Davalı kadın, boşanma davasından önce açtığı bağımsız tedbir nafakası davasından feragat etmekle tedbir nafakası isteğinden geriye dönük olarak vazgeçmiş olduğundan, tedbir nafakası istemediği yönünde iradesini bildiren davacı yararına iradesinin aksine dava tarihinden itibaren tedbir nafakasına hükmedilemyeceği, ancak tedbir nafakası her an doğup işleyen alacak niteliğinde olduğundan, feragat tarihinden itibaren nafakaya hükmedilmesi gerektiği-
TMK. mad. 168 gereğince, boşanma ve ayrılık davalarında eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinin yetikli mahkeme olduğu- Aksi kanıtlanıncaya kadar merkezi adres kayıt sisteminde kayıtlı olan yerleşim yerine ilişkin beyana geçerli olduğu- Nüfus kaydında davacının yerleşim yerinin "... Bafra" olduğu anlaşılmakta olup, davacı kadının daha önceden Almanya'da yaşaması veya ayrılığın ardından Almanya'ya geliş gidiş yapmasının, yerleşim yerinin Bafra olmadığının kabulü için yeterli olmayacağı-
Artık değere katılma alacağı isteği-
Davalı-davacı (kadın)'ın da kocasına basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde fiziki şiddet uyguladığı, "geri zekalı, hayatımdan çık git, seni istemiyorum" diyerek eve almadığı anlaşıldığından, bu hale göre, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kadın da kusurlu olup, kocanın da boşanma davası açmakta haklı olduğu ve kocanın boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında sonradan meydana gelen değişiklikler sebebiyle yoksulluk nafakasının kaldırılması şartları oluştuğuna göre, kadın yararına daha önce hükmolunan yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, kadının emekli olduğu tarihten geçerli olacak şekilde yoksulluk nafakasının kaldırılmasının hatalı olduğu- Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanamayacak derecede bozulmuşsa, tarafların; artık o akitle bağlı tutulmayacağı ve değişen bu koşullar karşısında Türk Medeni Kanununun 2. maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilecekleri- Tarrafların anlaşmalı olarak boşanmalarına ilişkin kararın 27.04.1999 tarihinde kesinleştiği gözetilerek, tarafların açtıkları davaların tarihine kadar geçen süre de dikkate alındığında, tarafların anlaşmalı boşanma protokolünü düzenledikleri tarihteki ve açtıkları dava tarihlerindeki sosyal ve ekonomik durumlarının emekli maaş bilgileri ilgili kurumdan istenerek araştırılması, boşanma protokolünde anne ile birlikte yaşayacağı belirtilen ortak çocuğun halen anne ile birlikte yaşayıp yaşamadığının tespit edilmesi, tarafların olağan yaşam gereksinimlerinin ve kadına ait olduğu belirtilen taşınmazın edinilme tarihinin detaylı olarak belirlenmesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 138. maddesinde düzenlenen aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama istemi yönünden davalı-davacının talebinin değerlendirilmesi ve gerçekleşecek sonucu uyarınca hakkaniyet ilkesi de gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği-
İştirak nafakasının kaldırılması ve boşanma protokolünün çocuğun eğitim ve sağlık masraflarının baba tarafından karşılanacağı ile ilgili maddesinin iptaline ilişkin taleplerin her birinin ayrı ayrı harca tabi olduğu-
İştirak nafakasının kaldırılması ve boşanma protokolünün "çocuğun eğitim ve sağlık masraflarının baba tarafından karşılanacağı" ile ilgili maddesinin iptali isteklerin her birinin ayrı ayrı harca tabi olduğu-
Direnme hükmü, davanın reddine ilişkin olduğundan, tedbir nafakası hususunu kapsamadığı, TMK. mad. 169 uyarınca hükmedilen tedbir nafakasının talebe bağlı olmaksızın (re’sen) takdir edildiği, geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşene kadar hüküm altına alınabilmesi özelliği karşısında ilk karar ile direnme kararı arasındaki bu farklılığın bir çelişki yaratmayacağı- Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktaysa da, bu hakkın kötüye kullanılamayacağı- Davalı erkek tarafından bağımsız bir konut açılmadığı, davalının annesinin davacı eşe karşı olumsuz söz ve davranışlarda bulunduğu, en son davacı kadının baba evine bırakıldığı, bu suretle davalının birlikte yaşamaktan kaçındığı ve tüm bu olguların tanık beyanlarıyla doğrulandığı anlaşıldığından, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin bulunduğu-
Menfi tespit davasında ispat yükünün kural olarak davalı alacaklıya ait olduğu ve davalı alacaklının, davacı borçludan, alacağının bulunduğunu ispat etmekle mükellef olduğu- Davacı borçlu aralarındaki hukuki ilişkiyi ve bundan kaynaklanan borcunun olduğunu kabul edip, bu borcun herhangi bir sebep ile son bulduğunu ileri sürüyorsa, ispat yükünün davacı borçluya geçeceği- Müşterek çocuğun eğitim ve benzeri giderlerine ilişkin olarak, bu takip tarihinden önce nafakaya mahsuben ödendiğine dair açıklama bulunmadan yapılan ödemelerin nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemeyeceği- Davacı-borçlunun özel okul aidatı ödemelerinde; açıkça “nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama” bulunmadığından, bu nedenle, yapılan ödemelerin ahlaki bir görevin yerine getirilmesi niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği-
Davalı erkeğin, sürekli borca girdiği, hakkında icra takibi yapıldığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve porno sitelerine girdiği anlaşıldığından, ortak hayatı temelinden sarsıldığının ve davacının boşanma davası açmakta haklı olduğunun kabulü gerektiği-