Tasarrufun iptali davasında, davacının davalılardan A. H. adına takip yaptığı, davalının ise adına kayıtlı taşınmazları 01.04.2011 tarihinde hacizli olarak davalı 3.kişi F. A.'e devrettiği, 3.kişinin ise taşınmazları hacizli olarak aldığını kabul ettiği, davacının taşınmazları üzerinde haczin devam ettiği, 3.kişi tarafından da 07.04.2011 tarihinde hacizli olarak satın aldığı anlaşıldığından İİK.'nın 277. ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan davalardaki amaç tasarrufun iptali ile davacı alacaklıya haciz ve satış isteme yetkisi vermek olduğuna göre, davacının hacizli taşınmazları usulüne uygun olarak sattırarak alacağını alma imkanına sahipken, bu davayı açmakta hukuki yararının olmadığı-
Dava konusu icra takiplerinin davalı borçlu tarafından itiraz edilmeksizin kesinleşmesi, tasarrufa konu temliğin icra takibine konu vekalet ücreti alacaklarından sonra yapılması sebebi ile işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, alacağın doğum sebebi tartışılarak (vekaletnameyi haklı olarak azletmesi gerekçesiyle) davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Davacı alacaklının alacağı 12.04.2004 tarihinde düzenlenmiş sözleşme ve kredi kartından kaynaklanmakta olup, tasarruf ise bu tarihten sonra 22.04.2011 tarihinde gerçekleşmiş olup, mahkemece borcun doğumunun tasarruf tarihinden sonra ödenmemiş kart borcunun doğum tarihi olarak kabul edilmiş ise de borçlu ile alacaklı arasındaki kredi sözleşmesi 12.04.2004 tarihinde imzalanmış ve bu tarihten itibaren sürekli yenilenen bir borç ilişkisi meydana gelmiş olduğundan borcun doğumunu yenilenen ilişki tarihi değil sözleşmenin imza tarihi olup, tasarruf borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinden mahkemece, işin esasına girilerek taraf delilleri toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali istenilen borçlu adına kayıtlı olan taşınmazlar üzerinde 17-18 adet haciz bulunmakta olup davacı alacaklının haczinin bunlardan sonra geldiği, ipotekli taşınmazların ise davalı borçluya ait olmadığı gibi yapılan kıymet takdirine göre takip konusu borcu karşılamaya da yeterli olmadığı, borçlunun ev ve iş adresinde yapılan hacizlerde de hacze kabil mal bulunmadığı anlaşıldığından, borçlunun aciz halinin varlığının kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu hisse devrinin yapıldığı şirkette borçlu ve üçüncü kişi kuruluştan itibaren ortak olup birbirlerini tanıdıkları, aynı şirkette hissedar oldukları sabit olduğundan, davalının, borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek şahıslardan olduğunun kabulü gerektiği- Tasarrufun iptali davasının aciz halinin yokluğundan reddi halinde, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, maktu vekalet ücretinin 3 katına hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Borcun bononun tanzim tarihinde doğduğu bir karine olup borcun daha önceden doğduğunun alacaklı tarafından ispatlanmasının mümkün olduğu- Davacı alacaklı borcun sözleşmeden doğduğuna ilişkin çeşitli belgeler sunarak bu yönünde tanık dinletmek üzere tanık listesi vermiş, ancak bu tanıklar dinlenmemiş, davalı borçlu da "sözleşmelerde imzası olmadığından bu sözleşme gereği borçlu olmadığını" savunmuş ancak borcun hangi ilişkiden kaynaklandığı yönünde bir açıklama da getirmemiş olup mahkemece, gerekirse konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile (borçlunun ortağı olduğu) dava dışı AŞ'nin ticari defterlerini inceleyerek böyle bir sözleşme gereği anılan şirketin davacı alacaklıya borcu olup olmadığının araştırılması, ayrıca davacı alacaklının borç kaynağı vakıaların ispatı yönünde ismini verdiği tanıklarını dinleyerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun borcun doğumundan önce gerçekleşmesi halinde, dava ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken pasif husumetten reddinin isabetsiz olduğu, ancak maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olduğu-
Borçlu hakkında iflas kararı verilmesi halinde iptal davasına konu hak masaya geçeceği, iflas idaresi bu hakkını kullanmazsa, davacının kişisel hakkına dayalı olarak davasına devam edeceği- Davalı borçlunun iflasına karar verildiği, davacıya alacaklılar toplantısında İİK. mad. 245 gereğince yetki verilmediği, davalı iflas idaresinin temyiz dilekçesinde "davaya iflas idaresi olarak devam etmek istediklerini" bildirdiği, buna göre davadan önce iflasın kesinleşmesiyle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından, davanın aktif husumet ehliyeti olmadığından reddine karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun iptali davalarında üçüncü kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerektiği- Davalı borçlunun borcundan dolayı dava konusu taşınmaz üzerindeki ipotek/haciz nedeni ile cebri icra yolu ile satılması halinde de davalı üçüncü kişinin elinde bir bedel kalır ise bu bedel ile sorumlu tutulacağı- Dava konusu taşınmaz tasarruf tarihinden önce tesis edilen ipotek nedeniyle; davadan önce cebri icradan dava dışı Bankaya satıldığından, söz konusu taşınmaz dava açılmadan önce cebri icradan satıldığına göre, davanın açıldığı tarihte dava konusu olmadığından mahkemece verilen kararın infaz kabiliyetinin de bulunmadığı-
İptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı- Borçlu hakkında alınmış bir kesin aciz belgesi olmadığı gibi, borçlu adresinde yapılmış İİK'nun 105.maddesi anlamında aciz belgesi niteliğinde olan bir haciz tutanağı da olmadığından tasarrufun iptali davasının ön koşulunun bulunmadığı- Dava konusu taşınmazlardan biri borcun doğumundan önce borçlu tarafından dava dışı bir kişiye ve onun tarafından da diğer davalıya satılmış olduğundan, bu taşınmaz yönünden tasarruf borcun doğumundan önce gerçekleşmiş olduğu gibi üçüncü kişinin de taraf sıfatını almamış olduğu- Mahkemece davanın her iki taşınma yönünden de dava ön koşulu yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Dava ön koşulları kamu düzenine ilişkin olup resen araştırılması gerektiği ve  temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın bozma nedeni olduğu- İİK. mad. 283 gereğince, davanın bedele dönüşmesi durumunun, taşınmazın borçlunun bir başka alacaklısı tarafından yapılan ihalede satılması halinde de söz konusu olacağı ve bu halde ihale sonucunda bir bedel kalıp kalmadığı araştırılarak kalması halinde bu bedelin davacı alacaklıya verilmesi aksi halde davanın konusu kalmadığına karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-
Davacının tasarrufun iptali isteminin, tasarrufun iptali koşullarının oluşup oluşmadığının İİK. mad. 277 vd. gereğince iptale tabi olup olmadığını ayrı ayrı irdelenmesi, ortaya çıkacak duruma göre gerekçeli olarak bir karar verilmesi gerekirken, iptal şartları tartışılmadan hüküm tesisinin hatalı olduğu- Tasarrufun iptali davasının kabulü halinde harç ve vekalet ücretinin, takip konusu alacak ile iptal edilen tasarruf konusu şeyin değerinden hangisi az ise o değer üzerinden hükmedileceği-
Muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişinin TMK.'nin 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorunda olduğu- Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiasının, HMK.'nin 200, ve 201. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabileceği- Sözleşme aynı Kanunun 203. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerektiği- Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağının öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edildiği- Bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceğinin kabul edildiği- Davacı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının sonucunun beklenmesi, bu davanın sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraf sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Dava 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olup, bu davaların amacının amme borçlusunun bu Kanunun 27, 28, 29 ve 30.maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali ile alacaklının alacağının tahsilini sağlamak olduğunu- Davalının, davalı şirketin ortağı olduğu, davalıya 2008’den 2012 yılına kadarki vergi dönemlerini içeren borçları için düzenlenen ödeme emirlerinin tebliğ edildiği, hakkındaki takibin kesinleştiği, dava konusu gayrimenkulün takip konusu bir kısım borçtan sonra borçlu tarafından diğer davalılara 1/2’şer hisse şeklinde satıldığı, davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla, mahkemece dava konusu tasarrufun yapılış tarihine kadar doğmuş vergi alacağının bilirkişi marifetiyle belirlenerek 6183 s. K. mad. 27, 28, 29,30 ve 31 gereğince tasarrufun iptale tabi olup olmadığı irdelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- 6183 s. K. gereğince açılan tasarrufun iptali davalarında Hazine için aciz vesikası ibraz etme zorunluluğu bulunmamakla birlikte, mevcut malların borca yetersizliğinin anlaşılması gerektiği- Davalının yaklaşık 30 adet taşınmazdaki hisselerine  haciz konulmuş olup bu taşınmaz hisselerinin davacının alacağını karşılayıp karşılayamayacağı anlaşılamadığından, davacının tasarruf tarihine kadar olan vergi alacağı tespit edildikten sonra davalı borçlunun haciz konulan taşınmaz hisselerinin davacının alacağını karşılayıp karşılamayacağı konusunda araştırma yapılması gerektiği- 6183 sayılı Yasadan kaynaklanan davalarda hükmedilecek avukatlık ücretinin maktu olduğu-