Davacının hiç haberi olmadan taşınmazının isim benzerliği nedeniyle başka bir kişinin borcu nedeniyle ihale ile satıldığını tahmini olarak, ihale tarihinden iki buçuk yıl sonra öğrendiği anlaşıldığına göre; davacının zararını karşılamak için icra takip hukuku anlamında başvurabileceği bir hukuki yol bulunmadığından ilgili icra memurlarının hem de tapu memurlarının olayda sorumlu olduğunu ileri sürerek tazminat davası açmada hukuka aykırılık bulunmadığı- İcra ve iflas dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği- Davanın hem icra memurlarının sorumluluğuna hem de tapu sicil memurlarının sorumluğuna dayandığı sabit olduğuna göre; husumetin genel bütçe içinde yer alan kamu tüzel kişilerini temsile yetkili olan Maliye Hazinesine yöneltilmesinde hukuka aykırılığın bulunmadığı- Adalet Bakanlığı ve Maliye Hazinesi'nin davacıya karşı (müteselsil tahsil istemi de bulunmadığından) müştereken olarak sorumlu olduğu-
1956 yılında yapılan ifraz işlemiyle yüzölçümü eksik tescil edilen taşınmazın bu haliyle davacı TMSF adına kayıtlıyken davalı şirkete ihale ile satılarak devredildiği ve tapudaki yüzölçümü düzeltim işleminin daha sonra yapılmış olduğu- Tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan dolayı TMK m.1007 anlamında Devletin sorumlu olacağı- Devletin sorumluluğu için salt tapu sicilinin veya tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemlerinin hatalı olması yeterli olmayıp, öncelikle bir zararın ve bu zararın tapu sicilinin tutulması veya kadastro işleminden doğması veya kaynaklanmasının gerektiği- Dava konusu taşınmaz, davacının elinden, adına tescil edilen eksik yüzölçümüyle çıkmış olup davacının tapu sicilinin tutulmasından doğan veya kaynaklanan bir zararı bulunmadığı- Davacı TMSF'nin taşınmazı devir aldığı tarihte tapuda hangi yüzölçümü miktarıyla kayıtlı ise, mülkiyeti devrettiği tarihte de aynı miktarla kayıtlı olması nedeniyle fakirleşme koşulunun davacı yönünden gerçekleşmediği, sadece dava konu taşınmazın ilk tespit malikinin gerçek miktardan daha az yüzölçümü ile taşınmazın tapuya kaydedilmiş olması ve daha küçük yüzölçümü ile satmış olması nedeniyle fakirleştiğinin kabulü ile sebepsiz zenginleşme ilkesine dayanarak taşınmazı satın alan kişiye dava açma hakkı bulunduğu- "Amme alacaklarına mahsuben temlik edilen taşınmazın tasfiye amacıyla Fon tarafından edinildiği, davaya konu olayda zararın oluştuğu, TMK m. 1007 kapsamında davalı Hazinenin sorumlu olduğu, ayrıca davalı şirketin hatalı ölçüm sebebiyle taşınmazın gerçekte daha küçük yüzölçümlü olduğu bilinmek suretiyle satışının yapıldığı sabit olmakla davalı şirketin sebepsiz zenginleştiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılırken tapu memurunca telefonla teyit alınmış ise denetim görevinin özenle yapılmadığı anlaşılmakla 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi açısından kabul dilen kusursuz sorumluluk halinde doğan zarar ile eylem arasında illiyet bağında olduğundan davalı Hazine yönünden davanın kabulüne karar verilip; gerçek zararın tespiti için de mahkemece taşınmazın arsa mı yoksa arazi mi olduğu usulüne uygun olarak tespit edildikten sonra bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılarak arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özele amacı olmayan emsal satışlara göre yapılacak hesaplama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılması nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin davada taşınmaz arsa niteliğinde olduğundan arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanmasının zorunlu olduğu; bu nedenle emsal satışların değerlendirme tarihi olan dava tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın tapu kaydına satış tarihinden sonra işlemle “Taşınmazın bir kısmı veya tamamı kıyı kenar çizgisinde kalmaktadır” şeklinde şerh konulduğu, eldeki davanın ise 09.08.2021 tarihinde açıldığı anlaşıldığından mahkemece, çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı kabul edilerek karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar vermeye yeterli bulunmadığı-
Uyuşmazlık; tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uğranılan zararın 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine konu eldeki davada, dava konusu 287 parsel sayılı taşınmazın bilirkişi raporunda (C) harfi ile gösterilen bölümünün 2/B çalışması ile Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacıların tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı zararlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır..
Dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin kıyı tarafında kaldığının beyanlar hanesine şerh düşüldüğü ve bunu görerek taşınmazı devralan davacının iyi niyetli olduğundan ve dürüst davrandığından söz edilemeyeceğinden, davacının tapusunun kıyı kenar çizgisi içinde kalması sebebiyle bir zararın oluştuğu kabul edilse bile bunun tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklanmadığının kabulü gerektiği-
Dava, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007.maddesi uyarınca Hazine'den tazmini istemine ilişkindir...
TMK 1007 uyarınca tazmini istemine ilişkin davada, dava konusu taşınmazların değeri belirlenirken dava tarihine göre değerlendirme yapılması gerekirken, tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline ilişkin kararın kesinleşme tarihi esas alınarak değer belirleyen bilirkişi raporuna göre hüküm kurulamayacağı-
Dava konusu taşınmazın yerel mahkemenin ilâmı ile 925,83 m²lik kısmının tapusunun iptaline karar verildiğinden 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi gereğince iptal edilen alanın bedeline hükmedilmesi gerekirken, arta kalan bölümünün konumu, yüzölçümü ve geometrik şekli dikkate alınarak değer düşüklüğü hesaplanmak suretiyle fazla bedel tespitinin doğru olmadığı- Dava konusu taşınmazın ada ve parsel numaralarının infazda tereddüt yaratacak şekilde yanlış yazılmasının doğru olmadığı- Davacının adının infazda teredüt yaratacak şekilde karar başlığında yanlış yazılmasının doğru olmadığı-