01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenmiş olan ibranamelerin T.B.K.'nın 420. maddesinde öngörülen koşullara; 01.07.2012 tarihinden önceki tarihlerde düzenlenmiş olan ibranamelerin Yargıtay'ın benimsediği ilkelere uygun olması gerekeceği- Özellikle, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibranamenin geçersiz olacağı; tarihsiz ibranameye değer verilmeyeceği; hata, hile ve tehdit sonucu yapılan ibra belgesinin geçersiz olacağı; miktar içeren ibranamenin makbuz hükmünde olacağı; fesihten sonra düzenlenen ve her alacak kalemini ayrı ayrı içeren ibranamenin geçerli olacağı; ibranamede yazılmamış olan işçilik hakları bakımından ibranamenin geçersiz olacağı; ibranamenin savunmayla çelişen kısımlarının geçersiz olacağı; ibranamede ihtirazi kayıt bulunması halinde ibranamenin geçersiz olacağı-
İbraname savunmasının, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olduğu ve yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği- Çalışma şeklinin 24 saat mesai 48 saat dinlenme şeklinde olduğu durumlarda, işçi birinci hafta 3 gün ikinci ve üçüncü haftalar 2 gün dördüncü hafta yine 3 gün çalışacağından, ilk hafta (3x3=) 9 saat, ikinci ve üçüncü haftalarda (2x3=) 6 saat, dördüncü hafta ise yine (3x3=) 9 saat fazla çalışmış sayılacağı- Bilirkişi tarafından davacının fazla mesai ücreti hesaplanırken, yukarıda tanık beyanlarının hatalı değerlendirilerek, davacının 24 saatlik çalışmalarının denetime elverişli şekilde belirtilmemesi, çalışma saatlerinin yukarıda yazılı esaslara aykırı şekilde değerlendirilmesi ve günlük 14 saat çalışma sınırı aşılacak şekilde hesaplama yapılmasının hatalı olduğu-
Davacı yüklenici, kendisine yapılan ödeme tutarında yanıldığını iddia etmişse de, bu hususun esaslı hata olarak kabul edilemeyeceği- Yüklenici, ticaret şirketi olup ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğinden, kendisine yapılan ödeme miktarını bilmesi ve buna göre mutabakatname imzalamak zorunda olduğu-
İtirazın iptali istemine ilişkin davada, ilk kira sözleşmesinden sonraki sözleşmelerde kabul edilen tahliye taahhüdünün, kötü niyet iddiası ileri sürülüp ispat edilmedikçe geçerli olacağı-
Tehdit sonucu düzenlenmiş olan bononun iptaline ilişkin davanın TBK m. 39'daki 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğundan hareketle ilgili hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı üzerinde durularak bir hüküm kurulması gerektiği-
Davalı ibranamedeki ödemeye ilişkin olarak ödeme belgesi sunamamışsa da zaten ödeme de şirket tarafından değil, gerçek şahıs tarafından yapıldığından, ibranamenin geçerli olduğu ve yapılan ödemenin fazla mesai ve ulusal bayram ve genel tatil alacağından mahsup edilmesi gerekeceği-
Hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, aksi takdirde tazminat isteğine ilişkin açılan davada, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı olmadığı, hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığının her türlü delille ispat edilebileceği- Borçlar Kanunu’nun 31. maddesi (TBK md 39) hükmü uyarınca; iradeyi fesada uğratan sebeplerden dolayı açılacak davaların, ıttıla tarihinden itibaren 1 yıl için açılması zorunludur. Anılan yasal düzenlemede öngörülen bu süre zamanaşımı süresi olmayıp, hak düşürücü süre niteliğinde olup, hakim tarafından davanın hitamına kadar re’sen gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Davacı arsa sahipleri tarafından tapuda davalı yükleniciye yapılan pay devrinin taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince avans niteliğinde yapıldığının kabulü ile yüklenici tarafından sözleşme gereği üzerine düşen yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, hata ve hile yönünden BK'nın 31. maddesindeki sürenin geçmiş olması, okuma yazma bilmeyen davacıya tanıklar huzurunda işlemin okunmuş olması, ehliyetsizlik ile ilgili açık bir iddia ve araştırma bulunmaması nedeniyle diğer gerekçelere de dayanılması doğru değilse de bu durumun sonuca etkisi bulunmadığından, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediği-
Sözleşmenin düzenlenmesinin üzerinden takriben altı yıl geçtikten sonra, davacı yüklenici tarafından, noterlikçe onaylanmış bağımsız bölüm listesiyle kat irtifakı tesisi sağlandığı, kat irtifakı tesisi sırasında yüklenici, gerek kendi adına asaleten, gerekse vekaletname aldığı diğer arsa malikleri adına bağımsız bölümleri tespit ve tescil ettirdiği- Yapılan bu işlem tarihinden dava tarihine kadar geçen dört yılı aşkın süre zarfında yürürlükte bulunan BK'nın 31. madde kapsamında, iradesinin fesada uğradığından bahisle bir bildirimde de bulunmadığı, bu durumda, resmi senetle belirlenen durumun aksi ileri sürülemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, noterlik işlemi yapılırken davacının isminin sehven yanlış yazıldığı, sonrasında davacının ismi olan isim ile işlemin düzeltildiği ve hatalı olarak yapılan işlem sayfasının da doğru olarak yapılan işleme eklendiği, davacı tarafın davalının sıfatında yanılgıya düşürüldüğü ve sözleşme hükümlerinde yanılgıya düşürüldüğü iddialarının ispat edilemediği, sözleşmenin yapıldığı tarihinden dava tarihine kadar geçen süre değerlendirildiğinde; BK’nın 31. maddesinde belirtilen sürede davanın açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiği-