Davacının toplam hizmet süresince hiç izin kullanmadığının kabul edilmesinin hayatın olağan akışına ters olduğu- Davacının süre belirtmeksizin yıllık izin haklarının kullandırılmadığını iddia etmesi halinde, mahkemece, davacının davayı somutlaştırma yükü (HMK 194) ve hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü (HMK 31) göz önüne alınarak, davacının beyanı alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Dava dilekçesinde davanın “belirsiz alacak davası” olduğuna yönelik herhangi bir ifade yer almamakta olup, davanın kısmi dava olduğu ve bu durumda, davanın türünün artırım dilekçesi ile değiştirilmesinin olanaklı olmadığı-
Kısmi davada faiz talebinde bulunulmuşsa aynı alacak ve tazminatların artırıldığına dair ıslah talebinde açıkça faiz istenilmemişse bile faize karar verilmesi gerektiği- Belirsiz alacak davasının bir türü olan külli tespit kısmi eda davasında faiz başlangıcı yönünden Yargıtay 9. HD.'nin uygulamasının, kısmi dava esaslarıyla aynı olduğu (İhbar tazminatı alacağına dava ve ıslah (talep artırım) ayrımı yapılmaksızın dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin hatalı olduğu)-
Sözleşme uyarınca davalı tarafından depolanan ürününün davalı tarafından iade edilmemesi nedeniyle zarara uğranıldığı iddiası ile açılan davada, davacının zararın miktar veya değerini belirleyebilme imkanı var iken davasını belirsiz alacak davası olarak açmasında hukuki yararı bulunmadığı-
Davacının açtığı ilk tasarrufun iptali davasında, ıslah dilekçesinde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu" ve talebinden açıkça feragat ettiğini de belirtilmediği (HMK. mad. 109/3) anlaşıldığından, ek dava olarak yeni bir tasarrufun iptali davası açabileceği- Açılan ek davada, "Dava konusu gayrimenkulün devir tarihindeki değeri ile ıslah ile talep edilen değeri aradaki farkın davacının icra takip dosyasındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olarak davalıdan alınarak davacıya verilmesine" karar verilmesinin isabetli olduğu-
Taşınmazına el konulan kimse mülkiyet hakkının kamu tüzel kişiliğine devrine razı olarak, taşınmaz malın bedelini dava ettiği takdirde ödenecek bedelin, taşınmazın el koyma tarihindeki özelliklerine göre, dava tarihindeki değeri olacağı- Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat davalarında da amaç taşınmazın gerçek değerinin tespiti olup, kamulaştırma ile denklik sağlanabilmesi için Kamulaştırma Kanunu’nun değer tespitine ilişkin hükümleri kısmen uygulanması gerektiği- Emsal olarak seçilen ve dava konusu taşınmazla aynı özellikleri taşıyan komşu parsele ilişkin kararın güçlü delil oluşturduğu, taşınmazın dava tarihindeki değerinin biçilmesinde esas alınması gerektiği-
Somut olayda dava dilekçesinin içeriği ve özellikle de alacağın belirlenebilir olmayıp, tüm kayıtların işveren tarafından tutulması nedeniyle, deliller toplanıp alacak miktarı belirlendikten sonra, harcın tamamlanacağına yönelik açıklamalar karşısında, eldeki davanın kısmi dava olarak değil, belirsiz alacak davası olarak açıldığı-
Davacının kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını ek bir dava açarak istemediği gibi, müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi de vererek artırmadığı da gözetildiğinde, talebin aşılması suretiyle hüküm tesis edilemeyeceği-
Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla artırılması halinde, artırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilebileceği-İçtihadı Birleştirme Kararlarının kanun hükmünde olup, hükmüne uyulmasının zorunlu olduğu-
HMK'nın 109/2. uyarınca kısmi dava açılma yasağı 11.04.2015 tarihli 6644 sayılı Kanun'la mülga edildiğinden kısmi dava yasağı kalkmış olup karar tarihinde kısmi dava yasağının olmadığı, kaldı ki açılan iş bu dava kısmi dava olarak da nitelendirilemeyeceğinden, işin esasına girilerek karar verilmesi gerekeceği-
Davacı vekili, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak tahsilini talep ettiği meblağı bilirkişi raporu sonrasında ıslah yolu ile arttırmış olup dava dilekçesi ve (HMK mad. 109) kısmi davada, ancak dava konusu yapılan miktar bakımından zamanaşımının kesileceği ve olayın 2014 yılında meydana geldiği, davanın Ağustos 2014'de açıldığı, ıslah talebinin ise Haziran 2017'de yapıldığı gözönüne alındığında, TTK. mad. 1420'de belirtilen süre geçmiş olduğundan, davalının usulüne uygun ve süresinde yaptığı zamanaşımı def'i dikkate alınarak ıslah edilen kısım yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine kararı verilmesi gerektiği-