Yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkin davada, 7194 sayılı Kanuna karar düzeltme aşamasında eklenen geçici 4. madde hükmü ile tenfiz şartları birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Davalının yargılama aşamasında 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak merkezi makam aracılığıyla yapılan tebligat ile duruşmaya usule uygun şekilde çağrıldığı, kendisine “o yer” kanunu olan Alman Usul Kanunu’nun 276/I maddesi gereğince savunma yapması için dört hafta süre verildiği ve savunma yapmadığı veya kendisini bir avukat aracılığıyla temsil ettirmediği takdirde davacının talebi üzerine hakkında gıyabi karar verilebileceğinin ihtar edildiği, buna rağmen davalı tarafından savunma yapılmadığı ve avukat görevlendirilmediği, bu nedenle Alman Usul Kanunu’na uygun bir şekilde (m. 331/3 ve m. 276) davalının gıyabında karar verildiği karar metninden anlaşıldığından, tenfizi istenilen kararın Alman kanunlarına uygun alarak verildiğinin ve davalı hakkında gıyabi karar verilmesinin davalının savunma hakkının ihlali niteliğinde olmadığının kabulü gerekeceği- Hem Türkiye’nin hem de Almanya’nın 1965 tarihli Lahey Sözleşmesine taraf olması ve her iki ülkenin de anılan Sözleşme’nin 10. maddesine çekince koyması karşısında tenfize konu yabancı mahkeme kararının doğrudan posta yoluyla tebliğ edilmesinin yapılan tebliğin geçersiz olduğu sonucunu doğuracağı, bu nedenle karar tebliği geçersiz olduğundan kararın Alman kanunlarına göre kesinleştiğinden de bahsedilemeyeceği, buna rağmen davalının tenfize konu karara yönelik itiraz ve temyizinin; kararın posta yoluyla tebliğ edilmesinden sonra kesinleştiğinden ve daha sonra merkezi makam aracılığıyla yapılan tebligatın yeni bir itiraz süresi bahşetmeyeceğinden bahisle reddedilmesinin açıkça davalının savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğu, zira itiraz süresinin yabancı mahkeme kararının 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi gereğince merkezi makam aracılığıyla tebliğ edildiği tarihten itibaren başlatılmamasının anılan Sözleşmeye aykırılık oluşturacağı-
Davalı, yargılama aşamasında 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak merkezi makam aracılığıyla yapılan tebligat ile duruşmaya usule uygun şekilde çağrıldığı, kendisine “o yer” kanunu olan Alman Usul Kanunu’nun 276/I maddesi gereğince savunma yapması için dört hafta süre verildiği ve savunma yapmadığı veya kendisini bir avukat aracılığıyla temsil ettirmediği takdirde davacının talebi üzerine hakkında gıyabi karar verilebileceğinin ihtar edildiği, buna rağmen davalı tarafından savunma yapılmadığı ve avukat görevlendirilmediği, bu nedenle Alman Usul Kanunu’na uygun bir şekilde (m. 331/3 ve m. 276) davalının gıyabında karar verildiği anlaşıldığından, tenfizi istenilen kararın Alman kanunlarına uygun alarak verildiği ve davalı hakkında gıyabi karar verilmesinin davalının savunma hakkının ihlali niteliğinde olmadığı- MÖHUK 53/b gereğince, ilâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin dava dilekçesine eklenmesi gerektiği, ancak kararın dava tarihinden önce kesinleşmesi karşısında, kesinleşme şerhine yönelik eksikliğin yargılama sırasında giderilebileceği-
Yabancı mahkeme tarafından verilen vasi tayinine ilişkin kararın tanınması ve tenfizi isteminde görevli mahkemenin asliye mahkemeleri olduğu (MÖHUK 51/1.)- Görev hususunun yargılamanın her aşamasında kendiliğinden nazara alınması gerektiği-
Tanıma ve tenfiz kararının kesinleşmesi halinde, yabancı ilamın kesin hüküm etkisi yabancı mahkeme kararının o ülkede kesinleştiği andan itibaren hüküm ve sonuç doğuracağına göre, tarafların o tarihte boşanmış olacağı- Tanıma ve tenfiz davasının neticesi bu davayı etkileyeceğinden, tanıma ve tenfiz kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği-
Tarafların boşanmalarına, yabancı (İran) mahkemece karar verilmeyip "üç ay süreyle geçerli olmak üzere, erkeğe notere başvurmak suretiyle tek taraflı irade beyanıyla boşanma yetkisinin" verilerek kadının iradesinin yok sayılması niteliğindeki kararın, Türk kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil edeceği ve bu itibarla yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmesi olanağının bulunmadığı- Önceki bozma ilamında, davalı kadının açtığı, tanınması istenilen davaya konu yabancı mahkeme kararının iptaline ilişkin davanın sonucunun bekletici mesele yapılması belirtilerek karar usulden bozulmuşsa da, bozma ilamında diğer temyiz itirazlarının incelenmediğine de açıkça yer verildiği görüldüğünden, usuli kazanılmış bir haktan söz edilemeyeceği- Kamu düzenine ilişkin konularda usuli kazanılmış hakkın oluşmasının mümkün olmadığı-
Vasiyetnamenin açılması ile ilgili yabancı mahkeme ilamının tanınması ve tenfizine-
Tanıma ve tenfize konu olan ilamında müşterek çocuklar için davalı babanın ayrı ayrı iştirak nafakasına yönelik sorumlu tutulduğu anlaşıldığından, bu miktara yönelik tanıma tenfiz hükmü kurulması gerekirken, yabancı mahkeme kararının kapsamı haricinde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Hollanda Devleti Arnhem Mahkemesi kararının tanınması ve tenfizi talep edilen davada; davacı erkeğin bozma öncesi sunduğu yabancı mahkeme ilamı ve onaylı tercümesine ilişkin evraklarla, bozmadan sonra dosyaya sunulan evrakların birbirleriyle örtüştüğü, birbirlerini tamamladığı, yabancı mahkeme ilamı, onaylı tercümesi ve apostil şerhinin birbirleriyle bağlantılı olduğu dolayısıyla eksikliğin giderildiği anlaşıldığından, mahkemece davanın kabulü gerektiği-
Tanınması istenilen yabancı mahkeme kararında; davacı erkeğin vatandaşlık kazanma amacı ile, davalı kadının ise para karşılığında bu evliliği yaptığı, yapılan evliliğin gerçek bir evlilik olmaması gerekçesiyle evliliğin hükümsüzlüğüne karar verildiği- Türk Medeni Kanunu'ndaki butlan sebepleri arasında, "vatandaşlık kazanmak için yapılan evlilikler"in sayılmamasının, kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyeceği-