Çekin keşide tarihindeki değişikliğin yanındaki parafın, çek keşidecisine ait olmadığını iddia eden cirantanın bu itirazının imza konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak icra hakimliğince çözüme kavuşturulması gerekeceği; zira söz konusu parafın keşideciye ait olup olmadığının tespitinin, senedin kambiyo senedi olması niteliğini de etkileyeceği-
Takip konusu çekin arkasında ibraz şerhi bulunmuyorsa, çeke alonj eklenmemişse yani bankaca düzenlenen A4 kağıda yazılan yazı ile çek ibraz edilmişse, işbu yazının ibraz şerhi niteliğinde olmadığı- Borçlunun yasal 5 günlük sürede itirazda bulunması halinde takip konusu belgenin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığının veya alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunmadığının tespit edilmesi halinde diğer itiraz nedenleri incelenmeksizin re'sen takibin iptaline karar verilmesi gerektiği-
Borçlunun şirket temsilcisi olmadığı halde şirket adına imza atması halinde aval veren sıfatıyla sorumluluğu bulunmamakla birlikte, temsil yetkisi olmadığı halde keşideci şirket adına senet imzalayan ve imza inkarında da bulunmayan borçlunun attığı imzadan dolayı şahsen sorumlu olacağı- Yargıtay Dairesinin ilâmı maddi hataya dayalı olduğunda mahkemece bozmaya uyulmasının borçlu lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı-
Şikayete konu takipte alacaklıca hazırlanan takip talebi ve buna dayalı düzenlenen ödeme emrinde takip konusu çek bilgileri doğru yazılmış olup, borçlunun keşideci olarak sorumlu olduğu görüldüğünden, sehven oluşan bu karışıklık nedeniyle takibin iptalinin isabetsiz olduğu- Borçlunun icra mahkemesine başvurusu, çekte ciro silsilesi içerisinde yer almadığından alacaklının takip yapma hakkı bulunmadığına yönelik şikayet olup, İİK’nun 170/a maddesinde tazminat ve para cezası düzenlenmediğinden, mahkemece hükmedilen tazminat ve para cezasının da yasal dayanağının olmadığı-
E. yazılı veya belirli bir kimse lehine düzenlenen çekin, ciro ve teslim yolu ile devredilebileceği, çekin emre yazılı veya belirli bir kişi lehine düzenlenmesi halinde, ilk cironun lehtara ait olması gerekeceği, lehtarın cirosundan sonra senedi devralan hamillerin yetkili hamil olacakları-
Senedin arkasında yer alan “Körfez İlçesi dahilinde bulunan ve babamız ...........’dan gelen miras payı olarak kardeşimiz ...........’in payının tarafımıza devri dolayısı ile hisse bedeli olarak bu senet tarafımdan verilmiştir. Körfez ilçesi dışındaki mal varlığı üzerinden birlikteliğimiz devam etmektedir. 17.03.2011” ibaresinin herhangi bir şart ihtiva etmediği, senedin ödeme amacıyla verildiği hususunun şerh düşüldüğü, bir başka deyişle, lehdara ait olan miras payının devri sebebi ile ödemenin bu senetle yapılacağı yolunda açıklama yapıldığı, dolayısıyla senedin kambiyo vasfına haiz olduğu-
Mahkemece, borçlunun, senetlerin düzenlenme tarihlerinin vade tarihlerinden sonraki bir tarih olduğu ve kambiyo vasıfları bulunmadığına yönelik şikayeti konusunda da inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir hüküm tesis edilmemesinin isabetsiz olduğu-
Lehtar-cirantanın çeki yeniden tedavüle çıkarmakla ikinci cirantaya ciro etmeden önceki durumuna döndüğü ve alacaklı tarafından ikinci ciranta hakkında takip yapılamayacağının kabulü gerekeceği, o halde, ilk derece mahkemesince, borçlunun isteminin kabulü ile takibin İİK'nun 170/a maddesi uyarınca iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Taraflar arasında imzalanan sözleşmede, takibe konu bonoya açık atıfta bulunulmadığı gibi, bono üzerinde teminat için verildiğine dair açıklama da olmadığından, dolayısıyla senedin teminat senedi olduğu kanıtlanamadığından, bölge adliye mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece yüze karşı verilen kısa kararda, “Takip durdurulduğundan asıl alacak miktarının %20'si olan 30.000 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine ,” karar verildiği, gerekçeli kararda ise, ”Davacının kötü niyet ve ağır kusuru tespit edilemediğinden tazminata ve para cezasına yer olmadığına,”, karar verilerek kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, HMK'nin 298/2. maddesi hükmüne uygun şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerektiği-