Davalı güven sarsıcı davranışlar içerisine girdiğinden ve birlik görevlerini yapmadığından; taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Kocanın bağımsız konut teminine yanaşmadığı ve ailesinin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kaldığı durumda taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olacağı-
Kocanın eşine ihtar çektiği ihtar tarihine kadar kadından kaynaklanan kusurları affettiği en azından hoşgörü ile karşıladığı, boşanmaya neden olaylarda kadının kusurunun bulunmadığı, aşırı tasarruf yaparak birlik görevlerini yerine getirmeyen kocanın ise tamamen kusurlu olduğu-
Evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda kocanın bir böbreğini hasta olan eşine verdiği ve ameliyat sonrası karısı ile ilgilendiği, fakat karısının anne ve babasını ameliyatını bahane ederek eve koymadığı, gelirse teyzen ve dayın gelsin eşyanı alsın gitsinler dediği, kadının ise ailesinin müşterek eve gelmesi ve evde birlikte kalmaları yönünde eşine baskı yaptığı anlaşıldığından; boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu-
Tarafların barışmasından sonra kadının dava açtığı tarihe kadar geçen sürede de davalı-davacıya yüklenebilecek bir kusurun varlığı ispatlanamadığından; davacı-davalının boşanma davasının reddi gerekeceği-
Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olduğu-
Kadının evlendikten sonra 15.07.2010 - 28.08.2010 tarihleri arasında zaman zaman eski erkek arkadaşı ile telefon görüşmeleri yaparak eşinin güvenini sarstığı anlaşıldığından; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının daha ziyade kusurlu olduğu-
Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesine dayalı dava için fiili ayrılığın tek başına boşanma sebebi olarak kabul edilemeyeceği-
Kocanın, mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurları yanında, kadının da koca tarafından açılıp reddedilen boşanma davasından sonra eşine, internet üzerinden mesaj yoluyla beddua ettiği anlaşıldığından; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda, kadının bu sebeple az da olsa kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- Taraflar yönünden evlilik birliğinin devamında korunmaya değer bir yarar kalmadığından Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi uyarınca, davalı-karşı davacı kocanın boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Davacı kocanın ilk açtığı boşanma davasının reddedilip, kesinleştiği, davacının birlikte yaşadığı kadından bir çocuğunun olması ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde eşlerin evlilik birliğini kurmak için bir araya gelmediklerini kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-