Kefalet sözleşmesinin geçersizliği nedeni ile menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin davada, dava konusu taahhütnamenin incelenmesinde, taahhütnamede tek bir tarih ve miktarın yazılı olduğu, her bir borçlunun kefalet limitinin ve ödemeyi taahhüt ettiği borcun miktarının ve tarihininde yazılı olmadığı bu nedenle söz konusu taahhütnamenin  TBK 583/1. maddesi uyarınca şekli unsurlarını taşımadığından ve geçersiz olduğu- Davacılar vekilinin dava dilekçesinde belirttiği 1 adet icra dosyası için menfi tespit; 5 adet icra dosyası için ise istirdat isteminde bulunduğu, dava değerini 10.000,00-TL olarak gösterdiği; ıslah dilekçesinde ise dava değerini yükselterek ve fakat icra dosya sayısını 3 adet  ile sınırlayarak istirdat isteminde bulunduğu dikkate alınarak; henüz ödeme yapılmadığı bildirilen icra dosyası için bir miktar yönünden menfi tespit isteminin kısmen kabul edildiği; ıslahta gösterilen diğer üç icra dosyaları yönünden ödenen miktarların ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan istirdatına karar vermek gerektiği-
Davalının müdahil olduğu kesinleşen ceza yargılamasında paraların kendisi tarafından çekildiğinin kabul edildiği ve bu kesinleşen ceza yargılamasındaki maddi vakıanın tespitine ilişkin kabulün hukuk mahkemesini de bağlayacağından davalılar vekilinin buna yönelik istinaf başvurusunun reddi gerektiği, davalılar vekilinin iki ayrı vekâlet ücreti takdirine yönelik istinaf başvurusunun ise; dava dosyalarının birleştirilmesine karar verildiği, davaların birleştirilmesi halinde her dava için ayrı ayrı ücrete hükmolunacağı- Asıl borçlu şirket yetkilisinin genel kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte olan Borçlar Kanunu uyarınca genel kredi sözleşmesinin incelenmesinde son sayfa dışındaki diğer sayfalarda şirket kaşesi üzerine ve kaşe dışarısına atılmış iki adet şirket yetkilisine ait olduğu maddesindeki kefaletin yasal unsurlarının oluştuğunu göstermeyeceği, açıkça kefilin kefalet iradesinin belirtilmiş olduğu bölümde imzanın bulunması gerektiği bu nedenle davalının kefalet sorumluluğuna gidilerek karar verilmesinin doğru olmadığı-
Dava konusu genel kredi sözleşmesinde; kefalet tarihleri, kefalet türü ve kefalet miktarlarının sözleşmenin müteselsil kefili olarak imzası bulunan davalının eli ürünü olmadığı ve davalının dava konusu sözleşmedeki kefaletinin geçersiz olduğunun anlaşıldığı, şekil noksanlığını sonradan ileri sürmenin davalı yönünden hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemeyeceği- Güçlü konumda olan ve basiretli davranma yükümlülüğünde olan davacı bankanın, davalının kefaletinin, kanundaki düzenleme çerçevesinde şekil şartlarına uygun olarak alınması gerektiğini ve buna aykırı düzenlenen kefaletin geçerli olmayacağını bilecek durumda olduğu-
Rehinle temin edilen alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklının yalnızca rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceği, rehin tutarının borcu ödemeye yetmemesi halinde alacaklının kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebileceği bu hükmün ancak asıl borçlu hakkında uygulanabileceği- Davalının genel kredi sözleşmesini müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte olan kanun gereğince kefaletin yazılı olması ve miktarın gösterilmesinin geçerlilik için yeterli olduğu-
Davacı bankanın alacak davasına dayanak yaptığı kredi kartı başvuru formunda davalıların murisi olan kefilin isim ve imzası bulunmadığı, kredi kartı başvuru formuna tel zımba ile bağlanmış bölümün sonunda davalıların murisi kefilin imzası varsa da burada kefalet limiti ve tarihinin bulunmadığı, bu itibarla davalıların murisinin kefalet imzasının kredi kartından doğacak borçlar için sonradan verilmiş bir kefalet olduğunun kabulüne imkan bulunmadığı, zira imzanın bulunduğu belgede kefalet limitinin bulunmadığı, bu nedenle de ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Kefalet sözleşmesinin yasada aranan geçerlilik şartlarını taşımadığı gerekçesiyle reddedilen davada; davalı, davacının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmadığı, hal böyle olunca; davalının kötüniyet tazminatı istemi hakkında red kararı verilmesi gerektiği-
Usulüne uygun olarak verilen icra kefaletinin ilam hükmünde sayıldığı, icra kefiline icra emri tebliğ edilebilmesi için icra kefaletinin kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapılması gerektiği, bu gerekçeyle de icra emri tebliği üzerine şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurulması üzerine, mahkemece, TBK'nun 581 vd. maddeleri kapsamında icra kefalet işleminin  İİK'nun 38. maddesi uyarınca ilamlı icra takibine konu edilip edilemeyeceği yasal dayanaklarıyla değerlendirilmiş, (icra kefaletinin) ilamlı takibe konu edilemeyeceğinin belirlenmesi halinde; kefaletin geçersiz olduğuna değil, yalnzca bu kefalete dayalı olarak gönderilen icra emrinin ve (somut olayda mevcut ise) icra kefili sıfatıyla yapılan işlemlerin iptali ile yetinilmesi gerektiği-
Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu- Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçu nedeniyle açılan davada, sanıkların borcun tamamını üstlenmelerine konu taahhütnamenin esasen icra kefalet tutanağı niteliğinde olduğu, sanıkların "Okudum anladım" ibareleri ve imzaları haricinde borcu üstlendiklerine ilişkin kefalet tutanağında kendi el yazıları ile yazılmış herhangi bir kaydın bulunmadığı anlaşıldığından, geçerli bir taahhütnamenin varlığından söz edilemeyeceği-
İcra kefilliğinden sorumlu olmanın şartının, kefalet sözleşmesinin TBK'nın 583.maddesinde belirtilen unsurları içermesi olduğu- Ödeme taahhünde bulunan borçlu, icra kefilliği tarihinden önce veya icra kefilliği tarihinde evli ise, taahhüdün geçerli olmasının ayrıca eşin rızasının alınmış olmasına bağlı olduğu-
Kredi sözleşmesinde davalının, kefaletine ilişkin bölümün imza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde yazılı şekil şartlarına uymadığı vakıası doğru ise de, davalının hem ödeme emrine itirazında hem de cevap dilekçesinde kefaletinin varlığını ve kefil olduğunu kabul etmiş ve savunmasını başka nedene dayandırmış olup, kefaletinin geçersizliğine ilişkin bir beyanı bulunmadığı- Bu durumda ilk derece mahkemesince davacı alacağının davalının kefalet limiti içinde kaldığı saptanarak davanın kabulüne karar vermesinin isabetli olduğu-