamlanmayan ve bu niteliği itibariyle de zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmayan yerlerden olduğu-
Kazanmayı sağlayan zilyetlikle taşınmaz edinme koşulları ve süresi, Toprak Tevzi Komisyonunca Hazine adına tapu kayıtlarının oluşturulduğu tarihten geriye doğru hesaplanmakta olup, miras bırakanın tek başına alabileceği miktardan fazlasının mirasçıların olmasının düşünülemeyeceği, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktarın sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği-
Dozerle ev yapmak amacı ile taşınmazı düzlemek şeklindeki eylemin ekonomik amaca uygun zilyetlik olarak kabul edilemeyeceği, fotoğraftaki taşınmazın durumunun da aşırı taş ve kayalar nedeni ile imar ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun anlaşılması karşısında davacı lehine kazanma koşullarının gerçekleşmediği, ekonomik amaca uygun zilyetliğin bulunmadığı dikkate alınarak, taşınmazın niteliği ve kullanım şekli itibariyle davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Kamu malına dönüşen bu tür yerlerin tescile ve sicile konu olmalarının mümkün olmadığı, ihdas ve tahsis tarihine kadar kazanma koşullarının oluştuğunun kanıtlandığı bu halde, taşınmazın krokide A harfi ile gösterilen kısmının tapu kaydının iptali ile davacının mülkiyetinde olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken karar yerinde yazılı gerekçelerle taşınmazın bu kısmının davacı adına tapuya tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dairemizin bozma kararında açıkça imar mevzuatı dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerektiği açıklanmış olmasına rağmen, taşınmazların imar mevzuatı açısından ifrazının mümkün olmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddinin doğru olmadığı, eğer taşınmazların imar mevzuatı gereği ifrazı mümkün değil ise 3402 sayılı Kanun’un 15/son maddesi gereği davacı payı, taşınmaz yönünden bütününe oranlanılarak belirlenip, hisse nispetinde davacı adına tescile karar verilmesi gerekirken taşınmazın ifrazının mümkün olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Her ne kadar hüküm diğer davalı F. Gür tarafından temyiz edilmemiş ise de parsellerde yapılan artma ve eksiltmenin davacı ile iki davalıya ait taşınmazları etkilediği, öte yandan doğru, düzgün ve sağlıklı sicil tutma kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğinden bu nedenle temyiz edenlerin temyizinin davalı F. Gür’e ilişkin hüküm fıkrasını da kapsadığının kabulünün gerekeceği-