Akrabası olan davalı M. B. ile şifahen anlaştıklarını ve bankadan ortaklaşa çektikleri kredinin teminatı olmak üzere maliki olduğu çekişme konusu kat irtifakı kurulu 13 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 nolu bağımsız bölümü davalı M.’e satış suretiyle temlik ettiğini, ancak sonrasında davalı M.’in taşınmazı davalı Y. Abalak’a devrettiğini ileri sürerek, tapu iptal tescile, olmadığı takdirde tazminata-
1. HD. 08.06.2016 T. E: 5791, K: 6970-
Davacının imza inkârına dayanarak bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespitini istediği; davanın reddi üzerine temyiz itirazlarını içeren dilekçe ekinde, yargılama aşamasında sunmadığı ve davalı alacaklı hakkında tefecilikten açılmış davaya dair belgeleri sunmadığı; bu ceza davası sonunda tefeciliğe dair maddi vakıanın varlığı veya yokluğu netleşeceğinden, taraflar arasındaki borç ilişkisinin de kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşıp karşılaşmadığının belirginleşeceği; bu durumda mahkemece, belirtilen ceza dosyasının bekletici sorun yapılmasının HMK mad. 165 gereği olduğu; ceza davasının bekletici sorun yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği-
İ.lı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatının, şekle bağlı olmayan yazılı delil olduğu- İ. sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gerektiği- İ.lı işlem sebebiyle tapu iptal tescil isteğine ilişkin davada, mesken vasıflı bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı iken, resmi akit ile davalıya satış suretiyle temlik edildiği, sonra da bu davalı tarafından diğer davalıya yine satış suretiyle temlik edildiği anlaşıldığından son kayıt maliki davalının iktisabının iyiniyetli olup olmadığı ve TMK'nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Borçlar hukuku sözleşme serbestisi ilkesini benimsemiş olup, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'a ve kamu düzenine tümüyle aykırı olduğunun kabul edilemeyeceği, aykırılık bulunan sözleşme maddeleri bakımından kısmi butlan halinin değerlendirilmesi gerekeceği-
Boşanma protokolü ile, eski eşine toplamda 40.000 TL yoksulluk nafakası ödemeyi kabul ettikten 19 ay sonra nafakanın kaldırılması ya da indirilmesi talebinde bulunan davacının ekonomik ve sosyal durumunda, boşanma protokolünün yapıldığı şartlara göre önemli bir değişiklik olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-  Davacının, boşanma protokolüne uyması kendisinden beklenilemeyecek ve katlanılamayacak derecede önemli değişikliklerin olduğunun saptanması durumunda, hal ve şartlara göre, kararlaştırılan yoksulluk nafakasının da indirilebileceği dikkate alınıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davalının savunmasına göre, taşımanın karayolu ile yapılamamasının nedeni, "taşıma konusu yükün hacmi nedeniyle karayolundan taşınmasına yetkili makamlarca gerekli izinlerin verilmemiş olması" , davalı gerekli izin verilmediğine ilişkin bir belge sunmamış olsa da, gerek yükün ağırlık ve hacminin yasaların öngördüğü miktarın üzerinde olması, gerekse taşımanın deniz yolu ile yapılmış olması hususları bir arada değerlendirildiğinde, taşıma konusu emtianın karayolundan taşınmasının hukuken mümkün olmadığının kabulü gerektiği-  Uygulanması gereken 818 sayılı BK'nın 19 ve 20. maddeleri uyarınca taraflar arasındaki taşıma sözleşmesinin, "hukuki imkânsızlık” nedeniyle batıl olduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğundan, bu sözleşmeye dayalı olarak açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Sözleşme ile davacı sadece diğer ortakların kiracılık hakkını da devraldığından ve bir kısım ortakların kira sözleşmesinin tarafı olmaktan çıkması kira sözleşmesinin geçerliliğini etkilemeyeceğinden TBK. mad. 12 ve 27 'nin somut olaya uygulanabilme imkanının bulunmadığı-
Nafaka iradının, tarafların yaptıkları sözleşmeye (boşanma protokolüne) dayanması halinde bile indirilebileceği, tamamen kaldırılabileceği, ancak sözleşme (boşanma protoklü) ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemenin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı- Sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunmasının iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, ancak karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanacağı kabul edildiğinden, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye (protokole) hakimin müdahalesinin gerekebileceği- Tarafların 12.07.2013 tarihli ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, "davalı için 500 TL yoksulluk ve müşterek çocuk için de 500 TL iştirak nafakasına" ve "protokolün onaylanmasına" karar verildiği, protokole uyarınca "davalı adına kayıtlı olan büfenin, okul kantini ve unlu mamul işletmesinin davacıda olacağı"nın kabul edildiği, vergi kaydı incelemesinde; davalı adına kayıtlı olan bir merkez ve iki şube işletmesinin 20.12.2013 tarihinde terk sebebiyle kapatıldığı, işletmelerin cüzi miktarda bağ-kur borcu olduğu, davacının gelirinde ciddi oranda azalma meydana geldiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmasında; davacının iş buldukça şoför olarak günlüğü 20 TL'ye çalıştığı, 200 TL kira ödediği, tek yaşadığı, davalının ise asgari ücretle çalıştığı, akrabasının yanında kaldığı ve çocuğuna baktığı anlaşıldığından, mahkemece, boşanma kararından sonra davacının mal varlığında ve gelirindeki azalma karşısında, bunun kararlaştırılan nafaka miktarını ödemede ne ölçüde etkisi bulunduğu tartışılarak, başlangıçtaki denge gözetilerek sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken "tarafların nafakaları protokol ile belirledikleri" gerekçesiyle "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-