Hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, aksi takdirde tazminat isteğine ilişkin açılan davada, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı olmadığı, hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığının her türlü delille ispat edilebileceği- Borçlar Kanunu’nun 31. maddesi (TBK md 39) hükmü uyarınca; iradeyi fesada uğratan sebeplerden dolayı açılacak davaların, ıttıla tarihinden itibaren 1 yıl için açılması zorunludur. Anılan yasal düzenlemede öngörülen bu süre zamanaşımı süresi olmayıp, hak düşürücü süre niteliğinde olup, hakim tarafından davanın hitamına kadar re’sen gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Davacı arsa sahipleri tarafından tapuda davalı yükleniciye yapılan pay devrinin taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince avans niteliğinde yapıldığının kabulü ile yüklenici tarafından sözleşme gereği üzerine düşen yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, hata ve hile yönünden BK'nın 31. maddesindeki sürenin geçmiş olması, okuma yazma bilmeyen davacıya tanıklar huzurunda işlemin okunmuş olması, ehliyetsizlik ile ilgili açık bir iddia ve araştırma bulunmaması nedeniyle diğer gerekçelere de dayanılması doğru değilse de bu durumun sonuca etkisi bulunmadığından, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediği-
Sözleşmenin düzenlenmesinin üzerinden takriben altı yıl geçtikten sonra, davacı yüklenici tarafından, noterlikçe onaylanmış bağımsız bölüm listesiyle kat irtifakı tesisi sağlandığı, kat irtifakı tesisi sırasında yüklenici, gerek kendi adına asaleten, gerekse vekaletname aldığı diğer arsa malikleri adına bağımsız bölümleri tespit ve tescil ettirdiği- Yapılan bu işlem tarihinden dava tarihine kadar geçen dört yılı aşkın süre zarfında yürürlükte bulunan BK'nın 31. madde kapsamında, iradesinin fesada uğradığından bahisle bir bildirimde de bulunmadığı, bu durumda, resmi senetle belirlenen durumun aksi ileri sürülemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, noterlik işlemi yapılırken davacının isminin sehven yanlış yazıldığı, sonrasında davacının ismi olan isim ile işlemin düzeltildiği ve hatalı olarak yapılan işlem sayfasının da doğru olarak yapılan işleme eklendiği, davacı tarafın davalının sıfatında yanılgıya düşürüldüğü ve sözleşme hükümlerinde yanılgıya düşürüldüğü iddialarının ispat edilemediği, sözleşmenin yapıldığı tarihinden dava tarihine kadar geçen süre değerlendirildiğinde; BK’nın 31. maddesinde belirtilen sürede davanın açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiği-
Hak düşürücü süre hususunun davanın esasına ilişkin olmasına göre avukatlık ücretinin, reddolunan kısım üzerinden anılan davalılar lehine vekalet ücretinin nispi olarak hükmedilmesi gerektiği-
İradeyi fesada uğratan sebeplerden dolayı açılacak davaların, ıttıla tarihinden itibaren 1 yıl için açılmasının zorunlu olduğu, bu sürenin zamanaşımı süresi olmayıp, hak düşürücü süre niteliğinde olduğu, hakim tarafından davanın hitamına kadar re’sen gözetilmesi gerekeceği-
Tehdit hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davanın Borçlar Kanunu'nun 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü süreden sonra açılması nedeniyle reddi gerekeceği-
Boş belgeye imzada belgenin üstünün taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının tanıkla ispatının olanaklı olmadığında; ancak yazılı delille ispatı gerektiğinde ve yazılı delil de yoksa dayanılmış olması koşuluyla yemin delilinin söz konusu olabileceği -
«İkrah» (korkutma, tehdit) ile elde edilen senet hakkında -borçlunun korkunun ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl geçmeden, «akdi (borcu) ifa etmek kararını» karşı tarafa bildirmesi koşuluyla- bir yıllık süreden sonra da olumsuz tesbit davası açabileceği–
Davalıların mirasbırakanı ile diğer davalıların ve mirasbırakanın vekilinin aynı köyden olmaları, birbirlerini yakından tanımaları nedeniyle, müvekkilinin ölümünden sonra vekilin davalılara yaptığı satışta alıcıların iyiniyetli sayılamayacakları-