Bilinen adresin birden fazla olması halinde, alacaklı yanca ikamet adresine tebligat çıkarma zorunluluğu olmadığı, somut olayda alacaklı yanca bilinen iş yeri adresine tebligat çıkarıldığı, bilinen adres kavramının dar yorumlanamayacağı, buranın iş yeri adresi olmadığının borçlu tarafından iddia edilmediği, ancak dosyayla irtibat kurulamayan, ilgisiz bir adres tebligat çıkarılması durumunda bu hususun gündeme getirilebileceği, dolayısıyla şeklen de usulüne uygun olan tebligata yönelik şikayetin reddi gerektiği-
6183 s. K. uyarınca gönderilen ödeme emrinin "usulsüz" tebliğ edilmesi halinde, bu konuda, İİK.'da olduğu gibi, tebligata dair şikâyeti imkanı bulunmayan borçlunun "ödeme emrinin iptali" için açtığı davanın hak düşürücü sürede olduğunun kabulü gerektiği- Usulsüz tebligatın mahkemece re'sen dikkate alınmaması durumunda, adil yargılanma hakkının ihlal edilmiş olacağı-
Tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabileceği- Tebliğ işlemi şekle usulüne uygun olsa dahi muhatabın adreste bulunmama sebebinin, tevziat saatinden sonra dönüp dönmeyeceği hususunun tebliğ mazbatasında tespit ve tevsik edilmemesi nedeniyle tebligatın usulsüz olacağı-
Gerekçeli kararın davacı vekilin işyerindeki çalışanına verilerek tebligatın yapıldığına ilişkin, SGK kayıtları ile vekilin işyerinin bulunduğu yerde yapılan kolluk araştırması sonucunda davacı vekilinin daimi çalışanının bulunmadığı tespit edildiğinden, gerekçeli karar tebliğine ilişkin tebligatın usulsüz olduğu-
Tebligat Kanunu mad. 17'ye göre, vekil adına daimi çalışanına yapılan tebligatlarda, tebliğ memuru tarafından tebligatın yapılması gereken vekilin tevziat sırasında belirtilen adreste bulunup bulunmadığı ile bulunmama sebebinin belirlenmesi gerektiği- Kanun ve yönetmelikteki usule uyulmadan, muhatap vekil yerine daimi çalışanına yapılan tebligatın usulsüz olduğu-
Vekil adına işçisine yapılan tebligatta, tebliğ memuru tarafından, tebligatın yapılması gereken avukatın, tevziat sırasında muhatabın adreste bulunup bulunmadığının araştırılmaması halinde yapılan tebligatın usulsüz olacağı- Karar başlığında başkan, üyeler ve zabıt katibinin ad ve soyad ile sicillerinin, tarafların kimlikleri ile T.C kimlik numaraları ve vekillerinin adresleri yer almadığı gibi, zabıt katibinin imzasının da bulunmadığı, bu suretle kanunun açık hükmüne Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 359. maddesine aykırı davranıldığı anlaşıldığından hükmün bozulması gerektiği-
İcra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile yani tebligat ile mümkün olacağı- Ödeme tebliğinin usulsüz olduğu ve öğrenme tarihine göre düzeltilmesi talebi şikâyet niteliğinde olup, şikâyetin usulsüz tebliğ işleminin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde yapılmasının zorunlu olduğu- Borçlunun bildirdiği öğrenme tarihi esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı belge ile ispatlanabileneceği ancak tanık beyanıyla ispat edilemeyeceği-Tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabileceği- Davada cevap dilekçesi ekinde sunulmuş olan telefon ve e-mail kayıtlarının yazılı belge niteliğinde olmadığı bu nedenle öğrenme tarihinin tespitinde dikkate alınamayacağı- Tebligat Kanunu'nun 17. maddesine göre tebligat yapılabilmesi için; tebligat yapılmak istenen adresin muhatabın devamlı olarak mesleğini ya da sanatını icra ettiği iş yeri adresi olması, muhatabın adreste bulunamaması hâlinde, bu durumun tespit edilerek daimi çalışanına tebligat yapılması gerektiği ancak somut olayda ise dosya kapsamına göre ödeme emri tebliğ edilen adres, şikâyetçi borçlunun iş yeri adresi olmadığı gibi muhatap adına tebligatı alan kişinin şikâyetçi borçlunun çalışanı olmadığı bu nedenle yapılan ödeme emri tebliğ işlemi usulsüz olduğu-
Borçlu "tebligatın çıkarıldığı iş yeri ile ilgisinin bulunmadığını" ileri sürmekte ve resmi olarak borçlunun o işyerinde çalıştığına ilişkin bir kayıt bulunmasa da, mahkemece yaptırılan zabıta araştırması ve şikayetten sonra yapılan fiili haciz esnasında borçlunun haciz mahallinde bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; Tebligat Kanunu mad. 17 gereğince, buranın borçlunun iş yeri adresi olduğu ve tebligat yapılabileceğinin kabulü gerektiği- Ödeme emrinin "muhatabın aranılan saatte işi gereği adres dışında olduğunu beyan eden daimi çalışanının imzasına teslim edildi" şerhi ile tebliğ edildiği, buna göre tevziat saatinde borçlu muhatabın bulunmadığının tespit edilmesinden sonra tebliğ memurunca tebligatı alan şahsın daimi çalışan olup olmadığının tespitiyle tebligat zabtının düzenlendiği, bu hali ile şeklen de tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu-
Avukat stajyerinin, Tebligat Kanunu'nun 17. maddesinde sayılan daimi çalışan veya müstahdem sıfatını taşımadığı- Gerekçeli kararın "çalışan" sıfatıyla stajyer avukata tebliğinin geçersiz olduğu- Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılacağı ve muhatabın beyan ettiği tarihin, tebliğ tarihi addolunacağı (Teb. K. mad. 32)- HMK mad. 255 uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça, tanıkların gerçeği söylediğinin kabul edileceği; akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunması gerektiği- Evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanındığı-
Muhatap avukatın tevziat saatinde işyerlerinde bulunup bulunmadığı ve aynı gün döneceğine ilişkin bir tespite yer verilmeksizin birlikte çalışan imzasına yapılan tebligatın usulsüz olduğu ve bu nedenle, davacı vekiline gerekçeli kararın tebliği tarihi olarak temyiz harcının yatırıldığı tarihin kabulü gerektiği- Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükünün, davalı alacaklıda olduğu- Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bononun, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli olmadığı- Çekin, davacı ve dava dışı borçlu arasındaki Faktoring Sözleşmesi nedeniyle tanzim edildiğine ilişkin iddianın kararda tartışılmaması ve karara esas alınan bilirkişi raporunda da konuya ilişkin herhangi bir inceleme yapılmamasının hatalı olduğu-