Davalı vekilinin görüşmenin anlaşmayla sonuçlanmadığını bildirmesi karşısında dinlenen davalı tanığının tarafların barıştıklarına ilişkin soyut nitelikteki beyanına değer verilemeyeceği-
Boşanmanın fer-i niteliğinde bulunan maddi-manevi tazminat talep edildiğinde olumlu veya olumsuz hüküm kurulması gerekeceği-
Davalı-davacı kocanın eşinin ailesini müşterek konuta kabul etmediği, kayın validesini evden kovduğu, eşini ve ailesini öldürmekle tehdit ettiği, kocanın, kız kardeşi tarafından hastanede şiddete maruz kalan, insanların içinde onuru rencide olacak şekilde üzerindeki kıyafetleri parçalanıp çıplak bırakılan davacı-davalı kadının kocanın ailesinin müşterek konuta gelmelerini istememesinin haklı bir tepkiden kaynaklanması sebebiyle, bu davranışın kadın aleyhine kusur oluşturmayacağının ve gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davalı-davacı kocanın tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği-
Akrabalık veya diğer bir tür yakınlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılmayacağı; dosyada, tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da olmadığından yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalının eşine fiziksel şiddet uyguladığı, onu baba evine bırakıp bir daha ilgilenmediği; buna karşılık davacı kadının da eşine ve kayınvalidesine fiziksel şiddet uygulayıp, evliliğini istemediğini beyan ettiği bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Tarafların anlaşmalı boşanma taleplerine ve aynı tarihte bu yönden hüküm almalarına rağmen, hukuki ve fiili bir engel olmadığı halde, davacı (koca)'nın gerekçeli kararın dört yıl dört ay sonra davalıya tebliğini istemesinin, dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve davacı kocanın bu süre içinde eşiyle birlikte yaşamaya devam etmesi boşanma isteğinin ve bu yöndeki iradesinin de samimi olmadığını göstereceği-
Davacı-davalı kocanın davası münhasıran Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesinde düzenlenen "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" hukuki sebebine dayalı olup; davacı-davalı kocanın Türk Medeni Kanununun 166/son maddesinde düzenlenen "fiili ayrılık" hukuki sebebine dayanan bir boşanma davasının mevcut olduğundan söz edilemeyeceği-
Davacının işinden çıkarılmadığı, istifa ettiği, davacının, boşanma protokolü ile müşterek çocuk için iştirak nafakası ödemeyi kabul ettiği, daha sonra işsiz kaldığını belirterek nafaka miktarının azaltılmasını istediği bu istemin haklılığı, hakkaniyet ve ahdevefa ilkesine uyarlığı yönünde başkaca bir iddia ve delil bulunmadığı, böylece iştirak nafakasının ulaştığı miktar itibariyle öngörülemeyen, katlanılamaz nitelikte olmadığı dolayısı ile uyarlama koşullarının oluşmadığı, nafakanın azaltılmasının hatalı olduğu-
Boşanma kararı verilebilmesi için ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılması gerekeceği-
Birleştirilen davanın açılmasından önce, davacı-davalı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve bu davranışı sonucu evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı; böylece birleştirilen kadının davası yönünden de Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesindeki boşanma koşulları gerçekleşmiş olduğundan; birleştirilen davanın kabulü ile, boşanmaya karar vermek gerekirken; bu husus gözden kaçırılarak, davalı-davacı kadının davasının reddine karar verilmesinin doğru bulunmayacağı-
Davacı-davalı kadının bağımsız konutta oturma isteğine rağmen davalı-davacı kocanın bağımsız konut sağlamaya yanaşmadığı eşini kendi ailesiyle birlikte oturmaya zorladığı ve eşini tehdit ettiği durumlarda boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-