6098 sayılı Kanun'un 37 . maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamayacağı- 6098 sayılı Kanun'un 38 . maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılmasının zorunlu olduğu- Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabileceği- İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı olmadığı- 6098 sayılı Kanun'un 39. maddesi uyarınca, korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabileceği-
Davacının davalı X bürosunda avukat olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini iddia ettiği , buna karşın davalı taraf ise davacının 16.04.2013 tarihinde %0,55 pay ile davalı X bürosunun ortaklığına kabul edildiğini, davacının işçi statüsünden ortak statüsüne geçmesinin kendi iradesi ile gerçekleştiğini, iş sözleşmesinin feshinin söz konusu olmadığını savunduğu -Davacının %0,55 oranında ortak yapıldığı, ancak davacının iş ilişkisi kapsamında işçi statüsünde çalışmasına devam ettiği, işverence iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğine dair iddia ve ispatta bulunamadığı, o halde davacının iş sözleşmesinin haksız şekilde davalı işveren tarafından feshedildiğinin kabulü ile kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur derecesi, evlilik süresi, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, davacının kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına, günün ekonomik koşullarına göre, takdir edilen maddî-manevî tazminat miktarlarının az olduğu, erkeğin emekli polis memuru olduğu, üzerine kayıtlı bir araç, birden fazla taşınmaz olduğu gerekçesiyle kadının maddî-manevî tazminat miktarına yönelik istinaf başvurusunun kabulü gerektiği-
Davalı arsa sahibi ile yapılan ve davacı tarafça dayanılan Konut Satış Sözleşmesi'nin resmi biçimde yapılmadığından geçersiz olduğu, hukuken geçersiz sözleşmeler sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralının gözardı edilmemesi gerekeceği, nitekim davacının da bunu talep ettiği, ilk derece mahkemesince denkleştirici adalet ilkesi uyarınca hükmedilen bedele karşı istinaf isteminde bulunmadığı, Bölge Adliye Mahkemesince, ödenen bedelin aynen iadesine karar verilmesi doğru olmayıp ilk derece mahkemesi kararını davacının istinaf etmediği ve davalı yararına usulü kazanılmış hak doğduğu gözetilerek denkleştirici adalet ilkesi gereğince hesaplanacak bedele hükmedilmesi gerekeceği-
Sigortasız aracın davacı yayaya çarpması sonucu davacının yaralanması nedeniyle uğradığı sürekli iş göremezlik tazminatı talebine ilişkin davada, İtiraz Hakem Heyetince; bozma öncesindeki hükme esas alınan 20.08.2017 tarihli rapordaki hesap verileri (davacının geliri- işlemiş/ işleyecek devre ) yönünden davalı lehine oluşan kazanılmış hakkın korunmasını temin etmek üzere, anılan rapor tarihine göre ve 20.01.2017 tarihli Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporuyla belirlenen %27 maluliyet oranı üzerinden belirlenen tazminata karar verilmesi gerektiği-
Davacıların oğlunun vefatından sonra davalı gelinleri ve torunlarının bir süre köyde birlikte yaşadığı, daha sonra davacıların boşanan kızının da çocukları ile birlikte aynı eve taşınması sonrasında davalının davacıların yanında ayrılarak ayrı eve çıktığı, aralarındaki maddi ihtilaflar nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı kadın tarafından davacılara yönelik olarak tazminat davası açıldığı, taraflar arasında doğan husumet sonrasında çocuklar ile davacıların görüşmesinde sorunlar olduğu ancak alınan sosyal inceleme raporuna göre çocukların davacılarla görüşmesinde herhangi bir sakıncanın bulunmadığı, çocukların tatillerde yatılı olarak davacıların yanında kalması konusunda görüş bildirilmiş ise de büyük anne ve büyük babanın torunları ile kişisel ilişkisinin anne ve baba gibi değerlendirilmesi mümkün olmadığından çocukların da bu konudaki görüşleri de göz önünde bulundurularak davacılar ile torunları arasında yatılı olmayacak şekilde kararda belirtilen zamanlarda kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği-
Dava, davacının davalı bankanın külli halefi olduğu ...A.Ş'de bulunan mevduatının davacının iradesinin fesada uğratılarak Off-Shore hesabına gönderildiği iddiasına dayalı alacak davası olup, "davanın paranın yatırıldığı 10 yıllık zamanaşımı geçtikten sonra açılmış olması sebebiyle reddi gerektiği" gerekçesiyle bozma ilamının kaldırılmasına karar verilmesi üzerine, mahkemece son bozmaya uyularak davacının bankaya 1999 yılında para yatırdığı, aynı yıl paranın Off-Shore hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2014 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiş ise de, karar düzeltme dilekçelerinde "zamanaşımı def'i" yer almamış, hak düşürücü süre itirazları sehven zamanaşımı itirazı olarak değerlendirilmiş ve davanın zamanaşımından reddi gerektiği yönündeki karar düzeltme talebinin kabulü gerekçesi maddi hataya dayalı olduğundan, maddi hataya dayalı bozmaya uyulması davalı yararına usulü müktesep hak teşkil etmeyeceğinden, davanın esası hakkında inceleme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı açılan boşanma davasında kadının; ayrı yaşamada haklılık iddiasını ispatlayamadığı, duruşmada açtığı boşanma davasından feragat ettiği, erkeğe "şerefsiz, o... çocuğu, senden bir halt olmaz, bir geberemedin gitti, bir gebersen de malın da benim olsa, bir türlü ölmüyorsun, 6-7 tane yetime bakacağına mal mülk sahibi olaydın da işimize yarasaydın" diyerek hakaret ettiği, boşanmaya neden olan olaylarda kadının tamamen kusurlu olduğu-
Arabuluculuk son tutanak tarihinden sonra muaccel olan alacaklar yönünden arabuluculuk dava şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle bu dönem yönünden ilave tediye alacağı talebinin dava şartı yokluğu sebebiyle reddine karar verilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği-Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği-
Ortak çocuğun davacı anne ile davalı babanın kısa süreli evlilikleri içinde doğduğu, çocuğun babayı hiç tanımadığı, çocuk ile baba arasında baba oğul ilişkisinin bulunmadığı, küçüğün annesi, anneanne ve dedesi ile birlikte yaşadığı, ailesinin soyadının kendisinden farklı olmasından olumsuz etkilendiği, çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde ruhsal gelişiminin olumsuz etkilenmeyeceğinin ve çocuğun annenin soyadını taşımak istediğinin (SİR raporu ile) tespit edildiği, idrak çağındaki çocuğun görüşlerine de önem verilmesi gerektiği, bu haliyle çocuğun soyadının velâyet sahibi annenin soyadıyla değiştirilmesinde çocuğun üstün yararının bulunduğu-