Birleştirilen davada davacı mirasbırakanın annesinin dava konusu taşınmazdaki payını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği; ancak temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla, bedelsiz ve muvazaalı olarak gerçekleştiği iddiasıyla taşınmazın terekeye iadesinin talep edildiği- Somut olayda; birleştirilen dava yönünden, ölü kişi adına tescil hükmü kurulamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, davadaki istek terekeye iade biçiminde olup, mirasbırakanın taraflar haricinde başkaca mirasçısı da bulunmadığı- O halde, davanın kabulü halinde veraset ilamına göre tapu iptal ve tescil isteğinin değerlendirilip bu şekilde hüküm kurulması gerektiği-
Davacı ile dava dışı arasında imzalanan belge göz önüne alındığında taraflar arasında inançlı işleme dayalı olarak devrin yapıldığı, öte yandan tüm dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanları itibari ile de davalı ile dava dışı ve davacı arasında alacak-borç ilişkisinin bulunduğu, bu alacak-borç ilişkisi nedeni ile davalı ile dava dışı kişinin aralarında anlaşarak dava konusu taşınmazın temlik işleminin gerçekleştirildiği, yine dinlenen tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere davalının dava konusu taşınmazı ediniminde iyiniyetli olmadığı ortaya konduğundan davalının TMK 1023.maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Davanın, BK'nun 19. maddesi ve İİK 277. ve devamı maddelerine dayalı olarak davalılar arasında yapılan muvazaalı taşınmaz satış işlemine yönelik tescil isteminden ibaret olduğu- Bilindiği gibi; 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK'da da belirlendiği gibi, HMK'nın 24/1, 25, 26, 30 ve 33. (HUMK'nın 74, 75 ve 76.) maddeleri gereğince hakimin, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar, bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlü olduğu- Bu nedenle davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK'nın 19. maddesinde düzenlenmiş 'muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine' ilişkin olduğu kabul edilerek inceleme ve değerlendirmelerin bu çerçevede yapıldığı- BK'nun 19. maddesine göre dava açılabilmesi için davacının İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasından farklı olarak davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığının ön koşul olmadığı; ancak davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olması veya yasadan doğan (miras payı gibi) bir talep hakkının olması gerektiği-
Uyuşmazlığın iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi  tazminat taleplerine ilişkin davada davalıların hukuki sorumlulukları ve taktir edilen  maddi ve manevi tazminatın miktarlarına ilişkin olduğu - Söz konusu uyuşmazlıkta davacıların davalıdan gerçekleşecek kusur oranında bir talepte bulunduğunu ileri sürmenin mümkün olmadığı, zira davacıların kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı sonucu meydana getiren müteselsil borçlular aleyhine açtığı bir davada zararının tümünü talep etmesinin örtülü olarak değil, aksineteselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının belirgin bir kanıtı olduğu- o halde müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olmasının sonuca etkili olmadığı - Dolayısıyla davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, dava dışı üçüncü kişinin kusuruna düşen zarardan da istihdam ettiği işçisinin zararın ortaya çıkmasındaki müşterek kusuru nedeniyle davalı işverenin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği - Söz konusu dosya kapsamında davacıların talebinin sadece davalıların kusuru ile sınırlı olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı, aksine dava dilekçesinden davacıların davalılar dışındaki kişilerin sorumluluklarına karşı da davalıların müteselsil sorumluluğuna başvurduklarından söz konusu kurumlar hakkında dava açılmamış olsa da, bilirkişi raporundan söz konusu kurum ve kuruluşların hepsinin söz konusu kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduklarından dolayı haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğinden zarar gören alacaklıların borcun tamamını bilirkişi raporunda kusuru olduğu belirtilen kişilerin herhangi birinden talep edebileceği-
TBK. mad. 19 uyarınca açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkin davaya konu taşınmazlardan borçlunun bir başka alacaklısının takip dosyasındaki ihaleden satılarak ihalenin kesinleştiği görülen taşınmaz yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer taşınmaz yönünden ise satılıp satılmadığı araştırılarak, satılıp ihale kesinleşmiş ise bu parseller yönünden de yine konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi aksi durumda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Dava, davacının alacağına kavuşmasının önlenmesi için yapıldığı iddia olunan tasarrufların muvazaa nedeniyle İİK'nun 277 vd maddeleri uyarınca, olmadığı taktirde TBK 19.maddesi uyarınca iptali isteğine ilişkin olduğu; bu davalar tasarruf konusu taşınmazların aynına yönelik olmayıp, alacaktan kaynaklı şahsi hakka ilişkin olduğu-6098 sayılı TBK 19. maddesinde düzenlenen ve üçüncü kişi tarafından açılan muvazaa sebebine dayalı davaların yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca her zaman ikame edilebileceği, davanın görülebilirlik şartlarının, tasarrufun borçtan sonra yapılmış olması ve geçerli bir alacağın bulunması olduğu, bunlardan başka mevcut bir icra takibi ve aciz vesikasının aranmayacağı, bu şekilde dava kabul edildiği takdirde 2004 sayılı İİK 283. maddesinin kıyasen uygulanarak alacaklı davacı üçüncü kişiye kayıt tashihine mahal olmaksızın tasarrufa konu mal varlığı üzerinde alacakla sınırlı olmak üzere icra yetkisi tanınmasına, emval elden çıkarılmış ise nakden tazmine karar verilebileceği-
Tasarrufun iptali davası-
Kurumlar tarafından maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın "sıra cetveli" niteliğinde olmadığı- Maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamaya ilişkin muvazaa iddialarının genel hükümlere göre çözülmesi gerektiği ve ispat yükünün davacıda olduğu- Mahkemece davalının alacağını ispat edemediği belirtilmişse de, davacının hangi delille davalının yaptığı muvazaayı ne şekilde ispat ettiği hususunun gerekçelendirilerek sonuca gidilmesi gerekirken kararda bu gerekçeye de yer verilmeden fiili direnme yaratarak karar verilmesinin hatalı olduğu-
TBK’nin 19. maddesine göre açılan davada alacaklı ve borçlu arasındaki muvazaa ilişkisinin tespitine ilişkin olup, genel mahkemelerde görülen bu davada mahkemenin İcra Mahkemesinin yerine geçerek takibin iptaline değil 'borçlu olunmadığı' konusunda tespit hüküm kurması gerekeceği-
Dava konusu taşınmaz davalı borçlu tarafından ilk olarak 04.12.2008 tarihinde davalıya satıldığı, davanın ise görevsiz mahkemede 12.03.2014 tarihinde beş yıllık hakdüşürücü süreden sonra açıldığı, bu halde mahkemece, davanın İİK'nun 284.maddesi gereğince hakdüşürücü süreden reddine karar verilmesi gerekeceği- Genel hükümlere tabi olan BK 19 a dayalı davalarda son malikin de davada taraf gösterilmesi gerektiği-