Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmadığı- Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişinin bunu açıkça dilekçesinde belirtmesi gerektiği-. Her ne kadar duruşmada davacı vekili "davamız belirsiz alacak davasıdır" şeklinde beyanda bulunmuş ise de; davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmadığı- Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabit olduğu- Hâl böyle olunca, direnme kararının bozulması gerektiği-
Yıllık izin ücretinin tabi olduğu zamanaşımı süresinin beş yıl olduğu- Kısmi olarak açılan davada, ıslah tarihi itibariyle, fesih tarihinin üzerinden beş yıldan fazla bir sürenin geçtiği, yıllık izin ücretinin tabi olduğu beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu görüldüğünden, ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı savunmasına değer verilmeden sonuca gidilmesinin hatalı olduğu-
Davanın, bonoda kayıtlı miktarın 15.500 TL'sinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu, kural olarak bonoya dayalı iddiaların yazılı delille ispatının gerektiği, somut olayda davacı tarafından bononun geçersizliğine ya da bedelsizliğine ilişkin yazılı bir delil sunulamadığı, kaldı ki menfi tespit davalarının kısmi olarak açılmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kira bedelinin tespiti davalarında fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamayacağı ve saklı tutulan bu hakla ilgili olarak ıslah talebinde bulunulamayacağı-
Kira bedelinin tespiti davalarında fazlaya ilişkin hakların saklı tutulamayacağı ve saklı tutulan bu hakla ilgili olarak ıslah talebinde bulunulamayacağı-
İlk dava sırasında "protez bedeli" için ayrı bir hesaplama yapılmasının gerekmesi üzerine, ek dilekçe ile protez bedelini takipsiz bıraktıklarını ve sonraki ıslah dilekçesi ile de "protez bedeli, bakıcı ücreti de dâhil olmak üzere tüm tedavi giderlerine ilişkin taleplerini, bu konuda tüm ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak takipsiz bıraktıklarını" beliren ve ilk davada takipsiz bırakılan ayrı kalemler (farklı alacaklar) için yeni bir dava açan davacının talep konuları birbirinden bağımsız nitelikte olduğundan, her iki dava arasında kısmi dava - ek dava ilişkisi bulunmadığı- İlk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucu da aynı olmadığından ortada maddi anlamda kesin hükmün varlığından da söz edilemeyeceği- Davacı mevcut davada da alacağının kaynağını ilk davada gösterilen trafik kazasına dayandırmış ve ilk davada, olayda "hatır taşıması" olduğu savunulmuşsa da, mahkemece "kazada hatır taşımasının bulunmadığı" şeklindeki maddi vakıa zımnen kabul edilerek miktarından indirime gidilmeksizin tazminat hükmedilen karar, olayda hatır taşıması bulunduğunu savunan davalı tarafça temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, ilam icraya konulmuş ve yapılan ödeme karşılığı ibraname alınmış olduğundan, trafik kazasında hatır taşıması bulunmadığı yönündeki maddi vakıanın taraflar arasında kabul edilerek kesinleşmiş olacağı ve ilk hüküm kesin hüküm etkisi yaratmasa bile, somut olaydaki bu durum aynı maddi vakıaya (trafik kazasında hatır taşımasının olmadığına) dayalı olarak açılan eldeki davada unsur etkisi oluşturduğundan, mahkemece "hatır taşımasının uygulanmaması gerektiğine" ilişkin olarak verilen direnme kararı sonuç itibariyle yerinde olduğu- "Eldeki dava, ilk davadan bağımsız olarak düşünülmesi gerektiğinden, önceki davada indirim yapılmamış olmasının bu davada "kesin delil" oluşturmayacağı, ilk davada dahi "hatır taşıması" olduğu yönünde savunmada bulunulduğu, yaralının içinde bulunduğu aracın işleten tarafından hatır için kullandırıldığının dosya kapsamından net olarak anlaşılabildiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
İtiraz Hakem Heyetince davalı vekiline kesin süreli ihtaratı içeren ara kararların e-posta yoluyla tebliği usule aykırı değil ise de, elektronik yolla yapılan tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılması gerekirken, İtiraz Hakem Heyetince, Elektronik Tebligat Kanunu hükümlerinin sigorta tahkim alanında uygulanmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin süresi içerisinde kesin sürenin gereğini yerine getirmediği ve delil ikamesinden vazgeçtiğinden bahisle itirazın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Davacının imzası bulunmayan bordrolarda belirtilen fazla çalışma ücreti tahakkuk miktarlarının "banka kanalıyla davacıya ödendiği" davalı işveren tarafından ispatlandığından, ödenen miktarların, fazla çalışma ücreti alacağı tutarından mahsup edilmesi gerektiği- "Kısmi dava" olarak açılan davanın, ıslah dilekçesi ile "belirsiz alacak davası" olarak