Dava Dilekçesiyle Türk Lirası olarak talep edilmiş olan yabancı para alacağının davanın ilerleyen safhalarında ıslah dilekçesiyle doğrudan yabancı para alacağına dönüştürülmesinin mümkün olmadığı-
Harici taşınmaz satış sözleşmesinin yer aldığı uyuşmazlıkta, davacı dava dilekçesinde, "satım bedeli olarak ödendiği belirtilen 23 kg has altının aynen iadesi, mümkün olmadığı takdirde karar tarihindeki değerinin tahsilini" talep edilmiş olup, mahkemece, konusu altın olan dava konusu borcun (misli eşyanın) taleple bağlılık ilkesi gözetilerek, "aynen iadesi" bunun mümkün olmaması halinde, karar tarihindeki değerine hükmedilmesi gerektiği, "dava tarihi" itibariyle değerine hükmedilemeyeceği- Satış bedeli olarak ödenen altının faizsiz, taşınmazın (dükkanın) ise bedelsiz olarak iade edileceği gözetilerek, taşınmazın davacı tarafından davalıya iade edildiği tarihten itibaren davacı lehine faize hükmedilmesi gerektiği- Talep edilmediği halde, davaya konu dükkanın kira bedelinin davacı tarafından alındığı anlaşıldığından, taşınmazın davacı yedinde olduğu kabul edilerek taşınmazın da davalıya iadesi yönünde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Davacının davasını ıslah etmesi üzerine mahkemece ücret alacağının tahsiline karar verilmesinin, her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle yanlış olduğu-Islah talebi reddedilerek dava dilekçesindeki istemle bağlı kalınmak suretiyle karar verilmesi gerektiği- Ödemenin ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödenmesi kararlaştırılmış ise alacaklının, ödemenin bu para birimiyle veya ülke para birimiyle ödenmesini isteme yönünde sahip olduğu seçimlik hakkın kullanılmasıyla birlikte hakkı kullanan kişinin bu kararından geri dönemeyeceği- Davacının ıslah dilekçesi ile borcun yabancı para üzerinden tahsilini isteyemeyeceği- Davacının, dava dilekçesinde her iki davalıya karşı husumet yöneltmiş olmasına rağmen mahkemece yalnızca hükmedilen tutarın "davalıdan alınarak davacıya verilmesine" şeklinde soyut karar verilmesinin doğru olmadığı- Şirketin tasfiyesi halinde hissesine düşen miktarın tahsilini isteyen davacının fiilen ne kadar süre ile müdürlük yaptığı ve bu süre için ne tutarda alacağının bulunduğu hususunda bir değerlendirme yapılmadan, müdür olarak atandığı tarihten ortaklıktan çıkarılması kararının onandığı tarihe kadar ücret hesaplayan bilirkişi raporunun yerinde olmadığı-
Dava konusu icra takibinin Türk Lirası üzerinden yapıldığı, ayrıca davacı işçinin ücretinden yapılan kesintilerin de Türk Lirası olarak mahsup edildiği, buna rağmen ödenmeyen bakiye alacakla ilgili olarak yabancı para üzerinden tespitte bulunmak suretiyle hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
Türkiye’de faaliyet gösteren iki Türk şirketi arasındaki davacının icra takibine ve davaya konu ettiği açık hesap alacağının, kur farkından kaynaklandığı, başka bir deyişle kur farkı alacağı olduğu, kur farkı alacağının, Türk Lirası olarak talep edilebileceği, Türk Kanunları’na göre; döviz alacağının Türk Lirası olarak istenmesi mümkün ise de, Türk Lirası alacağının dövize çevrilerek istenmesinin mümkün olmadığı, davacının kur farkından kaynaklanan Türk Lirası alacağı saklı olup; işbu itirazın iptali davasının reddi gerektiği-
