İlk Derece Mahkemesince; borçlunun alacaklı tarafından da itiraz edilmeyen bila tarihli ilk bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının yerinde olmadığı dikkate alınarak, şikayetin kısmen kabulü ile icra emrindeki işlemiş faiz alacağının 35.344,19 Euro olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, ilk rapora itiraz eden borçlunun aleyhine olacak şekilde 39.746,42 Euro olarak düzeltilmesi isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
İcra Müdürlüğü’nün İİK'nın 97/1. maddesine ilişkin talebi üzerine icra mahkemesinin ancak  "takibin devamına" veya "talikine" karar verebileceği, icra mahkemesinin "İİK. 97 yerine 99. maddenin uygulanıp uygulanmayacağını" takibin taraflarının ya da 3. kişinin şikayeti üzerini değerlendirebileceği-
Harcın nereye yatırılacağının belirtilmemesi halinde mahkemece gönderilen muhtıranın geçersiz olacağı-
İpotek resmi senedinde, dava konusu ipoteklerin 'bila faiz ve 15.10.2014 süre ile' tesis edildiği belirtilmiş, icra takipleri ise 11.12.2014 tarihinde başlatılmış olduğundan, bu durumda, 15.10.2014 tarihinde ipotek kalkacağından, ipotek süresinden sonra bu ipoteklere dayanılarak ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılamayacağı-
İİK.'nin 45. maddesinin asıl borçlu için getirilmiş bir kural olup, kefiller hakkında uygulanamayacağı- Bir (üçüncü) kişi, hem asıl borç için ipotek vermiş, hem de asıl borca müteselsil kefil olmuşsa, alacaklı o kişiye karşı, hem (asıl borçlu ile birlikte) ipotek veren üçüncü kişi sıfatı ile ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabilir, hem de ipotek limiti dışında kalan alacak bölümü için müteselsil kefil sıfatı ile genel haciz yolu ile takip yapabileceği- Kredi sözleşmesinin müteselsil kefilleri, kendi kefaletlerinin teminatı olarak ipotek vermişler ise, bu halde asıl borçlu gibi haklarında öncelikle İİK.'nin 45. maddesinde öngörülen rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılması zorunluluğunun bulunduğu- Alacağın ipotekle karşılanmayan kısmı için müteselsil kefil aleyhine genel haciz yolu ile takip yapılabileceği-
Mirasçı adına sulh hukuk mahkemesince yapılan başvuru, resmi defter tutulması talebi olmayıp, koruma önlemi olarak ölüm tarihi itibariyle terekeyi oluşturan mal ve hakların tespitine ilişkin olup, yapılan istemin, TMK’nun 625. maddesi gereğince takip yapılamayacağı sonucunu doğurmayacağı-
Borçlunun hesap kat ihtarnamesinin usulüne uygun tebliğ edilmediğine yönelik başvurusu İİK.nın 150/ı maddesi şartlarının oluşmadığı iddiasına dayandığından, süreye bağlı olmaksızın şikayet konusu yapılabilir ise de; takip sonuçlandıktan sonra, o takibe ilişkin bir işleme karşı süresiz şikayet yoluna başvurulamayacağı-
İlam niteliğine haiz olmayan kısa karara dayalı olarak takip başlatılamayacağı, takip tarihinden sonra ilamın takip dosyasına sunularak icra emrinin borçluya tebliğe çıkartılmasının da bu durumu değiştirmeyeceği-
Ödeme belgesini bilen borçlunun buna rağmen bu belgeden söz etmemesi ya da sunmaması, ona etkin hak arama imkânı tanınmamasından değil, kendi ihmalinden kaynaklandığından bu ödeme belgeleri icra mahkemesindeki incelemeden önce var olduğu hâlde ileri sürmeyen borçlunun, kararın temyizi aşamasında dosyaya sunarak bu deliller doğrultusunda değerlendirme yapılmasını talep etmesinin mümkün olmadığı-
7226 sayılı Kanun’un Geçici maddeleri ile , dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuş olup, 30.04.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na göre de, 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen durma süresinin 01.05.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden 15.06.2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar uzatıldığı, somut olayda borçlular 12.06.2020 Tarihinde İcra Mahkemesi’ne başvurarak ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğini ve ödeme emrinin tebliğ tarihinin, usulsüz tebligatlardan haberdar oldukları 18.05.2020 Tarihi olarak düzeltilmesini talep ettikleri, söz konusu tarihlerin Covid-19 salgın hastalığı sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla belirlenen durma süresi içerisinde kaldığı, dolayısıyla şikayetin süresinde yapıldığının anlaşıldığı, o halde; İlk Derece Mahkemesi’nin şikayetin kabulüne yönelik kararının yerinde olduğu-