Tasarrufun iptali davasında borçlunun aciz halinin varlığının gerektiği- Borçlunun adına kayıtlı taşınmazların kıymet takdirlerinin haczi ikinci sırada yer alan davacı bankanın dosya borcunu karşılamaya yeterli olmadığı görüldüğünden, borçlunun aciz halinin sabit olduğu- Davanın aciz belgesi sunulmadığından, yani dava koşulu gerçekleşmediğinden reddi halinde, davalılar yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
TBK. mad. 19 uyarınca açılan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında, davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı- İİK. mad. 277 vd.uyarınca iptal davası açma hakkının, davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel olmadığı- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği- Mahkemenin, "davacının açtığı davanın İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu" şeklindeki nitelendirmesi (HMK. mad. 33) hatalı olduğundan, TBK mad. 19 gereğince muvazaalı işlemin var olup olmadığı konusunda toplanan delillere göre karar verilmesi gerektiği- "Aciz vesikası bulunmadığı" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Somut olayda takip konusu alacağa ilişkin 10.11.2015 tarihli satış vaadi sözleşmesinin resmi şekilde yapılmadığı için geçerli kabul edilemeyeceği- Bu durumda adi şekilde yapılmış ve geçersiz olan 10.11.2015 tarihli taşınmaz satım sözleşmesine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümler de geçersiz olduğundan cezai şarta ilişkin takip konusu alacağın da gerçek bir alacak olduğundan bahsedilemeyeceği- Bu durumda eldeki davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği-
Alacağını tahsil etmek icin dava açan veya haciz ya da iflas yoluyla takibe girişen alacaklının, borclunun mallarını haczettirmesi ya da borclunun hakkında iflas kararı verilmesi icin aradan uzun bir süre geçmekte olduğu- Borçlunun tasarruf yetkisi, malları haczedilinceye kadar (İİK m. 86, m. 91) veya hakkında iflas kararı verilinceye (İİK m. 165/1, m. 184, m. 191/1) kadar kısıtlanmış olmadığı-
Davalıların birbirlerini tanıdıkları kabullerinde olup dosyada dinlenen tanık beyanları ile de sabit olduğu, dosyaya sunulan deliller birlikte değerlendirildiğinde, taşınmazları devralanın diğer borçlu davalının durumunu ve kastını bilecek kişilerden olduğu, ödeme hususunun da ispat edilemediği, görülmekle,  İİK'nun 280/1 maddesi gereğince de tasarrufun  iptale tabi olduğu- İİK.nun 278 maddesi gereğince, en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan iki yıllık müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar için tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekeceği- Borçluya ait farklı vasıflardaki 7 adet taşınmazın aynı gün aynı kişiye satışı hayatın olağan akışına aykırı olduğundan, üçüncü kişinin borçlunun mal kaçırma kastını bildiğinin varsayılacağı- Tasarrufun iptali davalarında müddeabihin, dolayısı ile harcı belirleyecek değerin, borç miktarı ve tasarrufa konu taşınmazın değeri itibariyle belirleneceği ve hangisi az ise harcın ona göre alınacağı-
"İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler." şeklindeki HMK. mad. 394/3 uyarınca, Tasarrufun iptali davasını kazanan kişinin aldığı karar ile, mahkemece iflasının ertelenmesi istenen şirketlerden Ltd. Şti. adına kayıtlı taşınmaz üzerine konulan ihtiyati tedbir kararının, satışa engel olmadığının tespitine ve satışına izin verilmesini talep etmiş olup, bu alacaklının dilekçesinin ihtiyati tedbir kararına itiraz niteliğinde olduğu ve süresinde verildiği, istemde bulunanın ihtiyati tedbire itiraz hakkının bulunduğu- Üçüncü kişinin davacısı, iflasının ertelenmesi istenen şirketlerden Ltd. Şti.nin ise davalılarından olduğu davada, taşınmazdaki satışların iptali ile üçüncü kişinin alacaklısı olduğu icra dosyasındaki alacağın tahsili amacı ile üçüncü kişiye taşınmaz için haciz ve satış isteme yetkisi verilmiş olduğu, bu hakkın şahsi ve nispi olup ayni bir nitelik arz etmediği, verilen tedbir kararının üçüncü kişinin haklarını etkiler nitelikte olduğu gibi maddi hukuka da ilişkin olduğu ve tasarrufun iptali davasında verilen ilamın infazını da engellediği-
Derdestlik dava şartı olduğundan (HMK. mad. 114,1/1), davanın tarafları, davanın konusu ve sebepleri olan bir davanın ikinci kez açılması halinde ikinci davanın açıldığı mahkemenin davanın reddine karar vereceği-  Davacı tarafından yapılan takibin borçlusu dava dışı bir başka kişi olup, tasarruf da bu şahıs tarafından değil, borçlu olmayan şirket tarafından yapıldığı, davacının şirket aleyhine açılan alacak davalarının red edildiği, bir alacağının da olmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddi gerektiği-  Tasarrufun iptali davalarının kabulü halinde, tapunun iptaline gerek olmadan tasarrufun alacaklının takip konusu yaptığı alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptali ile haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerektiği-
Davacı banka ile davalı borçlu arasındaki ilişkinin  bireysel kredi sözleşmesi ve kredi kartı sözleşmesi ile başladığı, kredinin kullandırılıp bilahare hesabın kat edilmesinin alacağın kredinin kat edildiği tarihte doğduğunu göstermeyeceği, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin bu yoldaki kararlı uygulamalarında da alacağın kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte doğduğunun iptâl davaları bakımından kabul edildiği, dava konusu olayda iptâli istenen tasarrufun, bireysel-kredi kartı sözleşmesinin imzalanmasından sonra gerçekleştirildiği gözetilerek ve dosya kapsamında toplanan delillere göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, alacağın tasarruf tarihinden sonra doğduğu ve miktarının düşüklüğü görüşüyle yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddedilmesinin isabetsiz olduğu-
Davacının borçlunun 12 günlük oğlunun böyle bir taşınmazı alım gücünün olmayacağından bedelinin borçlu tarafından ödendiğini iddia ettiği, davalıların ise taşınmazın babaannesi tarafından bedeli ödendiği ve torununa bağış yaptığını ileri sürdüğü, borçlunun oğlu adına olan taşınmazın borçlu tarafından alındığı davacı tarafından kesin ve güçlü delillerle ispat edilemediğinden tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği-
İptal davası açılabilmesi için alacaklının alacağını kısmen veya tamamen alamamış olması gerektiği- Borçlunun haczedilebilecek veya haczedilmiş malları var ve bunların bedeli alacaklının alacağını ödemeye yetmekte ise, alacaklının, borçlunun üçüncü kişilerle yapmış olduğu tasarrufların iptalini dava etmekte hukuki yararının olmadığı- Borçlunun işyeri ve meskeni olarak bilinen adreslerine haciz için gidildiğinde, bu adresleri terk ettiği belirlenmiş olup davalı-borçlunun bu hali ile kaçak olduğu, Yargıtay içtihatlarına göre aciz halinde olduğunun kabulünün gerektiği, icra dosyasında yapılan malvarlığı araştırmasına göre de borcu karşılayacak yeterli malvarlığına ulaşılamadığından aciz halinin bulunduğunun kabul edilmesi gerekeceği-