Derdestlik dava şartı olduğundan (HMK. mad. 114,1/1), davanın tarafları, davanın konusu ve sebepleri olan bir davanın ikinci kez açılması halinde ikinci davanın açıldığı mahkemenin davanın reddine karar vereceği-  Davacı tarafından yapılan takibin borçlusu dava dışı bir başka kişi olup, tasarruf da bu şahıs tarafından değil, borçlu olmayan şirket tarafından yapıldığı, davacının şirket aleyhine açılan alacak davalarının red edildiği, bir alacağının da olmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddi gerektiği-  Tasarrufun iptali davalarının kabulü halinde, tapunun iptaline gerek olmadan tasarrufun alacaklının takip konusu yaptığı alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptali ile haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerektiği-
Davacı banka ile davalı borçlu arasındaki ilişkinin  bireysel kredi sözleşmesi ve kredi kartı sözleşmesi ile başladığı, kredinin kullandırılıp bilahare hesabın kat edilmesinin alacağın kredinin kat edildiği tarihte doğduğunu göstermeyeceği, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin bu yoldaki kararlı uygulamalarında da alacağın kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte doğduğunun iptâl davaları bakımından kabul edildiği, dava konusu olayda iptâli istenen tasarrufun, bireysel-kredi kartı sözleşmesinin imzalanmasından sonra gerçekleştirildiği gözetilerek ve dosya kapsamında toplanan delillere göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, alacağın tasarruf tarihinden sonra doğduğu ve miktarının düşüklüğü görüşüyle yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddedilmesinin isabetsiz olduğu-
Davacının borçlunun 12 günlük oğlunun böyle bir taşınmazı alım gücünün olmayacağından bedelinin borçlu tarafından ödendiğini iddia ettiği, davalıların ise taşınmazın babaannesi tarafından bedeli ödendiği ve torununa bağış yaptığını ileri sürdüğü, borçlunun oğlu adına olan taşınmazın borçlu tarafından alındığı davacı tarafından kesin ve güçlü delillerle ispat edilemediğinden tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği-
İptal davası açılabilmesi için alacaklının alacağını kısmen veya tamamen alamamış olması gerektiği- Borçlunun haczedilebilecek veya haczedilmiş malları var ve bunların bedeli alacaklının alacağını ödemeye yetmekte ise, alacaklının, borçlunun üçüncü kişilerle yapmış olduğu tasarrufların iptalini dava etmekte hukuki yararının olmadığı- Borçlunun işyeri ve meskeni olarak bilinen adreslerine haciz için gidildiğinde, bu adresleri terk ettiği belirlenmiş olup davalı-borçlunun bu hali ile kaçak olduğu, Yargıtay içtihatlarına göre aciz halinde olduğunun kabulünün gerektiği, icra dosyasında yapılan malvarlığı araştırmasına göre de borcu karşılayacak yeterli malvarlığına ulaşılamadığından aciz halinin bulunduğunun kabul edilmesi gerekeceği-
Davanın, İİK'ın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu, bu tür davaların, elinde geçici (İİK.m.105) veya kat'i (İİK.m.143) aciz belgesi bulunan alacaklılar tarafından açılabileceği, bu hususun davanın görülebilme koşulu olmakla birlikte aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından (veya bozulmasından) sonra bile sunulma olanağının olduğu-
Kural olarak 3.kişilerin, danışıklı işlem nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebileceği danışıklı bir hukuki işlem ile 3.kişilere zarar verilmesi onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğinde olduğu, ancak 3.kişinin danışıklı işlem ile haklarının zarar uğratıldığının benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan alacaklı olması ve danışıklı işlemin alacağının ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunması gerektiği, davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamak olduğu, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği-
Mahkemece, İİK'nun 97/17. maddesinde, ‘’İstihkak davasına karşı haczi yaptıran alacaklı, bu Kanunun 11 inci babı hükümlerine dayanarak ve muvakkat veya kati aciz belgesi ibrazına mecbur olmaksızın mütekabilen iptal davası açabilir..’’ düzenlemesi nazara alınarak, karşı dava bakımından borçluya dava dilekçesi tebliğ edilerek taraf teşkili sağlanıp yargılama yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
İptal davasının hukuki niteliği itibariyle dava konusu malın aynına ilişkin olmayıp, şahsi bir dava olduğu, bunun doğal sonucu olarak da dava ve tasarrufa konu mal devir alanın mal varlığından çıkartılarak borçlunun mal varlığına iade edilmeyeceği; sadece alacaklıya malın bedelinden alacağını alma imkanı sağlayacağı- İptal davasının amacının, İİK-277. ve devamı maddelerinde öngörüldüğü gibi borçlunun mevcudunu azaltmaya yönelik tasarruflarını iptal ettirmek olduğu- İİK.nun 283. maddesi hükmüne göre iptal davasının konusu taşınmaz mal olduğu takdirde, davalı 3. şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan bu taşınmazın haciz ve satışı istenebileceği- Aciz nedenine dayalı tasarrufun iptali davasında davalı 3. kişinin aciz belgesine dayanan alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebileceğ, çünkü dava şartlarından birisinin de tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması gerektiği- Eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatının çözümlenmesi gerektiği, bu nedenledir ki 3. kişi davalının borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının mahkemece incelenmesi gerektiği- Tasarruf iptali davalarında davacının gerçekten alacaklı olmadığına ilişkin 3. kişilerce ileri sürülen savunmanın bu davalarda tartışılamayacağına ilişkin düşüncenin kabulüne olanak bulunmayıp, bu düşüncenin; hukukun temel ilkelerinden olan, iki kişinin 3. kişi aleyhine açık veya zımni biçimde anlaşmasının 3. kişiyi bağlamayacağı prensibine de aykırı olacağı-
3. kişi vekilleri, "takip konusu alacağın gerçek bir alacak olmadığı"nı ileri sürdüğünden, mahkemece bu savunma üzerinde durularak davacı vekilinden bu yöndeki açıklamaları ve delillerinin sorulması, özellikle takip konusu senedin vade tarihi, davacı ile borçlu davalının akraba- arkadaş, kapı komşusu olup olmadığı da göz önünde bulundurularak davacı vekilinin bildireceği deliller ile davalılar 3.kişi vekilleri tarafından bildirilen delillerin tamamının toplanması, gerektiğinde davacı ve davalı borçlunun takip konusu senedin tanzim tarihindeki ekonomik ve sosyal durumları hakkında zabıta araştırması yaptırılması, banka kayıtları, vergi ve ticaret sicil kayıtları istenerek tarafların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve ön koşulların bulunması halinde ise davanın esası yönünden İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılması gerektiği-
Tavzih hükmünde, “dosya borçlarının davalılardan alınması” ifadesinin bulunması nedeniyle yalnızca ilk takip dosyalarının icraya konu edilebileceği- Tavzih hükmü ile yeni bir takip yapılmasının ve alacak tahsil edilmesinin mümkün olmadığı-