Tasarrufun iptali davasında, davacı davalı üçüncü kişi hakkındaki davasını bedele dönüştürmemiş ondan tazminat talebi olmadığını belirtmiş ve temyiz aşamasında da bu talebini yenilemiş olduğundan ve davalı dördüncü kişinin kötü niyetini ispatlanamadığından, davasını bedele dönüştürmeyen davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken, "üçüncü kişi aleyhine tazminata hükmedilmesinin" usul ve yasaya aykırı olduğu- Tazminata hükmedilmesi halinde, üçüncü kişinin sorumlu olduğu miktarın, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olacağı, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak bu bedele üzerinden tazminata karar verilmesinin de isabetsiz olduğu-
Tasarrufun iptali ilamı gereğince üçüncü kişinin sorumluluğu icra takibine konu asıl alacak ve ferileri ile sınırlı olduğu- İlamda faiz konusunda bir hüküm bulunmasa bile icraya konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmeyen ilamda hüküm altına alınan alacağa karar tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceğinden, üçüncü kişinin sorumluluğunun asıl alacak ve ferileri ile tasarrufun iptali ilamının karar tarihinden ödeme tarihine kadar işleyen yasal faiz ile sınırlı olduğu- Mahkemece, TBK. mad. 100 uyarınca; takipte kesinleşen miktar üzerinden hesap tarihine kadar yapılan ödemeler de dikkate alınarak bilirkişi incelemesi yaptırılması ve borçlu ile üçüncü kişi yönünden ayrı ayrı bakiye dosya borcunun hesaplanması ve bakiye dosya borcu belirlenmesi gerektiği-
Davalı dördüncü kişinin iyiniyetli olduğundan ve İİK. mad. 283 gereğince dava bedel dönüştüğünden, anılan davalının taşınmazı elinden çıkardığı tarihteki taşınmazın gerçek değeri nisbetinde takip konusu alacak ve fer'ileri ile sınırlı olmak üzere tazminatla sorumlu tutulması gerekirken ihale bedeli kadar tazminata karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Davanın bedele dönüşmesi halinde hükmedilen bedele faiz yürütülmesinin mümkün olmadığı-
Bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayan hakimin hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumlu olduğu (HMK. mad. 33)-  Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre, davanın niteliği itibarıyla TBK'nun 19. maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali davası olması halinde, davanın alacağın tahsiline yönelik bulunduğu gözetilerek iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği- Muvazaa nedeniyle (TBK. mad. 19) açılan iptal davalarında zamanaşımının söz konusu olmayacağı ve İİK. mad. 277 vd. uyarınca açılan iptal davalarında aranılan aciz belgesinin muvazaaya dayanan iptal davalarında aranmayacağı- Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça "muvazaa hukuksal nedenine" dayandığından ve hak düşürücü süre eldeki davada uygulanmayacağından, davanın TBK. mad. 19 gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerektiği, bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktarın, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olduğu- Dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip üçüncü şahsın tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerektiği, bu durumda mahkemece davalı 3. şahısın elden çıkardığı tarihteki değerinin belirlenerek tazminatla sorumluluğuna karar verilmesi gerektiği-
Taşınmazların ipoteklerle yüklü olarak kısa aralıklarla devrinin tasarrufun iptali için gerekçe olamayacağı, mahkemece tüm davalılar yönünden ayrı ayrı iptal şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerektiği- Tasarrufun iptali davalarında üçüncü kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde, İİK. mad. 283/2 uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerektiği- Dava konusu taşınmazlar davalı üçüncü kişiler tarafından elden çıkarıldığından, bu taşınmazların (ayrı ayrı değerlendirilerek) elden çıkarıldığı tarihlerdeki gerçek değerinin belirlenerek bu miktarın alacak ve ferilerini geçmeyecek şekilde davalı üçüncü kişilerden tahsiline karar verilmesi gerekirken infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
TBK'nun 19. maddesinde düzenlenen muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında; HMK'nin 33.maddesine göre hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorunda olup, bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime ait olduğundan; hakimin, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumlu olduğu, İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açılmasına engel olmadığı, davacının iddiasını kanıtlaması halinde; iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği-
İptal davasının, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı- İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarındaki amacın, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Dava konusu taşınmaz davalı tarafından dava dışı dördüncü kişiye satıldığından ve dava bedele dönüştürüldüğünden davalı yönünden taşınmazı elden çıkardığı tarihteki bedeli konusunda bilirkişiden alınacak rapor doğrultusunda takip konusu olacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak nakten tazminatla sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken infaz kabiliyeti bulunmayacak şekilde tazminat miktarı belirtilmeden hüküm tesisinin isabetli olmadığı-
Taraflar arasındaki muvazaalı işlemin iptali ilişkin davada, 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerektiği, davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamak olduğu, muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK mad. 283/1,2 hükümleri kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- Mahkemece katkı payı davasının sonucunun ve kesinleşmesinin beklenmesi, alacağın belirlendiği takdirde, bu alacak yönünden de mevcut delillerin TBK'nun 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi gerektiği-
Davacının kendisinin alacağını akim bırakan bir işleme karşı, takip yapılmamış olması, İİK. mad. 284'deki 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması gibi sebeplerle TBK. mad. 19 uyarınca dava açabileceği- Davacı alacaklının gibi aynı işlem için İİK. mad. 277 vd. ya da TBK. mad. 19. uyarınca iptal davası açma konusunda seçimlik hakka sahip olduğu- Davacı ile arsa sahipleri arasındaki sözleşmenin fesh edilerek bu sözleşme gereğince davacının bir alacağının doğmuş olduğu ve daha ötesinde bu alacağı tahsil edememiş olması gibi bir durumun iddia ve isnat olunmadığı anlaşıldığından, davacının öncelikle sözleşmeden kaynaklanan şahsi alacak haklarını ancak sözleşmenin diğer taraflarından talep ederek somutlaştırması ve sonuçta doğan hakkını tahsil edememe durumunun gerçekleşmesi gerektiğinden ve alacak yeterli somutluğa ulaşmadığı gibi arsa sahiplerinin yeni yaptıkları sözleşme gereğince sahip olacakları dairelerden alacağın tahsili mümkün olduğundan, bu aşamada tasarrufun iptali davasının açılamayacağı-