HMK m. 46ya dayalı tazminat istemi-
Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir...
Somut olayda ; hakimin sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığı-
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmediği-
Dava, Tavas Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2014/56 esas sayılı tapu iptali-tescil davasında, Mahkeme hâkiminin yargısal faaliyeti nedeniyle tazminat istemine ilişkindir...
HGK. 26.03.2025 T. E: 2-54, K: 182
İhtiyari dava arkadaşlığının mevcut olduğu hâllerde ihtiyari dava arkadaşı sayısı kadar dava bulunduğundan, dava değerinin ve buna bağlı olarak kesinlik sınırının da her bir dava, bir başka ifadeyle her bir dava arkadaşı yönünden ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği- Davacılar için ayrı ayrı talep edilen manevi tazminat miktarı 2024 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı altında kaldığından, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulmasının miktar itibariyle mümkün bulunmadığı- "HMK'nun sistematiğinde temyizi kabil olmanın asıl, temyiz edilememenin ise istisna olarak düzenlendiği, istisna hükümlerinin dar olarak yorumlanması gerektiği, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına dair temyizi kabil olmama hâlinin kıyas yoluyla, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Hukuk Dairesi kararlarına teşmil edilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle kararın temyizinin kabil olduğu" görüşü ile "(HMK m. 46'ya dayalı) manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada, Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verildiği, bu nedenle HMK m 341'in uygulanması gerektiği, HMK m. 341/2 gereğince manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği, kararın kesin olmadığı ve temyiz incelemesinin yapılması gerektiği" şeklindeki görüşlerin HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Dava dilekçesinde icra takibinin tedbiren durdurulmasına karar veren hâkimin zararın doğmasına neden olduğu iddiasıyla maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğu davanın, gerekçeli kararı veren hakime ihbar edildiği ancak icra takibinin tedbiren durdurulmasına karar veren hâkime davanın ihbar edilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
Hakimin sorumluluğu için sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığı- Hakimin sorumluluk sebeplerinin hakimin yargısal faaliyetinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için davacı tarafından ispat edilmiş olması gerektiği-
Temyiz edilen karar kesin olduğu hâlde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderildiği takdirde 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince dosyanın mahalline geri çevrilmesine gerek olmaksızın Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz talebinin reddine karar verilebileceği, bu İçtihadı Birleştirme Kararının temyiz yönünden de uygulanması gerektiği- Davacı vekili tarafından maddi tazminata ilişkin haklar saklı tutularak 1,00 TL manevi tazminat talep edildiği, özel Dairece davanın esastan reddine karar verildiği ve karara karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulduğu, bu durumda dava değerinin 2022 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL'nin altında kaldığı anlaşılmakla anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından kararın miktar itibariyle temyizi kabil olmadığı-Yargısal faaliyet nedeniyle devlet aleyhine açılan tazminat davalarında Yargıtay ilgili hukuk dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar, belirtilen kesinlik sınırına (2024 yılı için 107.090,00 TL) tâbi tutulamayacağı,kesinlik sınırının söz konusu olabilmesi için öncelikle bir bölge adliye mahkemesi kararı bulunması gerektiği, inceleme konusu karar ise, Yargıtay ilgili hukuk dairesi tarafından bölge adliye mahkemesi sıfatıyla değil, ilk derece mahkemesi sıfatıyla verildiği, kararın kesin olduğunun kabul edilemeyeceği, miktar itibariyle sınırlamaya ilişkin iki hükümden birinin tercih edilmesi noktasında bir tereddüt varsa, hak arama özgürlüğü lehine yorum yapılması gerektiği, kanun yolunu sınırlandıran hükümlerin, istisnai düzenlemeler olduğu, istisnaların dar yorumlanmasının esas olduğu, aksi hâlde, temel hakların sınırlandırılmasında “kanunilik ilkesinin” ihlâl edildiği, yargıtay hukuk dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın kesinlik sınırı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünün karşı oy olarak benimsendiği-