Davalı tarafın yargılamaya katılımının sağlanmasının; savunma hakkını kullanabilmesi, davacının iddialarına karşı cevap verebilmesi, yargılama aşamasında yapılan iş ve işlemlere karşı beyanlarını ve itirazlarını sunabilmesi, hukuka uygunluk ve adil yargılamanın mümkün kılınması bakımından gerekli olduğu, taraf teşkili sağlanmadan davalının yokluğunda yapılıp, sonuçlandırılan bir yargılamanın, ne muhakeme hukukumuza ne de T.C. Devletinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan Medeni Muhakeme Hukuku kurallarına uygun olmasının mümkün olmadığı-
İcra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile yani tebligat ile mümkün olacağı- Ödeme tebliğinin usulsüz olduğu ve öğrenme tarihine göre düzeltilmesi talebi şikâyet niteliğinde olup, şikâyetin usulsüz tebliğ işleminin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde yapılmasının zorunlu olduğu- Borçlunun bildirdiği öğrenme tarihi esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı belge ile ispatlanabileneceği ancak tanık beyanıyla ispat edilemeyeceği-Tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabileceği- Davada cevap dilekçesi ekinde sunulmuş olan telefon ve e-mail kayıtlarının yazılı belge niteliğinde olmadığı bu nedenle öğrenme tarihinin tespitinde dikkate alınamayacağı- Tebligat Kanunu'nun 17. maddesine göre tebligat yapılabilmesi için; tebligat yapılmak istenen adresin muhatabın devamlı olarak mesleğini ya da sanatını icra ettiği iş yeri adresi olması, muhatabın adreste bulunamaması hâlinde, bu durumun tespit edilerek daimi çalışanına tebligat yapılması gerektiği ancak somut olayda ise dosya kapsamına göre ödeme emri tebliğ edilen adres, şikâyetçi borçlunun iş yeri adresi olmadığı gibi muhatap adına tebligatı alan kişinin şikâyetçi borçlunun çalışanı olmadığı bu nedenle yapılan ödeme emri tebliğ işlemi usulsüz olduğu-
Önceki adresinde bulunamayan sanığın adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi olup olmadığının araştırılarak MERNİS adresine Tebligat Kanunu'nun 21/2 maddesine göre tebliğ yapılması gerektiği, ancak MERNİS adresinin olmadığının tespiti halinde 35. maddeye göre eski adrese tebliğ işlemi yapılabileceği- Duruşma davetiyesinin sanığın yetkilisi olduğu anlaşılan borçlu şirketin ticaret sicilinde müseccel adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre usulsüz tebliği ile sanığın yokluğunda yargılama yapılarak savunma hakkının kısıtlanmasının hatalı olduğu- Sanığın yetkilisi olduğu borçlu şirketin müseccel adresinde yapılan zabıta araştırmasında, firmanın adreste bulundığu ve 2015 yılı içinde adresten ayrıldığı, Vergi Dairesi’nin müzekkere cevabına göre borçlu şirket hakkında re’sen terk işlemi uygulandığı buna rağmen şirketin ticaret sicilindeki kaydının faal göründüğü gözetilerek, sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken, haciz işlemi uygulanmadığından bahisle beraat hükmü kurulmasının isabetsiz olduğu-
Asil cezaevinde hükümlü olarak bulunduğundan, dava dilekçesinin usulüne uygun olarak vasiye tebliğ edilmesi gerektiği-
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin, bilinen en son adres olarak kabul edileceğine ve tebligatın burada yapılacağına ilişkin kuralın, adresin aynı davada "Hasım" olan diğer tarafın adresi olmaması halinde uygulanacağı- Davalı babanın babası kayyım olduğu gibi davalı oğulun da velayeti altında bırakıldığı, davaya konu çocuğu davada temsil etmek üzere yeni bir kayyım atanması için yetkili vesayet makamına ihbarda bulunulması gerektiği-
Borçlunun adresine Tebligat Kanunun 10. maddesine göre tebliğ edilen bir tebligat olmadan doğrudan satış ilanının muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre yapılan tebligatın usulsüz olduğu- İİK.127 maddesinde satış ilanının taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı ilgililere nasıl tebliğ edileceğini düzenlediği; bu düzenlemenin borçluyu kapsamadığı- Satış ilanı tebliğ edilememesi halinde ihalenin feshi şikâyet süresinin hükmü ıttıla tarihinden başlayacağı, bu sürenin ihaleden itibaren bir seneyi geçemeyeceği- Şikayetçi tüm tebligatların usulsüz olduğunu ileri sürdüğünden usulsüz tebligat ile şikâyetçinin ihaleye muttali olduğu ve bu tarihten itibaren şikâyet süresinin başladığı-
Davalıların, şirkette yönetici, denetim kurulu üyesi, ortak ve hizmet akdi ile çalışan personel oldukları ileri sürülerek davanın açıldığı gözetildiğinde öncelikle davacıdan, kendilerine usulüne uygun olarak tebligatın yapılmadığı davalıların T.C. kimlik numaralarını tespite yarar bilgilerin istenmesi, yerleşim yeri adreslerinin belirlenmesi, adresleri bu yolla tespit edilemeyen davalıların zabıtadan, resmi ve hususi müesseselerden adreslerinin tespitine çalışılması, ayrıca dosyada geçerli vekaletnamesine rastlanmayan davalılar adına tebligatın yapıldığı vekiller için düzenlenmiş vekaletnamelerinin ibrazının sağlanması, aksi halde tebligatların davalılar adına gönderilmesi gerektiği-
Borçlu şirketin ticaret sicilindeki eski adresine yapılan tebligat usulsüz olduğundan, mahkemece, borçlu şirketin asıl dava yönünden usulsüz tebliğ şikayetinin kabulü ile tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerektiği-
Tebligat mazbatasını çıkaran merci tarafından Tebligat Yönetmeliğinin 16/2. maddesi kapsamında bir şerh verilmemesi durumunda, dağıtıcının tebliğ işlemini kendiliğinden Teb. K. mad. 21/2 uyarınca yapmasının kanuna aykırı olduğu-
Usulüne uygun olarak ön inceleme duruşması yapılmadan hüküm tesisinin hukuki dinlenilme hakkının (HMK. m. 27) ihlali niteliğinde olduğu-