Teminat mektubu veren banka ile muhatap arasındaki sözleşmenin garanti sözleşmesi niteliğinde olduğu ve bankanın; teminat mektubunu düzenlerken nakit, menkul rehni, ipotek, teminat mektubu almak suretiyle verdiği teminat mektubu riski için kendisini güvenceye alabileceği- Sözleşme gereği, hiçbir neden gösterilmeksizin de sözleşmedeki hükme dayanarak henüz nakde çevrilmeyen teminat mektup tutarının, lehtar, müteselsil borçlu ve kefilden depo edilmesini bankanın isteyebileceği- Ancak nakde çevrilmeyen teminat mektupları ile ilgili olarak teminat mektubundaki meblağın depo edilmesi istenebilirse de risk gerçekleşmeden ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği- Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu sözleşmelerinde banka lehine risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisinin, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi istenebilir olduğunu da göstermeyeceği ve sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile bankanın (ödemek zorunda kalacağı meblağın) sadece depo edilmesini isteyebileceği- (Bankanın) Kendisine ödeme yapılmasını talep edemeyeceği- Esasen bankanın sözleşmeye bu şekilde bir hüküm koymakla riskten kaynaklanan alacağını garanti altına almış olacağından, ihtiyati haciz müessesine de ihtiyacı kalmadığı (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 27.12.2017 tarihli, 2016/1 E. 2017/6 K sayılı ilamı)- Bahsi geçen sebeplerle, davacının istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine-
İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davalarının, borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılacağı-Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabileceği-İİK’nın 283. maddesine göre de davacının, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebildiği-İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerektiği-Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktarın, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olduğu-Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde davanın tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahsın tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekeceği-
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirildiği gözetilerek davacı kiracı tarafından yapıldığı tespit edilen zorunlu ve faydalı masrafların kanıtlandığında kanıtlanan imalat tarihi, kanıtlanamadığında ise bu masrafların kiralananın başında yapıldığının kabulü ile bu tarih imalat tarihi kabul edilerek değerleri belirlenip davacı kiracının kiralananı kullanım süresi ile orantılı olarak bu değerden yıpranma payı düşülmesi suretiyle talep edilebilecek miktarın belirlenmesi gerektiği-
Evliliğin devamı sırasında affedilen ve hoş görülen olaylar boşanma davasında karşı taraf kusurlu olarak ileri sürülemeyeceği- Eşine hakaret eden ve eşyalarını da alıp git diyerek evden kovan erkeğin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda kusurlu olduğu- Asgari ücretle çalıştığı anlaşılan kadın lehine yoksulluk nafakası hükmedileceği-
İlk derece mahkemelerince verilen yetkisizlik kararları hakkında yapılan istinaf incelemesi sonucunda verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının kesin olduğu-
Bölge Adliye Mahkemesinin kendi yargı çevresinde bulunan mahkemeler arasındaki görev ve yetkiye ilişkin uyuşmazlıkları kesin olarak gidereceği-
İlk derece mahkemelerince verilen görevsizlik kararları hakkında istinaf incelemesi sonucunda verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının kesin olduğu-
6306 s. K. uyarınca yapılan riskli yapı tespitinden sonra Kat Mülkiyeti Kanununun hükümlerin, 6306 s. Kanun ve Uygulama Yönetmeliğinde yer alan düzenlemeleri etkisiz bırakacak şekilde yorumlanabilir mi? Güçlendirmenin tespitinin yanında, Islah dilekçesi ile güçlendirme projesi kapsamında avans toplama ve güçlendirme için yetkilendirilme istediğinden, davacının ıslahla eklediği talebin taşınmazın aynına ilişkin olduğunun kabulü ile temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararının kaldırılması gerektiği- Dava konusu anataşınmazda gerekli araştırmalar yapılıp, 2007 tarihli Deprem Yönetmeliği hükümlerine göre olası bir depreme karşı nasıl ve ne şekilde güçlendirme yapılacağı ve güçlendirme bedeline ilişkin hususlar tam olarak tespit edilmesi, bu tespitin yapılmasından sonra güçlendirme projesinin yaptırılarak gerekli makamlardan onayının da alınmasından sonra 634 s. Kat Mülkiyeti K. mad. 35(d) uyarınca anataşınmazın korunması, onarımı ve bakımının yöneticinin görevleri arasında olduğu, yöneticinin bu işi kat maliklerinden toplayacağı avansla yapacağı dikkate alınarak bilirkişinin saptayacağı güçlendirme maliyetinin anataşınmaz kat maliklerinden (davacı taraf da dahil) avans niteliğinde olarak kanunun 20/b maddesi uyarınca arsa payları da dikkate alınarak toplanması, masrafların daha fazla olması halinde kalan kısmın da kat maliklerinden alınması suretiyle onarımı yapması için varsa öncelikle yöneticiye yetki ve uygun bir süre verilmesi, yöneticinin bulunmaması veya yöneticinin yerine getirmemesi halinde davacı tarafın bu konuda yetkilendirilmesi gerektiği-
İcra edilebilirlik şerhinin verilmesi, çekişmesiz yargı işi olup, buna ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılacağı-
Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınması; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınması gerekeceği-