Somut olayda davacı ve davalı arasında 750 kişilik kapalı yüzme havuzu için ekipman ve malzemelerin temini, montajı, nakliyesi ve bunlara ait otomatik kontrol tesisatının yapılmasını teminen 11/11/2010 tarihli bir eser sözleşmesi akdedildiğini, eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulacağından ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı olmadığından, davalı tarafından yaptırılan ek iş ve imalatların bedeli için davacı tarafından tanzim edilen 17/11/2011 tarihli faturanın borcun doğum tarihi olarak esas alınamayacağı, borcun doğum tarihi olarak taraflar arasında yapılan 11/11/2010 tarihli sözleşmenin esas alınması gerektiği-
Açtığı katkı payı alacağı davasının sonucunda bir alacağının doğması mümkün olan davacının TBK. mad. 19 uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası açmakta hukuki yararının bulunduğu- Mahkemece aile mahkemesince verilecek kararın ve kesinleşen sonucunun bekletici mesele yapılarak, davacının bir alacağının olduğunun tespiti halinde, davalılar arasındaki yakın akrabalık ilişkisi de göz önüne alınarak, taşınmaz satışının TBK. mad. 19 gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi, iptale tabi olması halinde davacı yararına hükmedilecek katkı payı alacağı ve fer’ileriyle sınırlı olarak İİK. mad. 283/1 kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış yetkisi verilmesi gerektiği-
Muvazaa iddiasına dayalı tasarrufun iptali davaları her zaman açılabileceği- Davacı dava dilekçesinde, "davalıların davacı alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla danışıklı satış işlemi yaptıkları, dava konusu taşınmazın davalı borçlunun mal varlığından hiç çıkmadığı, satış işleminin yok hükmünde olduğu, bu nedenle de satış işleminin muvazaalı olduğunun tespit edilmesi ile tapunun iptali ile davalı adına tescili gerekir ise de, konuya ilişkin Yargıtay içtihatlarında davacının amacının alacağını tahsil etmek olduğundan, satış işleminin de danışık bulunup bulunmadığının araştırılması, davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna varılması durumunda, dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde karar verilmesi, satış işleminin muvazaalı olduğunun tespiti ile müvekkil bakımından iptali ve dava konusu taşınmaz üzerinde müvekkile cebri icra yapabilme yetkisinin tanınması" şeklinde talepte bulunmuş olup, dava dilekçesinin hukuki sebepler bölümünde davanın dayanağının TBK mad. 19 olduğu- Tasarrufun iptali davasının, ayni nitelikte olmayıp kişisel (şahsi) bir dava olduğu hâlde, muvazaa davasının ayni nitelikte bir dava olduğu, muvazaanın kanıtlanması hâlinde dava konusu malın, borçlunun mal varlığından hiç çıkmamış hâle geleceği-
Borcun, 14/10/2013 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle, sözleşmenin imzalandığı tarihte doğmuş olması, İzmir 21. İcra Müdürlüğünün 2015/17668 esas sayılı takibin dayanağı senedin, davacı bankanın alacağının doğum tarihinden sonra 27/10/2015 tarihinde düzenlenen kambiyo senedinden kaynaklanmış olması, muvazaalı maaş haczi işleminin borcun doğum tarihinden sonra yapılmış olması, birlikte değerlendirildiğinde, davalılar arasında 27/10/2015 tanzim ve 30/11/2015 vadeli 100.000,00-TL meblağlı kambiyo senedinin, davacının alacaklarının ödenmesini önlemek amacıyla düzenlendiği, takip dosyasından borçlu K1'a çıkartılan ödeme emri tebligatının bila tebliğ iade edildiği gün borçlu K1'ın İcra Müdürlüğüne müracaatı üzerine verdiği mal beyanı dilekçesi ile borcunu kabul ettiği takibe itiraz etmediği, yasal sürelerden feragat ettiği maaşına haciz konulmasını kabul ettiği, davalı K1'ın davalı K2'in teyzesi olduğu, icra dosyasındaki alacağın miktarı ve sadece maaş hacziyle bu alacağın tahsiline çalışılması, davacı bankanın alacağının daha düşük olduğu halde öğretmen olarak çalışan davalı-borçlu K1'ın bir aylık süre içerisinde 100.000,00 TL bedelli senedi ödemesi taahhüdünün de hayatın olağan akışına aykırı olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalılar arsındaki senedin ve bu senede istinaden yapılan icra takibinin muvazaalı olduğunun kabul edilmesi gerekeceği-
İİK ve İİK Yönetmeliğinde icra müdürlerine İİK 105. maddesi anlamında geçici aciz belgesi düzenleme yetkisi verilmediği- İcra müdürleri tarafından düzenlenen geçici aciz vesikasının geçersiz olduğu-
Davacının hem boşanma davasındaki, katkı payı davasındaki alacakları için iptal davası açmakta hukuksal yararı olduğu- Dava konusu taşınmazın diğer davalıya 40.000,00 TL bedel ile devredildiği ancak taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin 141.580,75 TL olduğu, bunun da satış bedelinin çok üzerinde olduğu, arada nispetsizlik olduğu, davalıların kardeş olduğu, boşanma davasının açılma tarihinden 3-4 ay önce davalının evi terk ettiği, satışın ise evi terk ettiği tarihe denk geldiği, taşınmazın evlilik birliği içerisinde edinildiği, söz konusu vakalar nazara alındığında davalının taşınmazı gerçekte satmadığı, açılacak boşanma davası kapsamında davacının şahsi haklarına ilişkin olarak elde edeceği alacaklarının tahsilinin engellenmesi amacıyla muvazaalı olarak kardeşine satış yaptığı gerekçesiyle davacının talebinin ıslah etmesi sonucu söz konusu taşınmazın davalı adına olan tapusunun iptali ile devir öncesi malik olan diğer davalı adına tesciline karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu şirketin iflasına karar verildiği ve kararın onaylandığı anlaşıldığından, öncelikle iflas kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılarak, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması, kesinleşmiş olması halinde ise davacının tasarrufun iptali davasını takip edebilmesi için iflas idaresinden İİK mad. 245 gereğince yetki alması gerektiği, yetki aldığı takdirde eldeki davayı takip edebileceği-
Davacı tarafından İİK'nun 278, 279 ve 280.maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkemenin bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebileceği- Takip dayanağı çek 29.07.2013 tarihli olmakla birlikte borcun 2011 yılında doğduğu dosya içeriği ile sabit ise ve davalının, borçlunun amcasının oğlu olması halinde İİK'nun 280.maddesi kapsamında borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını ızrar kastını bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun sabit olduğu-
Tasarrufun iptali davasının, satış silsilesi içinde yer alan alıcılardan yalnızca iyiniyetli olanlar bakımından reddedilmesi, iyiniyetli olmayanlar hakkında kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu taşınmazın, dava dayanağı takip dosyasındaki ihalede dava dışı şahsa satıldığı ve bedelinin davacı alacaklı tarafından tahsil edildiği durumda, borçlu ve davalılar hakkındaki davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği- İyiniyetli davalı hakkındaki dava esastan reddedildiğine göre dava konusu alacak ile taşınmaz değerinden hangisi az ise o değer üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Davalıların arkadaş ve meslektaş(öğretmen) oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı- K2'ın K1'ye aralıklarla verdiği borcun, zamanla 100.000TL'yi bulduğu savunulmuş ise de, verilen bir borç tahsil edilmeden bir çok defa daha borç verilmesi hayatın olağan akışına uymadığı-Açıklanan nedenlerle davalı borçlu K1'in eldeki davanın temelini oluşturan bono nedeniyle gerçek olmayan bir borç altına girdiği anlaşıldığından, yanılgılı değerlendirme ve karar gerekçesinde olayla ilgisi bulunmayan taşınmaz satışından bahsederek davanın reddine karar verilmesi hatalı olduğu-