Davacı tarafından malın ayıplı olduğunun tespit edildiği davada, seçimlik haklardan “sözleşmeden dönme” hakkının kullanıldığı, bunun neticesi olarak bedel iadesinin istenildiği, fazlaya ilişkin hakkını ise saklı tutmadığı, her ne kadar temyiz dilekçesinde aracın bedelinin tamamının ödendiği iddiasında bulunulmuş ise de taleple bağlılık ilkesi gereği, dava dilekçesinde istenilen bedelden fazlasına hükmedilemeyeceği, geri kalan ödeme ayrı bir dava konusu olabileceği, bununla birlikte sözleşmeden dönülmüş olması nedeniyle aracın karşı tarafa iadesine karar verilmesinin de isabetli olduğu- Karar tarihi olan 2020 yılında yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13 üncü maddesi gereğince maktu vekalet ücretinin altında olamayacağı ancak bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
Davalı vekili asıl davada taraf olmadığı halde Bölge Adliye Mahkemesince asıl dava açısından "yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline" şeklinde hüküm verildiği ve kararın bir bütün olarak incelenmesinde hükmün tek davalı yönünden oluşturulduğu ancak yargılama giderlerinin "davalılardan tahsiline" şeklinde yazılmasının maddi hataya dayalı olduğu ve davalı vekili, asıl davaya yönelik temyiz itirazında bulunmuş ise de; davada taraf olmayanların hükmü temyiz etme hakkı kanunen mümkün olmadığından, asıl dava da taraf olmayan davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesinin gerektiği-Dosya içerisinde yer alan ve davalılar arasında imzalanan garantörlük sözleşmesi, kullanılan kredinin davalı şirket hesabına aktarılmış olması, kredi verildiği tarihte inşaatın tamamlanması seviyesi dikkate alındığında kullanılan kredinin bağlı kredi kapsamında olduğunun anlaşıldığı-Konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu; konutun teslim edilmemesi durumunda konut satış sözleşmesinde veya bağlı kredi sözleşmesinde belirtilen konut teslim tarihinden, konutun teslim edilmesi durumunda konutun teslim edildiği tarihten itibaren, kullanılan kredi miktarı ile sınırlı olmak üzere bir yıl olduğu ve 6502 sayılı kanunun amacının "kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenleme niteliği olduğundan konutun teslim tarihinin revize edildiğine ilişkin davalı bankanın iddiasına göre muvafakatinin alınmamış olması satıcı şirketin beyanına itibar ederek revize edilen tarihi kabul eden tüketici aleyhine sonuç doğuramayacağı gibi teslim tarihinin revize edildiğine ilişkin bağlı kredi veren kuruluşa bilgilendirmeyi yapmak da davalı satıcı şirketinin yükümlülüğünde olduğu ve bu durumda kanunun amacına aykırı olarak bu bildirimin yapılmamasının davacı tüketici açısından aleyhe değerlendirilemeyeceği- Davalılar arasında yapılan garantörlük sözleşmesi gereğince de konutun teslim tarihinin 31.10.2017 olarak kabulüne ilişkin Yerel Mahkeme kararının yerinde olup bu durumda davanın kanunda öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığının anlaşıldığı-Bankanın sorumluluk süresini belirleyen bir düzenlemenin yok sayılarak belirsiz hale getirilemeyeceği, satıcı ile alıcı teslim tarihini ileri bir tarihe belirleyerek bankanın kanunen belirlenen sorumluluk süresini de belirsiz hale getirdiği, finansman kuruluşunun bankanın kanunda belirlenen bir yıllık süreden daha fazla sorumluluk altına girebilmesi için bu konuda kabulün olması gerektiği ve kabul olmadan hiçbir şekilde sorumluluk süresi uzatılamayacağından taşınmazın teslim tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçmesi nedeniyle davalı finans kuruluşunun bankanın sorumluluğuna gidemeyeceği, hak düşürücü süre nedeniyle davalı banka yönünden davanın reddi gerektiği düşüncesinin ayrıca karşı görüş olarak benimsendiği-
Bankadan bağlı krediyle alınan taşınmazın teslim tarihinin satıcı tarafından tek taraflı uzatılması halinde uzatılan bu süreden bankanın da sorumlu olup olmayacağı- Satıcı tek taraflı teslim süresini uzatmasıyla, davalı finans kuruluşu bankanın da süresinin uzayacağı- "Taşınmazın teslim tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçmesi nedeniyle davalı finans kuruluşu bankanın sorumluluğuna gidilemeyeceği, hak düşürücü süre nedeniyle davalı banka yönünden davanın reddi gerektiği" şeklindeki karşı oyun kabul görmediği-
