Davacı borçlunun maaşı üzerinde ilk sırada bulunan haciz alacaklısının alacağının muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü davanın genel muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğu ve husumetin borçlu ile birlikte, mecburi dava arkadaşı olan, alacağının muvazaalı olduğu ileri sürülen alacaklıya karşı yöneltilmesi gerektiğinin kabulü gerektiği- Aleyhine muvazaa iddiasında bulunulan eski eşe husumet yöneltilmemiş olmasının kabul edilebilir yanılgı olduğu (HMK. 124/4)- Mahkemece "sıra cetveline itiraz davasında takip borçlusunun davalı sıfatı olmadığından bahisle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Muris muvazaasına ilişkin davada mahkemenin, kolluk tarafından bildirilen mahalli bilirkişileri dinleyip beyanlarını "tanık" beyanı olarak nitelendirmek suretiyle hükmüne esas alması isabetli midir?
Bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usulî kazanılmış hak dendiği (Bknz. 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)- İlk bozmanın mahkemece delillerin eksik toplanması nedeniyle delil toplanmasına ilişkin olduğu, akabinde yapılan ikinci bozmanın ise delillerin değerlendirilmesine ve işin esasına yönelik bir bozma olduğu, bu kapsamda ilk bozma ile usulî kazanılmış hak oluşmadığı- Öte yandan, fazla çalışma yapıldığı olgusuna mahkemece tanık beyanlarından ulaşıldığı- Hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla çalışma konusunda hesaplama yapılırken davacı tanık anlatımlarının esas alındığı ancak davalı işyerinde belirli tarih aralığında çalıştığı anlaşılan davacı tanıklarının anlatımından hareketle, davacının tüm çalışma süresince fazla çalışma yaptığı varsayımının kabul edilemeyeceği- Bu itibarla, davacı tanıklarının davacı işçiden daha önce işyerinden ayrıldığı gözetildiğinde davacı tanıklarının işyerinde çalıştığı dönemle sınırlı olarak beyanlarına itibar edilmesi ve birlikte çalışılan dönemle sınırlı olarak fazla çalışma ücret alacağına hükmedilmesi gerektiği-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, 1-Dava dilekçesinden davacının hangi çalışma dönemi için, hangi davalıdan hangi alacakları talep ettiğinin anlaşılıp anlaşılamadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının iddialarını somutlaştırması için süre verilmesinin ve ayrıca çalışma dönemlerine ilişkin tarihlerin davacıya açıklattırılmasının gerekip gerekmediği, 2-Davalıların 21.05.2014 tarihli ıslah dilekçesine karşı süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def’inde bulunup bulunmadıkları, 21.05.2009 tarihinden önceki fazla çalışma ücreti alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, diğer taraftan mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespit ve hesaplamaların denetime elverişli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre zamanaşımı def’i de gözetilerek talep edilen alacakların hesaplanması için denetime elverişli olan yeni bir bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1) Davacının tam zamanlı mı kısmi zamanlı mı çalıştığının belirlenmesi bakımından tarafların dosya kapsamına sunduğu tüm delillerin tam zamanlı çalıştığı sonucuna ulaşılmasında yeterli olup olmadığı, buna göre çalışma dönemindeki tüm protokol defterleri ile diğer belgelerin getirtilerek incelenmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. ve 31. maddeleri karşısında mümkün olup olmadığı, 2) Davacının tespit edilecek çalışma sistemi göre dosyada bulunan belge ve deliller değerlendirilmek suretiyle belirlenen ücret miktarının yerinde olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre işçi ve işveren kuruluşları ile sendikalardan emsal ücret araştırması yapılmasının gerekip gerekmediği, 3) Eldeki itirazın iptali davasına konu ödenmeyen ücret alacağının likit olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı işçi yararına icra-inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği-
