Dava dışı asıl borçlunun davacı banka yararına borçlarının teminatını teşkil etmek üzere dava dışı S.Y.' nin maliki olduğu taşınmaz üzerinde 19.10.2012 tarihli 350.000,00 TL limitli ipotek tesis edildiği, ipoteğin 25.11.2015 tarihinde davalının rızası alınmaksızın fek edildiği ve aynı tarihte taşınmazın yine dava dışı S.Ö. isimli şahsa satıldığı, ipoteğin fekkinden dolayı kefilin sorumluluğunun ağırlaştırıldığı, alacaklının, alacağın özel güvencesi olmak  üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını yalnızca ve mutlaka asıl borçludan temin etmesine yönelik özel bir şart bulunmadığından, 3. kişilerden elde edilen güvencelerin de TBK 592 nci madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, fek edilen ipotek bedeli işbu davada hesaplanan kefilin sorumluluğunun üstünde olduğundan davalı kefil yönünden talep edilebilecek bir alacağın bulunmadığı, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesine bir isabetsizlik görülmediği, davalı vekilinin istinaf itirazlarına gelince, dosya kapsamında davacının icra takibi yapmakta kötü niyetli olduğuna ilişkin bilgi ve belge bulunmadığından davalı vekilinin istinaf itirazlarının da yerinde görülmediği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği-
Müterafik kusura ilişkin savunma bir def’i olmadığından bu yönde bir savunma olmasa da resen dikkate alınması gerektiği-
El atmanın önlenmesi ve kal davasının reddi halinde, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından, davalılar lehine ayrı ayrı nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceği-
Davacı ilaç formülasyonunun, davalının patentine tecavüz etmediğinin tespiti istemi- İlk derece mahkemesince Yargtay 11. HD.'nin 2016/14642 E. 2018/6811 K. ve 06.11.2018 tarihli emsal kararına dayanılarak dava tarihi itibariyle ruhsat alınmayan dava konusu formüle ilişkin menfi tespit davasının hukuki yarardan yoksun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği- Bölge Adliye Mahkemesince, 6769 sayılı K. m. 154 hükmüne göre davacı tarafın dava konusu ettiği formüle ilişkin ticari faaliyete giriştiğine dair ciddi delil ve belge sunmadığı, bu nedenle davanın hukuki yarardan yoksun olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu belirtilerek istinaf isteminin esastan reddine karar verildiği- İlk derece mahkemesinin gerekçesine dayanak yaptığı hususun dava konusu davacı formülünün ruhsat aşamasında olmadığından hareket ettiği, Bölge Adliye Mahkemesinin ise davacının anılan formülü konu alan ciddi ticari faaliyet delillerinden yoksun olduğuna dayandığı, bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince, davanın esası hakkında ilk derece mahkemesinden tamamen farklı bir gerekçe ortaya konulduğu- Bu hale göre, Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp davanın esası hakkında ortaya konulan bu yeni gerekçe kapsamında yeniden hüküm tesis edilmesi gerekirken başvurunun esastan reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Telekonferans yöntemiyle görüşmenin gerçekleşmesinin, işçi ve işveren temsilcisinin aynı yerde olmasının tek başına iradeyi sakatlayan nitelikte olmadığı-
İlk Derece Mahkemesince davaya konu tenfizi istenen karar yabancı mahkeme kararı olarak değerlendirilerek 5718 sayılı Kanun'un 54 üncü maddesi şartlarını taşıdığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği; Bölge Adliye Mahkemesince yapılan istinaf incelemesinde ise isabetli şekilde tenfizi istenen kararın yabancı hakem kararı olduğu tespit edildikten sonra 5718 sayılı Kanun'un 60 ila 63 üncü maddeleri ve New York Sözleşmesi çerçevesinde bir değerlendirme yapılmak suretiyle başvurunun esastan reddine karar verildiği, anlaşıldığı üzere Bölge Adliye Mahkemesince, davanın esası hakkında İlk Derece Mahkemesinden tamamen farklı bir gerekçe ortaya konulmuş ve neticeten davanın ortaya konulan bu yeni gerekçe sebebiyle haklı olduğu sonucuna ulaşılmış olduğundan, Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp davanın esası hakkında ortaya konulan bu yeni gerekçe kapsamında yeniden hüküm tesis edilmesi gerekirken yazılı şekilde başvurunun esastan reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re'sen bozulması gerektiği-