Aracın yağ tüketiminde bir problem olduğuna ilişkin herhangi bir tespitin eğitimli ve donanımlı yetkili servis personelince fark edilmediği/ ya da servis iş emirlerine söz konusu durumun yansıtılmadığı/tüketicinin konu hakkında bilgilendirilmediğinin ortada olduğundan araçtaki problemin imalattan kaynaklı gizli ayıp niteliğinde olduğu- Araçta imalattan kaynaklı bir ayıp olduğu, ayıptan davalı şirketlerin sorumlu olması gerektiği, söz konusu ayıbın niteliği, araçtaki ayıbın ancak aracın motorunun yenisi ile değiştirilmesi yolu ile giderilebileceği ve arızanın sürücü güvenliği yönünden önemi dikkate alındığında, davacının aracın misli ile değişimi yönünde seçimlik hakkına öncelik verilerek aracın ayıpsız misli ile değişimi ve kaza sebebiyle araçta oluşan değer kaybının da davalı şirketlere iade edilmesi gerektiği-
Malın ayıplı olmasından kaynaklanan, malın satıcıya teslimi ile ödenen bedelin iadesi istemine ilişkin somut uyuşmazlıkta, davacının davalıdan satın aldığı aracın, 2 yıllık garanti süresi içerisinde 2 kez arızalandığı; 02.02.2017 tarihinde ortaya çıkan arızanın kesin olarak 13.04.2017 tarihinde giderilerek azami tamir süresinin aşıldığı anlaşılmakla, 6502 Sayılı Kanun'un 56/3.maddesi gereği "tüketici bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen seçimlik haklarından onarım hakkını kullanmışsa, malın garanti süresi içinde tekrar arızalanması veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hâllerinde 11 inci maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabileceği" ifadesiyle, tüketici davacının aynı Kanunun 11.maddesinde yer alan seçimlik haklarını kullanabileceği-
Sıfır olarak satın alındığı sanılan aracın dört kapısının da sökülüp takılmasının aracın ekonomik değerini düşüren gizli ayıp niteliğinde olduğundan tüketicinin seçimlik haklarından aracın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini talep edebileceği-
Malın ayıplı olmasından kaynaklanan tazminat talebi- Kök raporda gizli ayıp olduğu tespit edilen zarar kalemleri yönünden işin esası incelenmesi gerektiği-
3. HD. 19.09.2022 T. E: 5223, K: 6682
Bilirkişi raporu doğrultusunda dava konusu taşınmazda tespit edilen eksik ve ayıplı işler bedelinin 7.200 TL olduğu yine ortak alandaki eksik ve ayıplı işlerden davacının arsa payına isabet eden miktarın 3.862,64 TL olduğu belirtilerek hüküm kurulmuş ise de, hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunda belirtilen ve mahkemece “gizli ayıp” olarak kabul edilen imalatlar ile ilgili olarak; bu ayıpların “açık” yada “gizli” olup olmadığı ve “gizli ayıp” olarak nitelendirilen ayıplar yönünden kullanım vs durumları dikkate alınarak ne zaman oluştuğu ya da oluşacağı ve bunu tüketicinin ne zaman fark edebileceği ile bağımsız bölümün teslim tarihi de göz önünde bulundurularak, yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı hususlarına yeterince yer verilmediği- Gizli ayıplar yönünden kendisine yüklenen “hemen ihbar” mükellefiyetini yerine getirip getirmediğinin ispat yükü davacıda olup site yönetiminin veya diğer tüketicilerin, tüketici adına ayıp ihbarında bulunma hak ve yetkisi bulunmadığı- Bilirkişi heyetinden “gizli ayıp” olarak nitelendirilen imalatların, “açık” ya da “gizli” ayıplı olup olmadığı ayıpların niteliği ve ortaya çıktıkları ve bunu normal vasıflardaki bir tüketicinin ne zaman fark edebileceği zaman dilimi ile davacının taşınmaz ve ortak alandaki bir kısım ayıp ve eksiklikleri bildiren başvuruları da değerlendirilerek gerekçeli ek rapor alınması gerektiği-
Davacının seçimlik hakkını onarım yönünde kullanmış olduğu, onarım neticesinde arızanın giderildiği, bu hâli ile malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi talebinin hakkaniyete ve taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesine aykırı olacağı--