"Zamanaşımı def'i ileri sürülmesinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğu, davalıların davacıyı aldatma kastıyla hareket ederek haksız fiilde bulundukları, taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı, davalı şirketler tarafından hazırlanarak SPK’ya gönderilen yazı ekinde yer alan CD’ler içerisinde davacıya ilişkin bilgilere yer verildiği, davacının davalıya CD’de belirtildiği üzere 26.224 EURO parayı ödediğinin kabul gerekeceği, ortaklık durum belgesine göre davacıya ödenmiş olan 111,00 EURO (216DM)'nin mahsubu ve 5 adet hisse senedi satımına ilişkin belgedeki imzalara davacının açıkça itirazının bulunmadığı ve bu belgeleri benimsediğinin kabulü ile toplam 4.280 EURO'nun da mahsubu gerektiği, bu durumda davacının bakiye alacağının 21.833 EURO olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının davalı şirketin ortağı olmadığının tespitine, 21.833 EURO'nun faiziyle davalıdan (... aleyhine hükmedilen miktar ile mükerrer ödemeye yol açmamak kaydıyla) tahsiline" karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davacı, elindeki hisse senetleri için 14.300 DM ödeme yapmış, karşılığında ödeme yaptığı tarih itibariyle 1.410 TL nominal değerli hisse senedi almış olduğundan, davacının ne miktar fazla ödeme yaptığının tespitinin, paranın yatırılıp 1.410 TL nominal değerli hisse senedinin alındığı tarih itibariyle yapılması gerektiği ve bu tespitin de, ancak paranın yatırıldığı gün itibariyle 1.410 TL nominal tutarındaki hisse senedi alabilmek için davacının kaç DM ödemesi gerektiği bulunup, bu tutarın 14.300 DM'den düşülmesi suretiyle yapılabileceği- Davacının hisse senedi alıp ödeme yaptığı gün itibariyle ne miktar fazla ödeme yaptığı bu suretle belirlendikten sonra davacının davalıdan geri aldığı taraflar arasında uyuşmazlık dışı olan 800 DM'nin bu miktardan düşülmesi, davacının Euro talep etmesi nedeniyle ortaya çıkan DM miktarının, DM'nin Euroya dönüştürüldüğü tarihteki kur oranı dikkate alınarak Euroya çevrilmesi, yine davalı tarafından davacıya ödendiği tartışma dışı olan 250 Euronun bulunacak rakamdan düşülmesi böylece Euro üzerinden tahsil talebinde bulunan davacının kaç Euro alacağı bulunduğunun belirlenmesi gerektiği-
Kâr payı ödemesine ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın hüküm kurulmasının hatalı olduğu- Davacı vekili Euro'nun karşılığı olan TL'nin tahsilini talep ettiğine göre artık davalı aleyhine verilen hükmün de Türk Lirası üzerinden kurulması gerektiği-
Davacı ticari defterlerinde, davacı alacağı dava konusu Euro faturaya dayalı olarak muhasebeleştirilmiş ve davacı alacağı davacı defterlerinde TL olarak belirlenmişse, davacı defterlerindeki kayıtlar davacı aleyhine davalı lehine delil olacağından davanın TL üzerinden kabulü gerektiği, Euro’nun dava tarihindeki TL karşılığı üzerinden yapılan talebin aynen kabulünün hatalı olduğu-
Yerel mahkemece, 40.000 DM alacağın varlığına ilişkin "Alman Markı" üzerinden hüküm kurulduğu, 2002'den bu yana "Alman Markı"nın kullanılmadığı, bu nedenle mahkemece verilen kararın infaza elverişli olmadığı- Markın, 1 Ocak 1999 tarihinde Euro ile değiştirildiği ve değişimde 1 Euro'nun 1,95583 DM'ye eşdeğer kabul edildiği, DM'nin kabul edilen dönüşüm değeri üzerinden, Euro'ya çevrilmesinin gerektiği ve davaya konu yabancı paranın ne tür bir hesapta tutulduğunun belirlenemediğinden bahisle, 3095 sayılı Yasa'nın 4/a maddesi uyarınca faize hükmedileceği- Davalı TMSF'nin, Bankacılık Kanunu'nun 140. maddesi uyarınca her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olup davalı aleyhine yazılı şekilde harca hükmedilmesinin de yasaya aykırı olduğu, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verildiği-