Maddi bir olay olan zilyetliğin, 3402 s. Kadastro Kanununun 14/1. maddesi uyarınca, yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu- Yerel bilirkişilerin, ayrı ayrı dinlenmeleri gerekirken birlikte dinlenmeleri anılan kanun hükmüne aykırı olduğu (HMK. mad. 261)- Taşınmazlar kök muristen kalma ve onun mirasçıları arasında yöntemine uygun bir biçimde tüm mirasçıların katılımıyla yapılmış bir paylaşım söz konusu değil ise, dava konusu ve kabulüne karar verilen taşınmazların (diğer parseller yönünden temyiz olmadığından inceleme konusu yapılmamıştır) terekeye dahil taşınmazlar olduğu ve terekenin elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olması nedeniyle bu yerlerin davalıların babası ve onun ile davalının kocası tarafından tasarruf edilmesi yönündeki zilyetliğin tüm mirasçılar adına taşınmazlar üzerinde sürdürülmüş sayılacağı-
Davaya konu taşınmazın miktarı ile ham toprak vasfı göz önünde tutulduğunda böyle bir arazinin kullanım süresi ve niteliği ile üzerinde imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi hava fotoğrafları olup, hava fotoğraflarının tespit tarihinden geriye doğru 20-30 yıl öncesine ait en az iki ayrı zamana ilişkin olmasının gerekeceği-
TMK.nun 713/2. maddesinde açıklanan hukuki sebepler bakımından, davanın kayyım atanması ve kayyıma husumet yöneltilmesi suretiyle görülmesi olanağı bulunmamakta ise de; somut olayda, davalı ve kayıt maliki ölü Z. Ergüzel mirasçıları için kayyım tayin edilen İstanbul Defterdarlığı, Hazine tarafından vekil aracılığıyla yargılamada temsil olunduğuna ve açılan davanın reddine karar verildiğine göre, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre Hazine lehine avukatlık ücreti takdir edilmesi gerekirken bu konuda mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olmasının doğru olmadığı-
Şayet, murisin terekesi mirasçıları arasında ve tüm mirasçıların katılımıyla paylaşıma tabi tutulmamış, taşınmaz paylaşım, satış veya bağış yoluyla davacıya intikal etmemiş ise, davacının terekeye dahil taşınmazlar için tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma sıfat ve ehliyeti bulunmadığından ve tek başına kendi adına iptal ve tescil isteğinde bulunduğundan, TMK. nun 702. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Bir yerin kazanmayı sağlayan zilyetlikle edinilebilmesi için diğer kazanma koşulları yanında taşınmazın aynı zamanda nitelik itibariyle de kazanmaya elverişli olmasının gerektiği, bir yerin nitelik itibariyle kazanmaya elverişli yerlerden olup olmadığının en iyi belirlenme yönteminin hava fotoğrafları olduğu-
Kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan miras payı oranında iptal ve tescil isteğine ilişkin davada, davacı dava konusu parsellerin tapu kayıtlarının iptaliyle kendisi ve davalılar adına iptal ve tesciline karar verilmesini istemiş ise de, dava mirasçılar arasında açılıp yürüyen bir dava olup, bu isteğin miras payı oranında iptal ve tescili biçiminde anlamak ve yorumlamak gerekeceği-
Mahkemece, davacı lehine 20 yıllık kazanma süresi ve koşulları gerçekleşmediği gibi, çevre taşınmazlar yönünden yapılan keşifler dikkate alınarak imar-ihya olgusunun tamamlanmış sayılması gereken 2000 yılından davanın açıldığı tarihe kadar kanunda öngörülen sürenin de dolmadığı göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Davanın mirasçılar arasında açılıp yürüyen bir dava olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Bu durum karşısında mirasçılardan bir kısmının davayı kabul etmesine değer vermek gerekir. Bunu engelleyen bir kanun hükmü de bulunmamaktadır. Bir mirasçı terekeye dâhil bir taşınmaz için miras payı veya miras payının devri hukuki sebeplerine dayalı olarak diğer mirasçılara karşı her zaman tek başına dava açma olanağına sahip bulunmaktadır. TMK.’nun 702. maddesinde yer alan oybirliği kuralı mirasçılar arasında açılıp yürüyen davalarda uygulanmamaktadır. Bu tür davalar anılan kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Davalılardan bazıları davayı kabul ettiklerini bildirmişlerdir. Bu durumda davayı kabul eden kişilerin payları bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-