2. HD. 02.05.2018 T. E: 2016/16542, K: 6060-
2. HD. 02.05.2018 T. E: 2340, K: 5839-
Davalı kadının evden ayrılmış olması veyahut gelirinin bulunmasının "tedbir nafakası" verilmesine engel olmadığı- Evlilik dışı birliktelik yaşayan eşe tedbir nafakası verilmeyeceği benimsenmişse de, davalının başka bir erkekle evlilik dışı birliktelik yaşadığı hususunun da kanıtlanmamış olduğu-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunması gerektiği- Evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımış olduğu- Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktaysa da, bu hakkın kötüye kullanılmaması gerektiği- İtiraz hakkının kötüye kullanılması halinde evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebileceği- Tanık beyanlarına göre davalı kadının eşine sürekli ağır sözlerle hakaret etmek suretiyle kusurlu olduğu, bu durumda TMK. mad. 166/1 davacının dava açmakta haklı olduğu- "Davacının başka bir kadınla olan ilişkisi yüzünden ailevi yükümlülüklerini yerine getirmediği, davalı kadının hakaretlerinin bu duruma tepki niteliğinde olduğu, geçimsizlikte ağır kusurun davacıda olduğu ve davalının davaya itirazının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olmadığı, hiç kimsenin de kendi kusurundan kaynaklanan nedenlerle kendisi lehine sonuçlar elde edemeyeceği" gerekçesiyle boşanma davasının reddine dair verilen yerel mahkeme kararının isabetsiz olduğu-
Tarafların dava dilekçesi veya cevap dilekçesi ile vakıalara ve tanık deliline dayanmaları halinde her bir tanığın ayrı ayrı hangi maddi vakıaya tanıklık ettiğini yazılı olarak bildirmemeleri durumunda her bir tanığın dayanılan bütün vakıalar hakkında beyanda bulunacağının kabulü gerektiği-
Yargıtayın düzelterek onama kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilmediği ve bu suretle kararın kesinleştiği anlaşıldığından, mahkemece kesinleşen bu karar hakkında yeniden bir inceleme yapması mümkün olmadığı ve direnme kararı verilemeyeceği- Yargıtay bozma kararının birinci bendinde davacı erkek eşin ağır kusurlu olduğu hususu "düzeltilerek onama" kararı verilerek kesinleştiğine göre, TMK. mad. 174/2, 4 ve TBK. mad. 50, 51, 52, 58 dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminat talebinin reddi yönünde direnme kararı verilmesinin hatalı olduğu- Boşanma ve ayrılık davalarında eşlerin kusur durumunun, geçici tedbir nafakası takdir edilirken dikkate alınmayacağı- Eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı- Tedbir nafakasının geçici önlem niteliği dikkate alındığında, davalı kadın için tedbir nafakası verilmesi gerektiği- Mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin yapılan araştırma sonucu dosya içine giren bir tutanakta "davalı kadının ev hanımı olduğu" bildirilmesine karşın, diğer bir tutanakta ise "bir peynir fabrikasında aylık asgari ücretle çalıştığının" belirtildiği, bunun yanında bir kısım tanıklar da davalının çalıştığı yönünde beyanlarda bulunduklarından, davalı kadının sürekli ve düzenli bir gelirinin bulunup bulunmadığı hususunun tam olarak açıklığa kavuşmadığı, o hâlde mahkemece, davalı kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise bunun sürekli mahiyette olup olmadığı, gelirinin düzenli ve yeterli olup olmadığı hususu araştırılarak yoksulluk nafakası istemi hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğu, sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler incelendiğinde ise; davacı karşı davalı erkeğin devlet memuru olarak 1.500.00 TL aylık gelirle, davalı karşı davacı kadının ise bir kargo şirketinde asgari ücret ile çalıştığının anlaşıldığı, belirtildiği üzere asgari ücretle çalışılıyor olmasının, tek başına yoksulluk nafakasının istenmesini engelleyen bir durum olmadığı, ancak bu durumun nafaka miktarının değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir olgu olduğu, böylelikle, olayda TMK.nun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasının takdiri için gerekli “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” ve “kusuru daha ağır olmama” koşullarının davalı karşı davacı kadın yararına gerçekleştiğinin anlaşıldığı-
Davalı erkeğin cevap dilekçesinde "eşinin fiziksel şiddetine maruz kaldığı" savunmasına dayanmadığı anlaşıldığı, ön inceleme aşaması tamamlanana kadar usulüne uygun bir şekilde ileri sürülmeyen ve davalı tarafça dayanılmayan bu vakıanın, mahkemece kendiliğinden hükme esas alınmasına ve davacı kadına kusur olarak yüklenmesine imkân bulunmmadığı, tanıkların, tarafların ileri sürmediği, uyuşmazlık konusu olmayan bir vakıayı doğrulaması da hâkimi bağlamayacağı, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında gösterdiği delillerden davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, ailesinin müdahalesine sessiz kaldığı, buna karşılık davacı kadının da eşine hakaret ettiği anlaşıldığından evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların her ikisi de kusurlu olmakla birlikte davalı erkeğin kusuru daha ağır olup, belirlenen bu kusur durumuna göre de davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulü gerektiği-
Dava dilekçesinde sadece manevi tazminat talebinde bulunan davacının, ön inceleme aşamasından sonra tahkikat aşamasında, (TMK. mad. 174/1 kapsamında) maddi tazminat talebinin bulunmasının "iddianın genişletilmesi" niteliğinde olacağı- Bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmadığından, davacının dava ya da ikinci cevap dilekçesi ile istemediği maddi tazminat (TMK m. 174/1) talebi hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerektiği- "HMK'nın 141. maddesinin maddi vakıalara ilişkin olduğu, boşanmanın ferisi niteliğindeki taleplerin nispi harca tabi olmadan her aşamada istenebileceği" şeklindeki görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması gerektiği- Yerel mahkemece direnmeye konu kısa kararda "Yaşanan olaylarda davalı-davacı kusurlu kabul edildiğinden boşanmanın eki niteliğindeki 150000 TL manevi tazminat talebinin reddine" şeklinde davalı karşı davacı kadının kusurlu olduğundan bahsetmek suretiyle hüküm kurulmuş iken, gerekçeli kararda “Davalı-davacı tarafın sübut bulmayan boşanmanın eki niteliğindeki 150.000 TL manevi tazminat talebinin reddine.” denilmek suretiyle bu kez kusur belirlemesinden söz edilmeksizin manevi tazminat istemin sübut bulmadığı gerekçe gösterilerek kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmış olması nedeniyle, kararın usulden bozulması gerektiği-