değiştirilemeyeceği- Fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları "ücret" niteliği taşıdığından, bu alacaklara mevduata uygulanan en yüksek faiz oranın uygulanması gerektiği- Islah dilekçesinde talep edilen "yasal faiz" ifadesinin 3095 s. K. m. 1'de düzenlenen yasal faiz olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu ifadenin "yasadan kaynaklı faiz" olarak geniş yorumlanamayacağı- Davacı vekili dava dilekçesinde talep edilen alacaklara ilişkin mevduat faiz talep etmişken, ıslah dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunarak ıslah edilen alacaklar bakımından faiz türüne ilişkin talebini değiştirme iradesini ortaya koymuş olup taleple bağlılık ilkesi uyarınca, ıslah dilekçesiyle artırılan miktarlar için ıslah tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması, ancak, (4857 s. İş K. m. 34) gereğince ödenmeyen ücret alacaklarına mevduata uygulanan en yüksek faiz oranın uygulanacağı hüküm altına alındığından, hükmolunan yasal faiz oranının en yüksek mevduat faiz oranını da aşmaması gerektiği- Fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerine dair ıslah dilekçesiyle artırılan miktarlar için ıslah tarihinden itibaren en yüksek mevduat faiz oranını aşmamak kaydıyla yasal faize hükmedilmesi gerektiği- "Davacı tarafın, 'kısmi dava' olarak açtığı eldeki davada fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları için en yüksek mevduat faizinin uygulanmasını talep ettiği, anılan alacakların İş Kanunu hükümleri kapsamında kaldığı, genel kanun niteliğinde olan TBK ve 3095 s. K.’da açıkça özel kanun veya sözleşme ile kararlaştırılmamışsa, yasal faiz uygulanacağının belirtildiği, 3095 s. K. kapsamına TBK ve TTK.'ya göre faiz ödemelerinin alındığı, İş Kanundaki faiz ödemelerinin kapsam dışı olduğu, dava konusu alacakların İş Kanunundan kaynaklandığı ve anılan Kanunla faiz türünün düzenlendiği, bu faizin İş Kanunundan yani yasadan kaynaklandığı, dolayısıyla istenilen alacakların niteliğine göre en yüksek mevduat faiz oranının uygulanması gerektiği, ıslah ile yasal faiz istenilmesinin bu talebi sınırlamadığı, taleple bağlılık ilkesine aykırı bir durumun söz konusu olmadığı" şeklindeki görüşün kabul edilmediği-
Davacının imzası bulunmayan bordrolarda belirtilen fazla çalışma ücreti tahakkuk miktarlarının, "banka kanalıyla davacıya ödendiği" davalı işveren tarafından ispatlandığından, ödenen miktarların, fazla çalışma ücreti alacağı tutarından mahsup edilmesi gerektiği- Islah dilekçesi ile de davanın türünün değiştirilemeyeceği- Islah dilekçesinde talep edilen “yasal faiz” ifadesinin, 3095 s. K. m.1'de düzenlenen "yasal faiz" olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu ifadenin "yasadan kaynaklı faiz" olarak geniş yorumlanmasının, diğer faiz türlerinin yorumlanması yolunu da açarak kavram kargaşasına neden olacağı-Davacı, dava dilekçesinde talep edilen alacaklara ilişkin mevduat faiz talep etmişken, ıslah dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunarak ıslah edilen alacaklar bakımından faiz türüne ilişkin talebini değiştirme iradesini ortaya koyduğundan, ıslah dilekçesiyle artırılan miktarlar için ıslah tarihinden yasal faiz uygulanması, ancak 4857 s. İş K. mad. 34 gereğince, ödenmeyen ücret alacaklarına mevduata uygulanan en yüksek faiz oranın uygulanacağı hüküm altına alındığından, hükmolunan yasal faiz oranının en yüksek mevduat faiz oranını da aşmaması gerektiği- "Dava konusu alacakların İş Kanunundan kaynaklandığı ve anılan Kanunla faiz türünün düzenlendiği, bu faizin 4857 sayılı İş Kanunundan yani yasadan kaynaklandığı, dolayısıyla istenilen alacakların niteliğine göre en yüksek mevduat faiz oranının uygulanması gerektiği, ıslah ile yasal faiz istenilmesinin bu talebi sınırlamadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Davacı vekilinin, bozma ilamı sonrasında yapılan yargılamada, talep artırım dilekçesi doğrultusunda karar verilmesini talep ettiği, davacı tarafın, talep ettiği hakkın geri kalanından açıkça feragat ettiğine dair bir beyanına da dosyada rastlanmadığı, buna göre dava dilekçesi ile talep edilen hakkın geri kalanından açıkça feragat edilmediğinden yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı- Davacı vekilinin, ilk hükmü temyiz etmemesi, usul ekonomisi ve kazanılmış haklara aykırılık oluşturmayıp, beyanlarından, dava dilekçesi ile talep ettiği haklarının fazlasından, yasanın işaret ettiği üzere “açıkça” bir feragati de söz konusu olmadığından, işin esasına girilerek; 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 177/2. maddesi uyarınca bozmadan sonra ıslah da yapılabileceği de gözetilerek karar verilmesi gerekeceği-