Yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin taşınmazın aynına yönelik davanın, hiçbir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmayacağı- Zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Davacının açılan tapu iptali ve tescil davasında iradesinin hileye düşürüldüğünün saptanması halinde davacının davadan feragat beyanının hukuki bir netice doğurmayacağı-
Raporda keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan 13.06.1984 tarihli kıyı kenar çizgisinin çakıştığı, buna göre dava konusu taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı, Mahkeme'nin 1986/233 Esas sayılı dosyasında bulunan 14.12.1998 tarihli bilirkişi raporunda gösterilen kıyı kenar çizgisinin doğru olmadığının belirtildiği, ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunun bir jeoloji mühendisi ile bir harita-kadastro mühendisinin katılımıyla düzenlendiği, ayrıca raporda belirtilen hususların hangi bilimsel verilere dayandığının, kıyı kenar çizgisinin nasıl tespit edildiğinin denetime elverişli bir şekilde izah edilmediği, bundan ayrı, Mahkeme'nin 1986/233 Esas sayılı dosyasında bulunan 14.12.1998 tarihli bilirkişi raporuyla hükme esas bilirkişi raporu birbiriyle çelişmekte olup mahkemece bu çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
İ. sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabileceği, bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olması gerektiği, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. Maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği-Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 v.d.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesinin olanaklı olduğu, davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekeceği-İ. sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmesi gerekeceği-Davacının davalılardan F. E.'nın halefi olarak taraflar arasındaki inanç sözleşmesinin tarafı olduğu ve inanç ilişkisinin de açıkça mevcut olduğu gözetilerek “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince kooperatif üyesi olduğunun tespitine karar verilmesi gerekeceği-
Davalı adına oluşan sicil kaydının hukuki mesnedi ihale olup; bu ihalenin iptal edildiğine ya da iptali için dava açıldığına ilişkin bir iddia bulunmamakta olup, ihale işlemi ayakta olduğu sürece, yapılan tescil işlemi de geçerli olduğundan ve davalı tapuda yapılan resmi senetle taşınmazı kendi adına tescil ettirdikten sonra, Anayasa Mahkemesi tarafından ihalenin düzenlendiği mevzuatın Anayasa’ya aykırılığı belirlenip,ilgili hükümlerinin iptaline karar verilmiş olsa da, verilen bu iptal kararı geçmişe yürümeyeceğinden, davacının tamamlanmış hukuki durumunu da etkileyemeyeceği, bu durumda yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davanın reddi gerekeceği-
İcra emrinin ipotek borçlusuna usulsüz tebliğ edildiği gerekçesiyle Tebligat Kanununun 32. maddesi uyarınca usulsüz tebligatı öğrendiği tarihin tebliğ tarihi kabul edilerek icra emrinin tebliğ tarihinin 23.03.2001 olduğunun tespitine karar verildiği alacaklı şirketin yapılan ikinci ihalede taşınmazı alacağına mahsuben satın aldığı, bu durumda davacı-borçlunun en geç 23.03.2001 tarihinde satış dosyasından haberdar olduğu, icra emrinin ipotek borçlusuna tebligatın usulsüz yapıldığı yönündeki iddianın yerinde olmadığı, tescil yolsuz olmadığından davalının da kötüniyetli olduğunun ileri sürelemeyeceği, dolayısıyla tapu iptal ve tescil isteminin reddi gerekeceği-
İhale ile davalıya geçen taşınmazlara ilişkin, ihalenin dayanağı ödeme emrinin icra hukuk mahkemesinin ilamı ile iptal edildiği durumda, davacının ihalenin feshi davası açabileceği gibi yolsuz tescil hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil de isteyebileceği-
Dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde, dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucu olduğu- Usul hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği-
Tapu iptali ve tescil davasında, dava değerine itiraz olunmamış, noksan harç tamamlanmamış olup, dava değeri olarak gösterilen değerden davacının payına isabet eden miktar üzerinden vekalet ücreti takdiri gerekeceği-
Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğu, bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkin ise, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da dava açılabileceği-