Tasarrufun iptali davalarında verilmesi gereken hukuki korumanın 'ihtiyati tedbir kararı' olmayıp şartların varlığı halinde kıyasen uygulanması gereken İİK'nun 281/2 madde gereğince ihtiyati haciz kararı olduğu- 'İhtiyati haciz kararları'nın esas hakkında kesin bir kanaat oluşmadan ve tam bir ispat aranmadan verilen geçici nitelikte hukuki korumaya ilişkin kararlar olduğu; diğer bir anlatımla ihtiyati haczin devam etmekte olan dava sonunda davacının hükmedilecek alacağının tahsilini garanti altına almak için davalının mallarına geçici olarak el konulması olduğu; bu nedenle tasarrufun iptali davalarında ihtiyati tedbir talebinde bulunulsa dahi bu istemin ihtiyati haciz talebi olarak değerlendirilerek müspet ya da menfi bir karar verilmesi gerekeceği- Davacının isteminin ihtiyati haciz olduğu, ihtiyati haciz kararı verilmesi için tam bir ispat aranmasının, ihtiyati haciz kararı verilmesi durumunda dahi davacıdan tam bir ispat beklenmesinin Kanun’un amacına ters düşmesine, aksinin kabulünün davacının ileride telafisi mümkün olmayan zararına yol açabileceği düşünülerek ihtiyati hacze karar verilmesi gerekirken talebin ihtiyati tedbir kararı olarak hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
İcra müdürlüğünce yapılan maaş hacizlerinin ve yapılması gereken kesintilerin İİK. mad. 355 uyarınca bildirilmesi üzerine, yine bu maddeye uygun düzenlendiği anlaşılan ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK. mad. 140/1 maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği- Hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlü olduğundan, mahkemece, davanın (TBK. 19) muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü ile ispat yükü yönünden genel ilkelere uygun olarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği; bunun yerine davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında olduğu gibi ispat yükünün davalıda olduğunun kabulü ile çözümlenmesinin hatalı olduğu-
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak 28.12.2005 tarihinde açılan davada, davacı tarafın dava dilekçesinde “ v.s. deliller” ibaresine; delillerini bildirdiği 15.05.2012 havale tarihli dilekçede de “ tüm deliller” ibaresine yer vermek suretiyle yemin deliline dayandığının kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre mahkemece ispat yükü üzerinde olan davacı tarafa yemin teklif hakkı hatırlatılarak oluşacak duruma göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği-
Davacının haftanın altı günü, 08:00-23:00 saatleri arasında bir buçuk saat ara dinlenmesi ile haftalık 36 saat fazla çalışma yaptığı kabul edilerek hesaplanan miktarlara ½ oranında karineye dayalı indirim yapılarak belirlenen fazla çalışma ücreti alacağının hüküm altına alındığı eldeki davada, aynı işyerinde aynı işte çalışan işçilerin farklı saatlerde çalışma yapamayacağı ve uygulamada birliğin sağlanması gerektiğinden bahisle davacının haftanın altı günü 07:00-19:00 saatleri arasında bir buçuk saat ara dinlenmesi ile haftalık on sekiz saat fazla çalışma yaptığının kabulünün dosya kapsamına uygun olup olmadığı- Davalı işverenin üstlendiği yol yapımı işinin niteliği itibariyle farklı görevdeki işçilerin aynı anda bir arada çalışmasını gerektirdiği, asfaltın yayılıp sıkıştırılması görevi olan finişher operatörü davacının, diğer işçiler olmaksızın tek başına çalışmasının mümkün olmadığı, birlikte çalışma zorunluluğu olan bu çalışma sisteminde davacı işçinin, davacıyla aynı tarihte aynı iddia ve vakıalara dayanarak dava açan işçilerin dosyalarında haftada on sekiz saat fazla çalışma yaptığı kabul edilirken, bu işçilerle birlikte çalışan davacının haftada otuz altı saat fazla çalışma yaptığına dair kabulün doğru olmayacağı-
Henüz tanıklar dinlenilmeden ve ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinilmeden mahkemece tarafların tanık dinletme hakkının iki ile sınırlandırılması hukuki dinlenilme hakkının ve bu hakkın alt unsurları olan “iddia ve savunma hakkı” ile “açıklama ve ispat hakkı”nın ihlâli niteliğinde olup, adil yargılanma hakkı ile bağdaşmadığı-