İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa bedel isteği-
Muvazaaya dayalı davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği, davacının amacının İİK'nun 283/1.maddesi uyarınca cebri icra yetkisi tanınması olduğu, muvazaaya dayalı iptal istemine ilişkin taraf delilleri toplanmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği - Davacı ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkiden doğan alacak için davacının alacaklı, davalının borçlu olduğu 16.300,00TL bedelli bono düzenlendiği ve davalı aleyhine icra takibi yapıldığı, davalı şirketin diğer davalı şirkete faturalar ile devredildiği, yani iptali istenilen işlemin borcun doğumundan sonra yapılmış olduğu - Davalılar arasında alacaklının alacağını tahsil etmelerini geciktirmek, hatta imkansızlaştırmak maksadıyla danışıklık, muvazaalı işlem yapıldığı, bu hususun Nazilli İcra Hukuk Mahkemesi önündeki dosyada da tespit edildiği gerekçesiyle davanın kabulünün isabetli olduğu-
Tanığın mirasbırakanın çocuğu olmadığı için yaşılığında kendisine bakmaları için dava konusu taşınmazı davalılara devrettiği beynında bulunduğu, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı oduğu ve tanığın bu beyanı ve açıklanan olgular kararda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin, terekeden veya mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı, bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği, murisin taşınmazlarını satmak suretiyle hayatını idame ettirdiğinin anlaşıldığı-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu- Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği; ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği- Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı-
05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında belgenin yazılı olmasından başkaca bir şart aranmadığından, inanç sözleşmesinin düzenleme tarihinin işlem tarihinden önce veya sonra olmasının sonuca etkili olmadığı ve hakkın elde edilmesini kısıtlamayacağı- O halde satış tarihinden bir gün sonra düzenlenen inanç sözleşmesi uyarınca mahkemece inançlı işlem iddiası kabul edilerek taraflar arasında alacak ve borç miktarı açıkça saptanıp, ödenip ödenmediği araştırılarak, (borç miktarı) ödenmemiş ise saptanacak miktarın mahkeme veznesine depo ettirilmesi için önel verilip sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
İ.lı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği- İspat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği; şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin de karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu- Taraflar arasında daha önce görülen davda, eldeki davaya konu taşınmazlarla aynı gün davalıya temlikleri yapılan taşınmazlarla ilgili davanın kabulüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, anılan kararın eldeki davada güçlü delil teşkil ettiği ve davalının Köln Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen nafaka davasındaki beyanının taraflar arasındaki inançlı işlemin ikrarı mahiyetinde olduğu-
Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların miktarının belirlenmesi işveren tarafından sunulacak belgelere göre belirlenecek ise, kıdem ve ihbar tazminatının belirsiz alacak davasına konu edilebileceği- Belirsiz alacak davalarında, açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, hukukî yararın bulunduğundan söz edilemeyeceği, ancak; hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve sürpriz karar yasağı ilkeleri gereği, ilgili dairenin daha önce verdiği kararlarda, hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı davanın reddi kararları verilmediğinden önceki görüşe güvenilerek belirsiz alacak davası şeklinde açılan davada hukuki yarara ilişkin dava şartının eksik olması sebebiyle davanın hemen reddedilmemesi; davacıya süre verilerek dava şartının tamamlattırılması gerektiği- Davalılar arasında muvazaa bulunması nedeniyle maddi sorumluluk açısından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesi gerektiği- Dosyada mevcut fesih bildiriminin, davacıya tebliğ edilip edilmediği belirlenerek ihbar tazminatı talebinin değerlendirilmesi gerektiği-
Birleştirilen davada davacı mirasbırakanın annesinin dava konusu taşınmazdaki payını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği; ancak temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla, bedelsiz ve muvazaalı olarak gerçekleştiği iddiasıyla taşınmazın terekeye iadesinin talep edildiği- Somut olayda; birleştirilen dava yönünden, ölü kişi adına tescil hükmü kurulamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, davadaki istek terekeye iade biçiminde olup, mirasbırakanın taraflar haricinde başkaca mirasçısı da bulunmadığı- O halde, davanın kabulü halinde veraset ilamına göre tapu iptal ve tescil isteğinin değerlendirilip bu şekilde hüküm kurulması gerektiği-
Davacı ile dava dışı arasında imzalanan belge göz önüne alındığında taraflar arasında inançlı işleme dayalı olarak devrin yapıldığı, öte yandan tüm dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanları itibari ile de davalı ile dava dışı ve davacı arasında alacak-borç ilişkisinin bulunduğu, bu alacak-borç ilişkisi nedeni ile davalı ile dava dışı kişinin aralarında anlaşarak dava konusu taşınmazın temlik işleminin gerçekleştirildiği, yine dinlenen tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere davalının dava konusu taşınmazı ediniminde iyiniyetli olmadığı ortaya konduğundan davalının TMK 1023.maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Davanın, BK'nun 19. maddesi ve İİK 277. ve devamı maddelerine dayalı olarak davalılar arasında yapılan muvazaalı taşınmaz satış işlemine yönelik tescil isteminden ibaret olduğu- Bilindiği gibi; 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK'da da belirlendiği gibi, HMK'nın 24/1, 25, 26, 30 ve 33. (HUMK'nın 74, 75 ve 76.) maddeleri gereğince hakimin, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar, bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlü olduğu- Bu nedenle davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK'nın 19. maddesinde düzenlenmiş 'muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine' ilişkin olduğu kabul edilerek inceleme ve değerlendirmelerin bu çerçevede yapıldığı- BK'nun 19. maddesine göre dava açılabilmesi için davacının İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasından farklı olarak davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığının ön koşul olmadığı; ancak davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olması veya yasadan doğan (miras payı gibi) bir talep hakkının olması gerektiği-