Tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedeceği- İşin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmeyeceği- Yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerektiği- Asliye hukuk mahkemesinin ticari olmayan bir davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görmüş olmasının açıkça bozmayı gerektiren bir usule aykırılık halini oluşturduğu- Eser sözleşmesinden kaynaklanan davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığı için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olmasının zorunlu olduğu- Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olduğundan yargılamanın en kısa sürede ve usul ekonomisi gözetilerek, yargılamada gelinen aşama da dikkate alınmak suretiyle, mahkemece işin esasının incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken tarafların niteliğinde ve görevli mahkemenin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığı, kararın bozulması gerektiği-
Davalıların, kooperatif adına satın aldıkları hayvanların ücretini ödememesi, alacak davası- Ticaret mahkemesinin bakmakla görevli olduğu davanın açıldığı yerde müstakil asliye ticaret mahkemesi bulunmadığından davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılması gerektiği, dava dilekçesinde "ticaret mahkemesi" sıfatıyla dava açıldığından söz edilmemesinin veya mahkemenin davaya "ticaret mahkemesi" sıfatıyla baktığına dair ara kararı vermemiş olmasının hükmün görev yönünden bozulmasını gerektirmeyeceği-
Tacir olmayan gerçek kişi davacıya ait araca davalı şirkete ait aracın dava dışı sürücüsünün kusurlu eylemi ile çaptığından bahisle araçtaki değer kaybı, ikame araç bedeli ve eksper masraflarından kaynaklanan maddi zararın dava konusu edildiği yani davanın haksız eyleme dayandığı ve TTK.'nin 4. maddesi içeriğinde belirtilen nitelikte bir ticari davadan söz edilemeyeceğinden ilk derece mahkemesince davanın ticari dava kabul edilerek zorunlu arabuluculuk dava şartı gerçekleşmediğinden usulden reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
FSEK’in 6. maddesinde, bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilen, ancak yararlanılan eserle bağlantısı bulunan yeni fikir ve sanat ürünleri meydana getirilmesinin “işleme” olarak tanımlandığı- Bu hükümle tanımlanan işleme eserlerin sınırlı sayıya tabi tutulmayıp, örnekseme yöntemiyle sayıldığı- İlişkilendirme bakımından asıl eserle bağlantılı olan işleme eser sahibinin hususiyetini yansıtma özelliği nedeniyle asıl eserden bağımsız yeni bir eser olduğundan ayrıca hukuki koruma altına alındığı- FSEK’in 21. maddesi uyarınca bir eserden işleme hakkının münhasıran eser sahibine ait olduğu- Bu itibarla asıl eser sahibinden izin almadan işleme eser oluşturanlar iktisadi maksatla çoğaltma, yayma ve benzeri yollarla ticaret mevkiine koyamazsa da, işleme eserin oluşturulması asıl eser sahibinin iznine tâbi olmadığından, izinsiz oluşturulmuş işleme eserin sahibi, kendisinden izin alınmaksızın asıl eser sahibi ve/veya bir başkasının işleme eseri çoğaltma ve yayma eyleminde bulunmaları halinde eserden doğan maddi ve manevi haklara tecavüz nedeniyle, tecavüzün ref'i, men’i, maddi ve manevi tazminat davaları açmasına engel bulunmadığı- O halde somut olayda muris S. Munir Yurdatap’a ait işleme eserler üzerinde hak sahibi olunabilmesinin asıl eser sahibinin iznine bağlı olmamasına, diğer bir deyişle asıl eser sahibinin izninin olup olmaması hususunun işlenmeler üzerindeki hak sahipliği bakımından herhangi bir etkisinin bulunmamasına göre, bu hususun ancak asıl eser sahibi ile işleme eser sahibi arasındaki hukuki ilişkinin konusu olabileceği gözetilip değerlendirilmeden işleme eserler yönünden maddi ve manevi tazminat isteminde bulunamayacağı gerekçesiyle bu eserler yönünden talep edilen tazminat istemlerinin reddine karar verilmesinin yerinde görülmediği-
Limited şirket hisse devri sebebiyle çıkan uyuşmazlığa dair açılan davanın mutlak ticari dava niteliğinde olduğu ve davaya bakmaya asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu-
Mutlak ticari dava niteliğindeki bir davayı, TTK’nın 5. maddesinde yazılı “aksine hüküm bulunmadıkça” hükmüne dayalı olarak, ihtisas alanı ve yargılama usulü tümüyle farklı bir mahkemenin görevi kapsamında değerlendirilemeyeceği-
Trafik kazası sonucu sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik bedelinin davalı sigorta şirketinden rücuan tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptalinin talep edildiği uyuşmazlıkta, dava 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkıp ticari dava niteliğinde olmadığından, 5510 sayılı Kanunun 101 inci maddesi gereği iş mahkemelerinin görevli olduğu, 7036 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesi uyarınca arabuluculuğa başvuru şartı aranmaksızın sonuçlandırılması gerektiği-
Yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldıktan sonraki dönemde, "genel müdür" olarak yaptığı işin niteliği ve SGK nezdinde kayıtlı olduğu “yönetici" statüsü nazara alındığında; davacının davalı şirkette, işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan "işveren vekili" niteliğini haiz bir iş/hizmet ilişkisi içerisinde çalıştığının kabulü gerektiği- Anılan dönemde davacının, iş/hizmet sözleşmesindeki "bağımlılık" unsurunu ortadan kaldırır düzeyde bir görev aldığının söylenemeyeceği- Davacının uyuşmazlık konusu dönemde, "işveren vekilliği" (İş K. m. 2/5) sıfatı için gerekli tüm unsurları bünyesinde barındıran bir çalışma içerisinde olduğu, işveren davalı şirket karşısında çalışan konumunda (İş K. m. 2/6) olduğu, şirkette sahip olduğu pay oranı ile davalı şirketin yönetim kurulunu tayini için alınacak genel kurul kararlarına etkisinin davalı şirketle olan iş/hizmet ilişkisindeki bağımlılık unsurunu ortadan kaldırabilecek düzeyde olmadığı gözetildiğinde, genel müdür davacının yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı tarihten sonraki uyuşmazlık konusu döneme ilişkin olarak ileri sürdüğü alacak talepleri bakımından iş mahkemelerinin görevli olduğu-
TBK m. 19 gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak şahsi nitelikte ve borçlunun tasarruflarına yönelik tasarrufun iptali istemine ilişkin davanın mutlak ticari dava olmadığı, talebin 'taraflar arasındaki alacak-borç ilişkisinin muvazaalı olduğunun tespitine yönelik olduğu', muvazaalı olduğu iddia olunan icra takibinin kambiyo vasfında bonoya dayanmasının da davayı mutlak ticari dava haline getirmeyeceği, uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekeceği-
Dosya kapsamından, talep dayanağı senedin kambiyo senedi vasfına haiz olduğu, senet üzerinde açıkça teminat senedi olduğuna dair ibare bulunmadığına göre ticari dava niteliğinde olan uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği- Her ne kadar, görev uyuşmazlığı, asliye hukuk ve tüketici mahkemeleri arasında ise de, görevin kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re'sen gözönünde bulundurulması gerektiği- Dosyada, asliye ticaret mahkemesi tarafından verilen bir görevsizlik kararı yok ise de, asliye hukuk ve tüketici mahkemelerinin, verilen görevsizlik kararları ile davadan çekildikleri ve 6100 sayılı HMK'nın 22/2. maddesi uyarınca da Yargıtayca yargı yeri belirlenmesi gerektiği-