Mahkemece, göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK dönemdeki uygulamaya uygun şekilde gerekçede "görevsizlik kararı", hüküm fıkrasında "mahkememizin görevsiz olduğu anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine" ibarelerine yer verilmesi doğru olmamış ise de sonucu itibariyle doğru olan kararın, HUMK'nın 438/son maddesi uyarınca değişik gerekçeyle ve hüküm fıkrasının 1. bendindeki yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
Taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi hükümlerine dayalı olarak davalı kurumca davacı şirketin hak edişlerinden yapılan kesintinin tahsili istemine ilişkin davada 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi "İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur." hükmünü haiz olup, taraflar arasında işçi işveren ilişkisi bulunmaması ve davanın taraflar arasındaki 09.12.2009 tarihli hizmet sözleşmeden kaynaklanması nedeniyle, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin 15.05.2008 tarih 5763 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değişik 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 81/1-ı bent hükmü çerçevesinde yorumlanması suretiyle çözümlenmesi gerektiğinden, tacir olan taraflar arasındaki uyuşmazlıkla ilgili görevli mahkeme, Ticaret Mahkemesi olduğundan, uyuşmazlığın esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Sözleşmenin 19. maddesinde; inşaata haklı bir neden olmaksızın başlanmaması veya yüklenici şirket tarafından inşaatın yapılmasından vazgeçilmesi halinde yüklenicinin arsa sahibine, arsa sahibinin sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi halinde ise arsa sahibinin yükleniciye 30.000,00 TL tazminat ödemesinin kararlaştırılmış olması karşısında, talep edilebilecek tazminat miktarı davacı-karşı davalı tarafça açıkça bilinebilecek durumda olduğundan, sözleşmeye göre yükleniciye ait olduğu ileri sürülen hafriyat gideri ve vergi ödemelerinin de miktarı açıkça arsa sahibince bilinebilir nitelikte olduğundan, davacı-karşı davalının kısmi talepte bulunmasında hukuki yararın bulunmadığı-
Davalı kocanın vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılarak sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesi gerekeceği-
Kooperatif ile ortağı arasındaki ortaklık ilişkisinden doğan davaların 1163 sayılı Kanun'un 99. maddesinde ticari dava olduğu kabul edilmiş ise de, 99. maddede münhasıran asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu öngörülmediğinden, Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü niteliğinde olduğundan ve münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işlerden olmadığından, taraflarca bu yönde ve süresinde bir itiraz olmadığı sürece bu hususun re'sen dikkate alınamayacağı ve asliye hukuk mahkemelerinin miktar yönünden görevli ise davaya bakması gerekeceği, 6100 sayılı HMK'nın Geçici 1/1. maddesi uyarınca bu Kanun'un göreve ilişkin hükümlerinin, bu Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı- Mahkemece karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, karar tarihi itibariyle yürürlükte olmayan 1086 sayılı HUMK'nın dava şartı öngörmeyen göreve ilişkin hükümlerine uygun olarak "Mahkememizin görevsizliğine" ibaresine gerekçede; "Dava dilekçesinin görev yönünden reddine, mahkememizin görevsizliğine" ibarelerine ise hüküm fıkrasında yer verilmesinin hatalı olduğu-
Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesinde "iflas idaresi" yerine "tasfiye memuru"nun ve "ticaret mahkemesi" yerine "sulh hukuk mahkemesi"nin geçeceği ve tasfiye memurunun işlemlerine karşı yapılacak şikayetleri, sıra cetveline itirazları incelemek ve tasfiyenin son bulduğuna karar vermek görevinin sulh hukuk mahkemesine ait olduğu-
Hem sıraya ve hem de alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların birlikte ileri sürülmesi halinde, mahkemece kural olarak, önce sıraya yönelik uyuşmazlığın çözülmesi, bu itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde ise, davalı alacağının varlığına ve miktarına yönelik itirazın incelenmesi gerektiği- "Satışa esas olmak üzere" ibaresiyle başlayan kıymet takdiri talebi ve bu kıymet takdiri için masraf yatırılmasının satış talebi ve bunun için yatırılmış bir avans olarak kabul edilemeyeceği- Avansa ilişkin makbuzda paranın satış ve kıymet takdiri için olduğu yazılı ise de, açıkça satış talebinde bulunulmadığından geçerli bir satış talebinin varlığından söz edilemeyeceği-
Davacının zımnen oluşan üyeliğinin dava tarihi itibariyle devam ettiğinin tespitini de amaçlayan isteminin reddi gerektiği sonucuna varıldığı taktirde başvuru yeni bir üyelik başvurusu olarak değerlendirilip, kooperatiflerdeki açık kapı ilkesi ve ceza yargılamasında verilen hüküm de dikkate alınarak yönetim kurulunca, ana sözleşmede belirtilen şartları taşıyanların üye olarak kabulü zorunlu bulunduğundan, davacının üyelik koşullarını taşıyıp taşımadığının araştırılması gerektiği- Davanın daha önce kesin hükme bağlanmamış olmasına ilişkin HMK. mad. 114/1-i 'de yazılı dava şartı yokluğu nedeniyle davanın HMK. mad. 115/2 uyarınca usulden reddi gerektiği-
Davacının, davalı alacaklıya ipotek limitinden fazla pay ayrıldığı iddiasına dayalı bu itirazı üzerine, mahkemece limit fazlasının ipotek kapsamında olup olmadığının incelenmesi gerekeceği ve bu itiraz, alacağın doğumuna ve miktarına değil, sıraya yönelik olduğundan, icra mahkemesinin görevli olduğu-
Doğrudan iflas istemine ilişkin davada, kesin yetkiye ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-