Tavzih kararında açıkça önceki dosyalardan bahisle “dosya borçlarının” davalılardan alınması hükmü karşısında ilamın ve tavzih kararının ilk takip dosyaları üzerinden infazına olanak sağladığı bir başka anlatımla o dosya borçları kadar tasarrufu iptal edilen fatura konusu kumaşlar için haciz vs. yolla tahsil imkanı verdiği görüldüğünden, tavzih hükmü ile davalılar hakkında yeni bir takip yapılması ve alacak tahsil edilmesinin mümkün olmadığı-
Tasarrufun iptali davalarında dava değerinin tasarruf konusu şey ile takip konusu alacak ve fer'ilerinden hangisi daha az ise ona göre belirleneceği, dava konusu şeyin değerinin ise tasarruf tarihindeki tespit edilecek rayiç bedeli olduğu, ayrıca dava konusu şey davalı üçüncü kişi tarafından dava dışı kimselere temlik edilmişse davacının, bu davalı hakkında davasını nakden tazmine dönüştürme veya temlik alan kişiyi de davaya dahil etme imkanının bulunmadığı, yine nakden tazmin miktarı belirlenirken üçüncü kişi davalının eşyayı elinden çıkarttığı tarihteki rayiç değerin nazara alınacağı- Tasarrufun iptali davalarında davanın kabulüne karar verilmesi halinde alacaklının icra dosyasınındaki alacak ve ferileri ile; aciz belgesi temin edilmiş ise bu belgedeki alacak miktarı ile sınırlı olarak tasarrufun iptali ile davacıya haciz ve satış yetkisi verilmesinin icap edeceği- Davaya konu araçlardan yalnızca bir araca ilişkin rehin sözleşmesinin getirtildiği, diğer 8 araca ilişkin rehin akdi yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise belgelerin celp edilmediği görülmekle anılan eksikliğin tamamlanması ve tüm dosya münderecatına göre yapılan rehin işlemlerinin muvazaalı olup olmadığının, İİK'nun 277 ve devamı maddelerine göre iptal şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği- Tüm araçlara ilişkin olarak usulünce rayiç değer tespiti yapılmadan kasko değerlerinin göz önüne alınarak buna göre tasarrufun iptali ve/veya nakden tazmin kararı verilmiş olmasının da usulüne uygun olmadığı-
Davalının 3. kişileri aldatarak alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla, kendi adına açtığı hesaptaki parayı gizlemek amacıyla, hesabı eşi davalı adına açtığı, davalıların kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak konusunda anlaştıkları hususunun kanıtlanamadığından nam-ı müstear sebebi ile tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği-
"Aynı tasarrufun iptali için açılan davadan davalı üçüncü kişinin tehdidi ile feragat edildiği" iddiasının tehdit ispatlanmadığından dikkate alınmadığı- Davalı borçlu, "bu davadan elde edilmeyen sonucun tekrar sağlanması amacı ile kendisine boş senet imzalattırıldığını" ileri sürmüş olup mahkemece zabıta araştırılması ve dinlenen tanıkların bir kısmı "davacının böyle bir parayı verme gücünün olmadığını" belirttiğinden, mahkemece, takip dayanağı senedin vadesinden yaklaşık 2 yıl sonra takibe konulması da değerlendirilerek alacağın gerçekliğinin tartışılması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği, bir başka davada tartışılması gerektiğinden davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Adını herhangi bir nedenle gizli tutmak isteyen bir kişinin, sözleşmeyi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırmasına "nam-ı müstear" dendiği ve bu tür işlemlerin İİK. mad. 277 vd. uyarınca iptalinin istenebileceği- Mahkemenin "borçlu ile üçüncü kişi arasında bir tasarruf bulunmaması sebebi ile davayı reddetmesi isabetsizse de, tasarruf borcun doğumundan önce yapıldığından tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği- Davanın, "dava koşulu yokluğu"ndan reddedilmesi halinde, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Borçlunun adresinde yapılmış bir haciz bulunmadığından, İİK'nun 105. madde kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde bir haciz olmadığı gibi İİK'nun 143.maddesi gereği alınmış bir aciz belgesi de sunulmadığından davanın, dava koşulu bulunmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi gerektiği-
Takibin gerçek bir alacağa ilişkin olmasının da tasarrufun iptali davasının koşullarından biri olduğu- Davalı üçüncü kişi, "alacaklının alacağının muvazaalı olduğunu" iddia ettiğinden, mahkemece ticari defterler üzerinde inceleme yapılarak takip konusu senet borcunun var olup olmadığı ve neye ilişkin olduğu tespit edilerek, davacının böyle bir borcu verebilecek ekonomik durumu olup olmadığı da araştırılarak ve diğer delillerle birlikte değerlendirilerek alacağın gerçekliği araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu-
Dosya içerisindeki belgelerden, davacı alacaklı banka ile davalı borçlu arasındaki kredi ilişkisinin 18.05.1990 yılı itibari ile başladığı, sonrasında kredi sözleşmeleri imzalanmaya devam edildiği, davacı ile davalı borçlu arasındaki alacak-borç ilişkisinin başlangıcının dava konusu tasarruf tarihinden önceye dayandığı anlaşılmış olup, mahkemece bu husus gözardı edilmesinin isabetli olmadığı, borcun doğumu tasarruftan önce doğduğunun kabulü ile İİK.277 ve devamı maddeleri uyarınca iddia ve savunma beyanları gözönüne alınarak tasarrufların iptale tabi olup olmadığı aynı yasanın 278-279 ve 280 maddeleri hükümlerine göre irdelenerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılan tasarrufun iptali davalarında, davacının bu davadaki amacı, yaptığı icra takibi nedeniyle alacağını tahsil edebilmek için yapılan taşınmaz satışının kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu, davacının bu hakkının ayni değil şahsi sonuç doğurduğu, davada tasarrufun iptali sebeplerinin olması halinde iptal ve tescil olmaksızın, taşınmazın haciz ve satışına karar verilmesi gerektiği-