İşçinin kıdem hakkı bakımından aranan en az bir yıllık sürenin, derhal fesihlerde feshin bildirildiği anda sona ereceği ve fesih bildiriminin, muhataba ulaştığı anda sonuçlarını doğuracağı ancak bildirimli fesihler yönünden ise ihbar önelinin süreye dahil edileceği-
İşçinin evlilik nedeni ile iş sözleşmesini feshederek kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için bu hakkın, evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde kullanılması gerektiği- Fesih hakkının evlilik tarihinden sonraya ilişkin ve bir yıl içinde kullanılması gereken bir hak olduğu gözetildiğinde, somut olayda davacı işçi bakımından evlilik nedeni ile fesih şartlarının bulunmadığının açık olduğu- Buna göre davacının kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
Davacı, sözleşmeli er olarak tertip edildiği birliğe katıldıktan sonra, zorunlu/muvazzaf askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacağı süre kadar sözleşmeli er olarak çalıştığında veya çalışmadığı süre kadar, davacının ilişiği kesilmeden (zorunlu/muvazzaf askerliği sona erdirilmeden), komutanlık tarafından belirlenecek birliklerde, erbaş veya er olarak zorunlu/muvazzaf askerlik hizmetini yerine getireceği ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her erkeğin, askerlik hizmeti yapmaya mecbur olması karşısında davacının zorunlu/muvazzaf askerlik görevini sözleşmeli er olarak yapmak istemesi noktasında kanunda bir boşluk olduğu kabul edilirse bu boşluğu oluşturan yasal değişiklikleri işçi lehine yorumlayarak davacının iş akdini muvazzaf askerlik hizmeti nedeni ile feshettiğini kabul etmek gerektiği- Davacı vekilinin istinaf sebebinin yerinde olduğu, yargılamada eksiklik bulunmamakla birlikte, kanunun olaya uygulanmasında İlk Derece Mahkemesince hata edildiği ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşılmakla, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği-
31.12.2010 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği iddiasıyla kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin tahsili istemiyle açılan eldeki davada, iş sözleşmesinin 31.12.2010 tarihinde feshedilmediği ancak dava tarihi itibariyle, 10.07.2013 tarihinde fesih olgusunun gerçekleştiği dikkate alındığında; davacının talep edilen dönem itibariyle dava konusu işçilik alacaklarının değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği, 10.07.2013 tarihli feshin ne şekilde gerçekleştiğinin tespitinin açılacak ayrı bir davada değerlendirilmesi gereken bir durum olup olmadığı ve bu değerlendirmenin eldeki dava bakımından HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen “Taleple bağlılık ilkesi” ne aykırı olup olmayacağı-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının iş sözleşmesinin emeklilik nedeniyle feshedilip feshedilmediği, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihte emeklilik şartlarını taşıyıp taşımadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı işçinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı-
Olayların gelişim şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında mobbing nedeniyle davacı lehine hükmedilen 75.000 TL manevi tazminatın fazla olduğu- Çalışma Saatleri, İşe Gitmeme ve Diğer Konular Hakkında Yönetmelik'in 20. maddesine göre istifa ödentisine hak kazanabilmek için en az beş yıllık çalışma ve istifa ederek iş sözleşmesinin sona ermesi şartlarının gerçekleşmesinin gerektiği- İstifa ederek işten ayrılan işçinin kural olarak kıdem tazminatı alamaz ise de, aksinin taraflarca kararlaştırılabileceği, Yönetmelik maddesinin amacının da istifa sebebiyle kıdem tazminatı ödemesine hak kazanamamış işçiye, kıdem tazminatı yerine istifa ödentisi adı altında ödeme yapılabilmesi olduğu- Ne var ki, davacının hizmet süresi beş yılı aşmakla birlikte iş sözleşmesinin istifa ile sona ermediği, davacının iş sözleşmesini haklı sebeple feshederek kıdem tazminatına hak kazandığı, bu nedenle ayrıca istifa ödentisini de talep etmesinin mümkün olmadığı-
İşyerinde çalışarak yıpranmış olan ve bu arada sigortalılık yılı ile prim ödeme süresine ait yükümlülükleri tamamlamış olan işçinin, emeklilik için bir yaşı beklemesine gerek olmadan iş sözleşmesini sonlandırabileceği- Davacı, kanunun kendisine verdiği yasal hakkını kullanarak iş akdine son verdiğinden, başka bir iş için görüşme yapması ve işyerinden ayrıldıktan sonra çalışmaya başlamasının hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyeceği- Davacının dava dışı şirketle iş sözleşmesini imzaladığı tarih, davalı işyerinden ayrılma iradesini açıkladığı tarihten sonra olup fesih iradesinin davacı işçi tarafından açıklandığı ve bildirilen bu sebebin kıdem tazminatına hak kazandıran hâllerden olduğunun anlaşılması karşısında, davacı işçinin feshinin hakkını kötüye kullandığından bahsedilemeyeceği-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının tarihsiz dilekçede ve 31.08.2008 tarihli ibranamede yer alan işyerinden kendi isteğiyle ayrıldığına dair beyanları, işten ayrılmadan önce yaşlılık aylığına hak kazandığına ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumundan yazı alması, 22.09.2008 tarihinde davalı şirketten hesap kesim fişi alıp 23.09.2008 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurması ve davacıya 01.10.2008 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması hususları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacı işçinin işten ayrılma iradesinin emekliliğe dayandığı sonucuna ulaşılıp ulaşılamayacağı, buradan varılacak sonuca göre davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı-
Sözleşmeyi feshedenin son yüklenici olduğu ve yıllık izinlerin de bu fesih ile ücrete dönüştüğü gözönüne alındığında, yıllık izin ücretinden son yüklenicinin sorumlu olacağı- İhbar tazminatından son işverenin sorumlu olduğu- Hafta tatil ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yüklenicilerin işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacakları- İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemelerin de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebileceği- Yükleniciler aleyhine açılan rücu davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi, borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşme de bulunmadığı, bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmünün kurulması gerektiği- Davanın itirazın iptali şeklinde açılmış olması durumunda ise takibin hangi davalı açısından hangi miktarla devam edeceğinin ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği-
Net ücretin brüt tutarının belirlenmesinde, davacının hesaplama konusu dönemde yurt dışında çalışan işçi olduğu hususunun göz ardı edildiği, yurt dışında çalışan işçiler bakımından, bilinen net ücretin brüt tutarının tespit edilmesinde, eklenecek kanuni kesintilerin ne olduğu noktasında, özellikle davacı işçinin 506 s. Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 86. maddesinde düzenlenen, topluluk sigortasından yararlanıp yararlanmadığı ile 5510 s. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 6. madde hükümleri de dikkate alınarak isteğe bağlı sigortalılık durumunun ne olduğunun belirleyici olacağı, bu hususlar açıklığa kavuşturulmadan davacı işçinin yurt içinde çalışan işçiler gibi brüt ücretinin tespit edilmesinin hatalı olduğu-