Davaya konu olan uyuşmazlığın, dava dışı şirketle davacı şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı ve buna bağlı olarak tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasıyla dava dışı şirketin davalıya olan borcu nedeniyle başlatılan takip nedeniyle davacı şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplandığı-Somut olayda her ne kadar davalı taraf davacı şirket ile dava dışı ......Ltd.Şti üzerinden ticaret yaptıklarını, davacı şirket ile dava dışı şirket arasında organik bağ bulunduğunu savunmuş ise de davacı şirket ile işbu dava dışı şirketin borçlarını ödememek amacıyla muvazaalı işlemler yaptığına(muvazaalı biçimde borç ilişkileri oluşturduğuna) dair dosya kapsamında yeterli delil bulunmadığının anlaşıldığı, şirketler arasında organik bağ bulunsa dahi tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirir durum olmadığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacı banka ile davalı şirket arasında yapılan genel kredi sözleşmesi uyarınca, davalı şirketin konkordato başvurusunda önce sözleşmeden doğan edimlerini ifa ettiği, sözleşmeye aykırı bir eyleminin bulunmadığının belirtildiği, buna göre konkordato başvurusundan itibaren sırf bu nedenle feshedilemeyecek sözleşmelerin ayakta olacağı, borçlu şirketin ödemelerinin konkordato komiseri kurulunun denetiminde bulunduğu, konkordato nedeniyle alınan tedbirlerin alacaklı bankaya da genel kredi sözleşmesini sonlandırma yetkisi vermeyeceği gibi, borçlu şirketin alacaklı bankadan kullanmış olduğu kredilerin ödenmesinde de herhangi bir gecikmenin söz konusu olmadığı anlaşıldığından, bu sözleşmelerin yürürlüğünü akamete uğratacak sonuç doğurucu mahiyette hesabın kat edilerek, teminat mektuplarının ve çek sorumluluk bedellerinin depo edilmesi talebinin konkordato kurumunun amacına uygun olmayacağı, geçici mühlet kararından sonra hesabın kat edilmesinin İİK'nun 296 ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırı olduğu-
Mahkemece, bozma ilamında da belirtildiği üzere davacı vekiline iki haftalık süre verilmesine rağmen davacı vekili tarafından talebin ne kadarının iş makinası hasarı olduğunun ne kadarının da munzam zarara ilişkin olduğunun belirtilmediği, bu durumda, mahkemece; davacı vekiline, talebinin ne kadarının munzam zarar, ne kadarının da makina hasarına ilişkin olduğunun bildirilmesi için kesin mehil verilerek bu süre içinde talep konusu kalemler için ayrı ayrı miktarı belirtmesi, verilen kesin süre içerisinde belirtilmemesi halinde ise her bir kalem yönünden talebinin yarıya yarıya yapıldığının kabulü gerektiğine ilişkin ihtar yapılarak her bir alacak kalemi yönünden miktar belirlenmeden eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı- Mahkemece bozma ilamında da belirtildiği halde davacının ................. tarihli ıslah dilekçesine karşı davalı tarafından süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def’inde bulunulmasına rağmen, zamanaşımı defi hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılmadığı, bu durumda, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde, davalının zamanaşımı def’i değerlendirilmeden olumlu olumsuz bir karar verilmeden, esasa girilerek ıslah ile artırılan miktar yönünden de karar verilmesinin doğru olmadığı-
Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzeltilerek yeniden esas hakkında duruşma yapmadan karar verildiği-