Davacı ile davalı arasında davalıya ait tapuya kayıtlı taşınmazın satışının vaadine yönelik sözleşmenin noterde ve usulünce düzenlenmekle başlangıçta geçerli olarak kurulduğu ancak daha sonra vaade konu taşınmazla ilgili davaların olumsuz sonuçlanması nedeniyle taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin imkansız hale geldiği anlaşıldığından davacı alıcının sebepsiz zenginleşme kurallarına göre müspet zararını(BK. 96) isteyebileceğinin kabulü gerekeceği-
...’nunca havuz ifadesinin uygulamada Süper Lig için kullanıldığı belirtilmiş ise de dava konusu sözleşme ve ek sözleşmede havuz ifadesinin geçmesinin davalının ...’dan aldığı gelirin sözleşme hükümleri kapsamı dışında tutulması için yeterli olmadığı, davalının ifa imkansızlığı savunmasına itibar edilemeyeceği, ancak bu savunma kabul edilse dahi ifa imkansızlığı halinde edimi sonradan imkansızlaşan borçlunun bunun yerine bir kaim değer alması halinde imkansızlaşan edim yerine bu kaim değeri alacaklıya vermesi gerektiği, ...’nunca; Türkiye Kupası için ödenen gelirin içinde yayın hakkı ve ticari hakların olduğu, ticari hakların da isim hakkı, reklam panosu ve sponsorluk hakları olarak ayrıldığı, ancak tüm hakların bir paket halinde ihale edildiği ve davalının elde ettiği kazançta isim hakkını belirtecek veri olmadığı bildirildiğinden BK’nun 98/2 yollamasıyla BK’nun 42/2. fıkrası uygulanarak davacının alacağının miktarının heyetçe taktiren belirleneceği-
İ. sözleşmelerinin; bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmeler olduğu, bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığının kabul edilmesinin gerekeceği-
İnşaat yapımının kamu düzeni ile ilgili olduğu, imar mevzuatı gereğince öncelikle inşaat yapılacak yerin imara açılması ve yetkili makamlarca inşaat yapım izni verilmesi ile yeni ruhsat alımının gerektiği, dava tarihinde bile inşaat yapılacak arsanın yapıma uygun hale gelmediği anlaşıldığından davalı yüklenicinin ruhsat alınamayan bir yere kaçak olarak inşaata başlamasının mümkün bulunmadığı, inşaatın, ruhsat alınabileceği tarihe kadar geçen süredeki gecikmelerden tarafların sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı, mevcut imkansızlığın geçici olduğu ve daha sonra inşaatın imara açıldığının anlaşıldığı, sözleşmenin imzalandığı tarih ile imkansızlığın ortadan kalktığı tarihler arasında geçen süre dikkate alındığında bu sürenin taraflarca katlanılabilir makul bir süre olduğu, bu nedenle başlangıçta ifa imkansızlığının bulunmadığı, ne var ki yeni oluşan imar durumuna göre sözleşmede kabul edilen yapım şeklinin mümkün olup olmadığı, yâni sözleşmede kararlaştırılan yapım şekline göre tarafların hak ve alacaklarının yeni imar durumuna göre yapılacak inşaatta haklarını ne derecede etkileyeceği hususunun incelenmesi gerektiği, mahkemece bilirkişiden alınacak bir raporla, sözleşmedeki yapım şekliyle imar durumundaki yapım şekli karşılaştırılarak, tarafların hak ve menfaati de gözetilerek akdin devamında yanların yararlarının olup olmadığının değerlendirilmesi sonucu davanın sonuçlandırılması gerektiği-
Sözleşme yapılmadan önceki objektif ifa imkansızlığı nedeniyle sözleşmenin BK'nın 20. maddesi gereğince geçersiz olması halinde, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın istenemeyeceği- Tapu kaydındaki şerhin kaldırılması ile ilgili davanın konusuz kalması nedeniyle davacılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Kooperatif genel kurul kararının alındığı tarihteki reeskont işlemlerinde uygulanan iskonto oranı ile yasal faizi oranı karşısında yıllık % 240 oranının, tarafların konumu, taraflar arasındaki ilişki, yasalarla uygulanması kararlaştırılan faiz oranı dikkate alındığında BK 19 ve 20. maddesi gereğince butlanla malul olduğu, geçersiz olduğu, geçersiz olan kooperatif genel kurul kararına göre fahiş birikmiş faiz talebinde bulunulduğundan çekilen ihtarların ve bu ihtarlara dayanılarak verilen ihraç kararının iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği ve bu kararın onandığı-
Anasözleşmede kabul edilen ağırlaştırılmış karar nisabı emredici nitelikte olduğundan bu hükümlere aykırılık teşkil eden genel kurul kararlarının, BK'nun 19 ve 20.maddeleri hükümleri gereğince mutlak butlanla malül olmaları nedeniyle de muhalefet ve bir aylık hak düşürücü süre içinde davanın açılması koşullarının aranamayacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verildiği ve bu kararın onandığı-
Sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesinin gündeme geleceği- Boşanma sürecinde davalının ev hanımı olduğu; davacının ise emekli olduğu ve sonradan deri ticareti yaptığı ancak iflas ettiği, yeniden evlendiği ve bu evliliğinden 1 çocuğu olduğu dikkate alınarak anlaşmalı boşanmayla kabul edilen nafakaların hakkaniyete uygun bir miktarda azaltılması gerekeceği-
Satışı vaad edenin, taşınmazın maliki olmaması satış vaadinin geçerliliğini ve içeriğini etkilemeyeceği- Resmi şekle uygun olarak geçerli bir biçimde kurulan sözleşmede yer alan davalının taşınmazın mülkiyeti devir ediminin ifasının, üçüncü kişinin aynı taşınmazla ilgili açtığı davada verilen “üçüncü kişi lehine” iptal kararı nedeniyle, ilerde de imkansızlaşması nedeniyle, davalının taşınmazın mülkiyetini devir vaadine ilişkin “aynen ifa” nın yerini “tazminat borcunun” alacağı- 
Taşınmaz vaadi sözleşmesinde, sözleşme tarihi itibarıyla satış vaadinde bulunanın malik olmaması sözleşmeyi geçersiz kılmayacağı, bu durumda sözleşmenin karşı tarafı borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan tüm zararlarının tazminini talep edebileceği-